Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

Yeni bir yeni yıl yazısı

Yeni bir yeni yıl yazısı
 

Jessica Simpson'un "new year"da dağıttığının resmidir.


Yeni yıl kapımızda...

Ha çaldı ha çalacak!

Hazırlıklar son hızla sürüyor.

Ne mi yapılıyor?

Tabi ki, her yıl yapılanlar... Çam ağaçları süsleniyor, hindiler, çerezler ve içkiler alınıyor.

Televizyonlar, en iyi yılbaşı programının kendilerinde olduğuna vatandaşı inandırmaya çalışıyor.

Parası ve özentisi olanlar, yılbaşı porgramı yapan otel, klüp, lokanta gibi mekanlardan yer ayırtıyor.

Alışveriş merkezlerinin koridorlarında kırmızı cübbeli, pamuk sakallı noel babalar dolaştırılıyor.

Herkeste bir telaş bir heyecan ki, sormayın gitsin. Halbuki, 31 aralık akşamı doruğa ulaşan bu heyecan, yeni yılın ilk gününde muhtemelen (içine, gecenin yorgunluğuyla uykusuzluğun da karıştığı) bir hayal kırıklığına dönüşecek. Çünkü uyanıldığında, yeni yılın havasıyla şişen balonlar çoktan inmiş olacak. Bunun dışında, hiç bir şey değişmeyecek. Eşyalar bile, akşamki bıraktığımız pozisyonunu koruyacak. Sadece içkiyi fazla kaçıranlar bir süreliğine "başağrısı bonusu" kazanacak, o kadar.

Durum madem böyle, o zaman yılbaşı geliyor diye yaşadığımız heyecanın anlamı ne? Biz, kimin dolduruşuna geliyoruz da saat 00. 01 olunca, farklı bir konuma geçeceğimize inanıyoruz?

Yılbaşının ticari yönünü bir yana bırakıyorum. Öbür tarafına geçiyorum. İnsanoğlu bu tür eğlenceleri, hayatına renk katmak için kendisi icad etmiştir ve etmeye devam etmektedir. Eğer böyle giderse, kıyamete yakın, eğlenmekten iş yapmaya vaktimiz kalmayacaktır. Çünkü kutlanacak gün sayısı, katlanarak artmaktadır. Anneler, babalar, sevgililer, mezuniyet, doğum, pilav ve anma günleri bunlardan başlıcalarıdır. Tabi evlilik yıldönümlerini de unutmamak lazımdır.

Bunlara, şirketlerin kuruluş yıldönümlerini, sendika direnişlerini, lâiklik veya "başörtümü geri istiyorum" mitinglerini, green peace eylemlerin ve sair etkinlikleri eklediğimizde, daha şimdiden işlerimize ayıracak zamanımızın kalmadığını görebilirsiniz.

Bence insanlar, hem akıllı ve makul, hem de çılgın ve garip bir yaratıklardır. Bunlardan bir grup; düşünür, bulur, icad eder, arayış içinde olur veya felsefe yapar. Bu tipler genellikle eğlenceye, gösterişe fazla düşkün değildirler. Olur olmaz zamanlarda bir şeylere kafayı takıp protesto için sokaklara dökülmezler. Çünkü problemlerin akılla çözüleceğine inanırlar. Meşguliyetleriyle başbaşa kalmayı, ciddi meseleler üzerinde yoğunlaşmayı severler.

Diğer bir grup ise hayatını, iyi kazanmaya, bol bol eğlenmeye, gösterişli mekanlarda rol kesmeye, zevk-ü sefaya proğramlamıştır. Bunlar, düşünmeye, yaratmaya, üretmeye ayıracak zamanı olmayan kimselerdir. Göstermelik davranışlar sergilemekte üstlerine yoktur. Harcıalem hayat ve harcı alem işler için biçilmiş kaftandırlar.

Borsacılık, bankacılık, sigortacılık veya pazarlamacılık gibi işlere bayılırlar. Çünkü bu sektörlerde cingözlük, sermayeden daha önemlidir. İkna edebildiğin her müşterinin parası senindir. Genellikle onlar bu yollardan para kazanırlar. Sonra da yeniden kazanmak için biriken paralarını harcarlar. İşte bunun dilimizdeki adına, "alışveriş veya eğlence" deniyor.

Bunların arkasında, yaptıklarına hayranlık duyan ve onlar gibi yaşamak isteyen bir güruh vardır. Bunlar, söz konusu kişilerin hayat tarzına adapte olma konusunda son derece hırslı ve isteklidirler. Bu yüzden, ekonomik durumları müsait olmamasına rağmen, piyasaya sunulmuş binbir çeşit ürünü ve eğlenceyi satın almak için onlarla yarışırlar. Yani her vesileyle yerler, içerler; her vesileyle de oynarlar ve eğlenirler.

Böylece bizi, 31 aralık gecesi saat 00. 01i gösterince, farklı bir konuma geçeceğimize inandıranların kimler olduğunu öğrenmiş olduk. Hadi yav mı? Valla benden bu kadar.

Yılbaşı, aynı zamanda noel baba figürünü de hatırlattığı için aklıma, bir kaç hafta önceki bir hadise geldi. Buna, programında sık sık devirdiği çamlara bakıldığında, "Müjde Ar'ın, artık rutin hale gelmiş vakai adiyesi" de denilebilir. Olay şu:

Eskişehir Milli Eğitim Müdürü öğrencilerin araç ve gereçlerinde Türk milli kahramanlarının figür ve resimlerinin kullanılması için bir girişim başlatmış. Bir televizyon kanalı da konuya ilgi duymuş ve müdürü konuk etmiş.

Müjde Ar ise, hiç işi yokmuş gibi sunduğu, ''Haydi Gel Bizimle Ol'' adlı programda bu son derece makul teşebbüsü diline dolamış. Müdür İbrahim Ceylan'ı kastederek, ''Bunun adı sübyancılıktır. Hangi tarlada yetişiyor bu Milli Eğitim Müdürleri'' demiş. Tabi müdür de Ar'ı mahkemeye vermiş.

Aslında, her gün yaşanan sayısız olumsuzluğun, kırılan binlerce potun yanında Müjde hanımın söylediklerinin ne önemi var diyebilirsiniz. Deveye, "neden boynun eğri demişler" o da, "nerem doğru ki?" cevabını vermiş. Öyle olsa da yani, çok yerimiz yamuk olsa da bu, bildiğimiz doğruları söylememize mani değildir.

Konuşmaları izlemediğimden olayın nasıl bu noktaya geldiğini bilmiyorum. Fakat okuduğum haberde ben çocuklara, batılı figürler yerine, (keloğlan gibi) bize ait değerlerin benimsetilmesini isteyen bir eğitimciye, "sübyancı ve tarlada yetişen ürün" diyen bir sunucu görüyorum. Bu yüzden, soyadı "ar" olan bu bayana "arsız!" deme hakkımı kullanmak istiyor ve herkesin yeni yılını kutluyorum. Herekese mutlu yıllar.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..