Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '09

 
Kategori
Siyaset
 

Yeni dünya düzeni ve Türkiye

Yeni dünya düzeni ve Türkiye
 

Amerikan derin devleti (sistem) dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme planları 1920’li yıllardan itibaren gelişerek ve güçlenerek günümüze kadar devam etmektedir.
Türkiye’nin Ulusal çıkarları ile sistemin küresel çıkarlarının birbiriyle asla uyuşmadığını ve uyuşamayacağını bilmemiz gerekiyor.Türkiye, Osmanlı geçmişinden dolayı jeopolitik konumunun dayattığı strateji sebebiyle Balkan’lardan Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Orta Asya’ya kadar kendi politikasını yürütmek zorundadır; Oysa (sistem) en çok Amerika bu yöredeki küresel çıkarları için Türkiye’yi bir truva atı olarak kullanmayı istemektedir. Ankara hükümetinin yıllardır içinde bulunduğu sıkıntılı durumun sebebi de bu çelişkidir…

Sistem doğu blokunu çözmeyi başardıktan sonra hatta bu olasılık belirdikten sonra Türkiye’ye nasıl bir yol yakıştırdığını doğrudan değilse de, dolaylı olarak belli etmiştir:

Eski CIA’cı Rand Corporation’ın en muteber beyinlerinden birisi, Graham Fuller, Özal’ın devr-i saltanatında geliştirilmek ve yaygınlaştırılmak istenilen ABD tezlerini kısaca şöyle özetlemişti:

Bırakın Atatürk deyip durmayı, iyidir hoştur ama, fikirleri eskimiştir, Türkiye onu eleştirmesini bilmeli, hatta onu aşmalıdır, bu da klasik radikal Laiklik politikasını terk etmeyi gerektirir.
Türkiye, ılımlı Laik, Müslümanlığı ve serbest piyasa ekonomisini benimsemiş bir ülke olur. Demokrasiyi de geliştirirse, onun için hayat Avrupa’da değil, Asya’da ve Ortadoğu’da olacaktır: Kafkasya, Ortadoğu, Ortaasya ülkelerine model olarak önerilebilir.
Ama bu demokrasinin gerçek anlamda uygulanmasına, insan haklarına riayete bağlı olmasıyla mümkündür… (Cumhuriyet Şubat 1990)

Bunun Türkçe tercümesi şudur: Ortadoğudaki Amerika karşıtı diktaları yerle bir edeceğiz. Onları evcilleştireceğiz ya da yok edeceğiz. (Hafız Esad, Saddam Hüseyin);Ortadoğu’yu Türkiye’nin kontrolü altındaki bir Kürdistan ile elde tutmak, petrolü böylelikle güven altına almak istiyoruz; Çekiç Güç bunun öncü karakolu olacaktır, Türkiye bu çözümü benimsemelidir. Kürdistan’ı federasyon olarak himayesi altına alırsa, önünde Ortadoğu’da ve Ortaasya’da yeni ufuklar açacağız… Yani Amerika’nın ayakta kalabilmesi için Ortadoğudaki kaynaklara ihtiyacı vardır ve bu kaynakları derhal ele geçirmelidir…

Aslında bu çok ince ve detaylı düşünülmüş plan çok daha eskilere dayanmaktadır.

8 Ocak 1918 ABD başkanı Wilson’ın dünya haritasında Türkiye toprakları üzerinde Ermenistan ve Kürdistan devletleri yükselmektedir.

1912 yılında Wilson aynen şunları söylemiştir:

Zayıf ülkelerdeki hammadde kaynaklarını savaş yoluyla değil, gerekirse diplomasiyi (zor kullanarak) ele geçirilmesi gerekmektedir…

Günümüzde çoğu kez duyduğumuz Ilımlı islam, dinler arası diyalog, medeniyetler ittifakı gibi kavramlar 1920’li yıllardan itibaren bize dayatılmaya başlanmıştır…

GAP projesiyle birlikte sanayileşme adımlarından sonra PKK için düğmeye basıldı, Kürdistan hayali gerçekleşecekti. 1. Körfez savaşı sonrasında Çekiç Güç Kuzey Irak’a yerleşecekti, Kuzey Irak, insansız bölge olarak ilan edildi. Çekiç Güç bölgeye çöreklendi.O yıllarda Çekiç Güçle birlikte PKK’lı sayısı 25000’ e yükseldi. (Daily Mirror gazetesi 1995) PKK’lılar, Amerikan ordusuna bağlı Delta Force birlikleri tarafından eğitiliyor haberini veriyordu. K.Irak ajanlarla dolup taşacaktı. Çekiç Güç bölge halkına Batılılar gelecek ve Kürdistan kurulacak müjdesi veriyordu. (Bölgede Kürt kültürü yaratılmaya çalışılıyordu, çünkü sistemin çıkarları bunu gerektiriyordu.)

Kuzey Irak’a Türkiye üzerinden giden bir tırda PKK’lı teröristlere verilmek üzere ağır silahlar yakalanacaktı.

Abdullah Öcalan yakalandıktan ve Türkiye’ye getirildikten sonra mahkemede yaptığı açıklamalar herşeyi açıkça gözler önüne serdi:

Batılı ülkelerden destek alıyorduk, her türlü desteği veriyorlardı, (ben Şeyh Said’in devamıydım, kullanıldım diyordu.)

Bir CIA ajanı olan Christopher Simpson ve dokuz bilim adamı 1947 yılında Türkiye’yi Psikolojik savaş taktiklerini kullanmak ve geliştirmek için bir labaratuar alanı olarak görüyordu. Aynı yıl içerisinde Türkiye’ye karşı psikolojik savaş harekatı başlayacaktı. Paravan sivil toplum kuruluşlarıyla ve özellikle basın yayın organlarıyla beyin şekillendirme operasyonu uygulanmaya başlandı.

Aynı yıl, Richard Perle: Türkiye, Amerika’nın ortadoğudaki çıkarlarının bekçisidir diyecekti.

Adnan Menderes Batıdan alamadığı sanayileşme kredilerini Rusya’dan almaya kalkışınca canından oldu.

Bülent Ecevit, Kıbrıs Barış harekatını yapıp, adanın Kuzeyini Rumlardan kurtarınca bir çok alanda ambargolarla karşı karşıya kaldı.

İsmet İnönü, yine Kıbrısla yakın ilişkiler kurup Kıbrıs’ın kalkınması için önemli hamleler yaptığı sırada yine batının sert ambargolarıyla karşı karşıya kalmıştı.

1950 yılında Amerikan Merkez bankası başkanı Baker Türkiye’ye geldi ve Atatürk’ün sanayileşme hamleleri ve onun zamanında alınan kararlar rafa kaldırıldı. Baker Amerika’ya dönerken, gazetelere Türkiye’nin işbirliği harika! demecini verecekti.

1950 yazında tekke ve zaviyelerin sayısı gözle görülür bir biçimde artmaya başladı. Çünkü Amerikan gizli servisinin desteğini alıyorlardı.

Yine 1950 yılında Türkiye Nato’ya kabul edildi. Fakat ilginç olan bir sene önce Amerika’nın kullanacağı İncirlik askeri hava üssü inşa edilmeye başlanmış olmasıydı…

12 Eylül askeri darbesi CIA’in üstün gayretleri sonucunda gerçekleşti.

Askeri darbe sonucunda, Türkiye’nin toprakları üzerinde bulunan 12 Nato üssü Amerika’nın kullanımına açılacaktı.

(Avrupa Birliği) Fener Rum Patriği Bartelemeos’a Bizans Devlet Başkanı ünvanı veriyordu, devlet içinde devlet olacaktı. Belçika tarafından Devlet Başkanı gibi karşılandı. Tıpkı Vatikan gibi Yakın Doğu Federasyonu kurulmak isteniyordu.

Bununla birlikte CIA yöneticileri Amerikan televizyonlarında, Rusya’daki ajanlarımızı Türkiye’ye kaydırıyoruz, Türkiye’de yakında karışıklıklar çıkabilir açıklamasını yapıyorlardı.

Aynı tarihlerde Vatikan, Kürtler 1918’den beri bağımsızlıklarına kavuşmayı bekliyorlar açıklamasını yapıyordu…

1985’li yıllarda Fethullah Gülen Amerika’ya karşı bir tutum sergilerken, 1993 yılından itibaren Amerika’ya sıcak bakmaya başladı. Hatta Vatikan’a götürülüp Papa’yla tanıştırılacaktı…

Yukarıda saydığım tüm bu gelişmeler olurken, TÜRKİYE kaçınılmaz olarak daha da çok fakirleşecekti…

Amerikan derin devletinin hedefinde

    Türk halkının sempatisini kazanmak vardı.
    Türk halkının sempatisini kazanmak da Türk askerinin sempatisini kazanmaktan geçiyordu. Avrupa Birliği yolundaki Türkiye’ye ilerliyormuş hissi verilecekti.
    Herhangi bir Avrupa Birliği ülkesine nasıl davranılıyorsa Türkiye’ye de aynı şekilde davranılacaktı.

Batı’nın Türkiye üzerindeki sempati avcılığı (Psikolojik harekat), tüm basın yayın organlarında aralıksız devam ediyordu. Günümüzde de hala devam etmektedir.

1991, Baba Bush: Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, basındaki demeçleri, yaptığı espiriler, sıcak tavırlar ve şu demeci akıllara kazınmıştı, Hiçbir müttefikimiz bu kadar dost, hiçbir lider (Özal) bu kadar sadık olmamıştı açıklamasını yapacaktı. Bu sözleri bizimkileri mutlu etmeye yetmişti…

1999, Bill Clinton: Türkiye 20. yüzyılın ilk 50 yılına damgasını vurmuştur, 21. yüzyılın kaderi Türkiye’nin elindedir. Türkiye kilit bir ülkedir açıklamasını Meclis’te yaparken, nefesleri kesilmiş onu alkışlayan millet vekillerimiz acaba, Atatürk’ün sayesinde, Batılı ülkelere yani sisteme bir set çekerek 20. Yüzyıla damga vurduğumuzu hatırlıyorlar mıydı? Ve yine aynı sözler, Türkiye AB’ye alınmalı Türkiye’nin yanındayız…

Oğul Bush’un Türkiye ziyareti de pek farklı değildi. Yine sempatik tavırlar, espiriler ve tabiki:

Türkiye AB’ne girmeli, Türkiye’nin yanındayız açıklamaları, sırtımızı sıvazlamaları vb… sempatik tavırlar…. Ve yaptığı bir açıklama buna dikkat: Türkiye Amerika’nın Ortadoğu’daki ileri karakoludur…

Ve şimdi Barrack Obama… Sizce ne diyecek? Yine sempati toplamaya çalışmayacak mı?

İlk defa Bir Amerikan başkanı iktidara geleli 100 gün olmadan Türkiye’yi ziyarete gelmektedir. Hem de Medeniyetler İttifakı forumunda…

Sizce basında Obama’yla ilgili neler yazılacak? Ne yedi? Ne içti? Nerelere gitti? Birkaç espiri, sıcak tavırlar ve tabiki Türkiye AB'ye girmeli, Türkiye'yi AB yolunda destekliyoruz gibi dostane sözler… vs…vs…

Peki gazeteler ve televizyonlar, Amerika’nın Trabzon’da neden üs kurmak istediğinden bahsedecek mi? Afganistan’dan, Irak’tan, İran’dan, kurulmaya çalışılan Amerika’nın yeni İsrail’i Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinden…

Bu konular Halkımınızın dikkatine sunulacak mı?

Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu, ABD ile çıkarlarımız birebir örtüşüyor açıklamasını yapmıştı. Oysa Kurulmak istenilen Kürt devleti, Türkiye’yi ve Rusyayı kuşatacak, Ermeniler için bir umut olması için Trabzon’da kurulmak istenilen Amerikan Üssü, Türkiye’nin çıkarlarına taban tabana zıttı…

Peki Medeniyetler İttifakı nedir sizce? Kim kimle ittifak yapmaya çalışılıyor? Dinler arası Diyalog? kültürler arası hoşgörü? Amerika’da, IMF’de, dünya bankası da, AB’de, bunların hepsi sistemin birer parçalarıdırlar. Dünya 30-40 kadar Büyük şirketin sözcüleri tarafından yönetilmektedir, Baba Bush, Clinton, Oğul Bush ve tabiki Obama bu şirketlerin temsilcileridirler… Amaç Medeniyetler İttifakı, dinler arası diyalog, kültürler arası hoşgörü gibi süslü cümlelerle Ortadoğu’daki petrol, doğalgaz, su gibi zengin kaynakları sömürmek ve bunlara sahip olmak ve daha fazla kan dökmektir…

Ama biliyor musunuz? (Sistem) birşeyi hesaba katmadı.Yıllardır bu ülkede herşeyi yaptılar, yukarıda yazılı olan herşeyi denediler, ama başaramadılar ve bu ülkeyi parçalamayı başaramayacaklar. Çünkü Türk milleti her defasında onlara tokat gibi bir cevap vermeyi bilmiştir.TÜRKİYE CUMHURİYETİ , diğer sömürge devletlerin aksine Kahramanlıklar ve nice destanlar yazılmış olan bir tarihe sahiptir. Yüzyıllardır süregelen bir devlet kültürüne sahiptir.

Bu ülkeyi bölmeyi asla başaramayacaklardır…

(Kaynakça: Atilla İLHAN Hangi Küreselleşme)

Banu AVAR(Yeni Dünya Düzeni)

 
Toplam blog
: 17
: 1416
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

25 Ekim 1980 yılında Bakırköy'de bir devlet hastanesinde dünyaya gelmişim. Her yeni doğan bebek gibi..