Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Yeni Dünyaya Özlemin İzleri

Yeni Dünyaya Özlemin İzleri
 

Elinde sadece bir jopu olan İngiliz polisi, varlığıyla halka güven veren bir kimliğinde temsilcisi olarak zihnimizde özel bir yer edinmişti. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan İngiliz toplumunda, sanki her şey geçmiş yıllarda edinilen birikimlerle yürüyor, kendiliğinden oluşan gelenekler, canlı bir organizma olarak gelişip, serpilip bu günü temsil edebilir hale dönüşüyordu. Ama ne olduysa oldu işte… Birden sokaklar alevler içerisinde kaldı. Gençler sokaklara taştı, sokak gösterileriyle bir anda dünyanın dikkatini üzerlerine çekmeyi başardı. Refah toplumu olmak bir yana demek ki… Ne oldu da birden İngiliz gençleri sokaklara döküldü? Bilemiyoruz tabii… Geleneklerine bu denli sıkı bağlılığı olan bir toplum, yazılı bir anayasayı dahi reddederek, geleneklerinin harmanlanmış haliyle devletin çatısını oluşturmuş ve geniş bir konsensüsü yaratabilmişti. Ve geriye dönüp de baktığmızda, şöyle afili tarafından bir toplumsal gösteriye İngiltere sokaklarında, İngiliz işçi semtlerinde tanık olamadık. Ne doğru dürüst bir öğrenci hareketi, ne doğru dürüst bir hak arama hareketi… Gerçi uzun yılların sömürüleri sayesinde hazinelerini doldurmuşlardı ama işte lanet olası kapitalizm bir türlü kimseye yarının garantisini vermiyordu. Aslında bütün meselede bu… Yarına dair güvence hissedebilmek… Yarının kaygısını taşımamak… Yarına dair hayaller kurabilmek, stresten, gerilimden uzak… Aslında “refah toplumu” diye bellediğimiz birçok ülkede, benzer eylemlere son yıllarda bol miktarda tanık olduk. Ne yalan söyleyeyim, Yunanistan’da yaşamaya özenirdim. Ve kimi zaman bunun dahi hayalini kurmuştum. Keyfi bir yaşamında sembolü halindeydi Yunanistan. Ama son beş yılı son derece dramatik bir hâl aldı Yunanistan’ın. Para yok, borç çok, halkın yarına dair bir beklentisi hemen hemen kalmamış. En nihayetinde lüksü yaşamanın, üretmemenin bir bedeli olacaktı. Dönem dönem benzer toplumsal hareketleri Fransa’da daha sık görür hale geldik. Öğrencilerin her dem önderliğini yaptığı halk hareketlerinde Fransa hakikaten geçmişine selam çakarcasına düzen egemenlerini birçok defa dize getirmeyi başarmıştı. Victor Hugo’nun torunları olduklarını hiç unutmadılar.

İşte Kuzey Afrika… İşte İran… İşte Ortadoğu…

İnsanlar sokaklarda, insanlar eylemlerde… Yılların diktatörlerini, yeri sarsılmaz güçlerini bir bir alaşağı ettiler. Egemenlere ders verircesine sokakları istila edip, özgürlük şiarlarını dillerine doladılar. Hem yokluk, hem baskı ve zulüm… Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da ve İran’da… Refah toplumlarından daha farklı gibi görünse de, özgürlüğü de istiyordu öteki dünyanın halkları. Yılların baskıları, zulümleri, özgürlük kısıtlamaları ve ilaveten açlığın, yoksulluğun her zerrede hüküm sürdüğü öteki dünya coğrafyasında, debdebenin bin bir türlüsünü yaşayan küçücük bir azınlık… Sonuçta yaşananlar yoksulluğun, yarına dair kaygının bir sonucu. Yarına dair umutsuzluğun gelişip, serpilmesi ve toplumların her hücresinde alabildiğine hissedilmesi… Yoksa neden insanlar sokaklara dökülsün? Neden mülkiyetler talan edilsin? İşte karşımızda yalın bir gerçek gibi, insanlığın suratına inen bir şamar gibi Somali gerçeği duruyor. Birkaç aylık zaman diliminde ölen 30 bin çocuk… Düşünmesi bile tüyler ürperten bir durum. Ama insanlık bu durum karşısında çaresiz kalmış. Yardım, yardım, yardım…. Tek dile dolanan yegâne kelime haline gelmiş yardım. Ne olacak yardımlar sonrasında? Aç insanların karnı mı doyacak? Aç insanları bir gün daha fazla yaşatınca mutluluğun doruğuna mı ulaşacağız? Tamam, anladık, o diyarlar şansız bir coğrafyanın temsilcisi olmuşlar. Kuraklığın diz boyu olduğu bu topraklarda, tek neden tabiatın azizliği mi? Buraları az mı sömürdü refah toplumu diye bildiklerimiz? Buraların insanlarından sermaye etmediler mi kendilerine? Buraların yer altı, yer üstü zenginliklerini alabildiğine sömürmediler mi? Ne demir bıraktılar, ne gümüş, ne altın… Var olan her değeri gemilerle taşıdılar yurtlarına. Lakin vaziyet ortada… Refah toplumu diye bildiğimiz bu toplumlarda mutsuz işte… Resmi ortada…

Ne varsıl olmak yetiyor, ne yoksulluk… Belki de sınıfsal çelişkinin en nadide belirginliğini taşıyan ülkelerden birisiyiz. Ama her şeye rağmen devlet kutsiyetinde kimse elimize su dökemiyor. Her ne hâl ise… Yani demem o ki, yeni bir dünyanın yalın gerçeği de artık gün gibi ortada durmakta, “Özgürlük, demokrasi, evrensel olabilmek, paylaşmak ve yarın kaygısından arınmış bir halde geleceğe yürümek”. Bütün mesele bu artık…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..