Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '20

 
Kategori
Spor
 

Yeni kitabımız çıktı!

Yeni kitabımız Cinius Yayınlarından çıktı; Yönetilemeyen Büyüklük Fenerbahçe.

3 Temmuz ve Fenerbahçe İdeolojisi isimli kitabı tamamladığımda “bir daha Fenerbahçe ile ilgili başka bir kitap yazmayacağımı” düşünüyordum; kitabın devamını isteyenlere de uygun bir şekilde niçin düşünmediği de anlatmaya çalışmıştım.

Ancak böyle sözler kolay tutulamıyor; Fenerbahçe o günlerden sonra hayatımın daha büyük bölümünü kapladı. Bundan on yıl önce olay Fenerbahçe’nin bir maçının öncesi ve sonrasının etkileriyle sınırlı kalabiliyorken özellikle 2009 yılında spor yazarlığı ile başlayan kısa süre sonra Fenerbahçe’yi etkisi altına alan 3 Temmuzla devam eden yıllarda Fenerbahçe düşüncesi artık maçlardan bağımsız sabahın erken saatlerinden itibaren zihnimi kuşatan, bütün güne yayılan bir yaşam biçimine dönüştü.

Bu bir mutluluk nedeni ya da yolu mudur?

Bilmeyenler ya da deneyimi olmayanlar için söylemeliyim; yazarlar genelde mutluyken yazma ihtiyacı duymazlar. Hatta mutluluğu ifade etmek zordur ve onu yazmayı başaranlar daha değerli bir iş yapmış olurlar.

Ortada uzun zamandır süren önemli bir sorun var ve bu beni hem mutsuz, hem de huzursuz ediyor. Çözümlenmesi gerekiyor, bu nedenle yazıyorum. Düşüncelerimi bir araya toparlıyorum, hatırlıyorum, sebep sonuç ilişkisi kuruyorum.

Zaten Fenerbahçe’yi yaşamının tam merkezine koyan çok kişi ile aynı yolu ve duyguyu paylaşıyor olmalıyız; Fenerbahçelilik, başlı başına bir yaşam nedenine sahip olmak demektir.

Peki Fenerbahçe nasıl hem bu kadar büyük bir tutku, hem sevgisi kadar büyük bir sorunun kaynağına dönüşüp, yine de vazgeçilmez hale gelebiliyor?

Son yıllarda tüm konusu Fenerbahçe ve Fenerbahçe’nin yaşadığı sorunları anlatan kaç kitap yayınlandı?

Nerede son bulacak?

Fenerbahçe ne zaman bir Barcelona, Real Madrid, Manchester United, Chelsea, Liverpool, Juventus, Bayern Münih gibi olacak?

Soruyu daha gerçekçi kurgulayalım; bu mümkün müdür?

3 Temmuz Darbesine karşı eşi benzeri görülmedik bir karşı duruş sergileyip, Türkiye’de ucu askeri darbe yapmaya vardıracak kadar gözü kara bir örgüte kafa tutup, onu yenen cesur bir camia nasıl olur da kendi içinde böylesine dağınık, kırılgan, bölünmüş, parçalanmış bir kitleye dönüşür?

Tüm bu sorular kafamın içinde yıllardır dönüyor da dönüyor… Ancak artık öncelikli hareket şekli sorunu tespit etmek değil, nasıl çözüleceğine dair fikir üretme olmalıdır. Çünkü yeterince olay yaşadı, kimselerin başına gelmeyen deneyimler kazandı Fenerbahçe ve Fenerbahçeli. Hâlâ “neden” sorusunu soracak durumdaysak ders almıyoruz, öğrenmiyoruz anlamına gelir ki bunu da asla içime sindiremiyorum.

Kitap yayınlandığı sırada yarım asır boyunca olaylara yakından şahitlik etmiş, ellibir yaşında bir Fenerbahçeli olacağım. Yaş vurgusunu tamamen deneyimlemek, içinde olmak ve farkındalığı yaşamak pratiği ile bağlantı kurmak için yapıyorum; yoksa çağ bilgiye ulaşmanın belki de en kolay dönemidir. Bugün 15 yaşındaki genç bir futbolsever, bilgisayar başında internetin yardımıyla olayları bizzat yaşamış kişilerin kendilerinin bile unuttuğu bilgilere rahatlıkla ulaşabilir.

Bununla birlikte bilginin çoğalması, düşünmeyi de engelleyen karmaşayı beraberinde getiriyor. Bilgi ile ne yapacağınızı bilmiyorsanız aslında pek de işinize yaradığı söylenemez. Bu kitabın içinde bilmediğimiz çok az şey bulabilirsiniz; ancak yorum ve sonucu size farklı gelebilir. Ayrıca herkesin bu sürece dair başka çıkarımları, söyleyecekleri olduğunu da biliyorum.

Mayıs 2012’de Topuk Yaylası’nda bir grup Fenerbahçeli ile bir araya gelmiş, Fenerbahçe’nin içinden geçtiği 3 Temmuz sürecine dair düşüncelerimizi ortaya koyarak tartışmıştık. Bu belki de Fenerbahçe’nin yaşadığı sorunlara dair ilk fikir paylaşımıydı.

O gün çok daha geniş katılımlı bir Fenerbahçe Çalıştayı toplamanın gerekliliği üzerinde ilk tohumlar atılmıştı. Hatta kitaplar yazılmalı, diye bir fikir çıkmıştı. 3 Temmuz ve Fenerbahçe İdeolojisi kitabı bu fikrin ilk meyvesidir. Peşinden hepimizin, bildiği, okuduğu bir dizi eser daha geldi.

Fakat Fenerbahçe’nin diğer Kulüplere benzemeyen tarihsel süreci devam etti.

Bir süre sonra Fenerbahçe’nin meselesinin yarıştığı kulvarda şampiyonluk olmadığı da ortaya çıktı.

Çünkü Fenerbahçe’nin artık kimselere benzemeyen başka meseleleri vardı.

Fenerbahçe öyle bir büyüklük haline gelmişti ki bu bir yönetme sorununa da dönüşmüştü.

Mesele, Fenerbahçe’nin iyi yönetilememesi, yetersiz kişilerin elinde olması mıydı yoksa Fenerbahçe’nin artık kimselerin tek başına yönetemeyecek seviyelere gelen büyüklüğü müydü?

2013 yılında Fenerbahçe İdeolojisi vurgusunu yaparken tam olarak böyle bir sorun gündemde değildi ya da ben bu şekilde ifade etmemiştim. Ancak buradaki “ideoloji” kavramı Fenerbahçe’nin özellikle 3 Temmuz Darbesine karşı duruşunun nedenselliğini anlatmak bakımından önemliydi.

Bu kitapla birlikte ilk defa Fenerbahçe Demokrasisinden de söz edeceğiz.

Çünkü artık Fenerbahçe’yi yönetme sorununun artık seçilmiş “yönetim kurulunun” yapacağı ya da alacağı kararlardan başka bir anlama dönüştüğü gerçeği ile de yüz yüzeyiz.

Fenerbahçeli yıllarca Fenerbahçe’yi kuşatan yığınla sorunla mücadele etti. 3 Temmuz’la birlikte bu farkındalık düzeyi başka bir seviyeye yükseldi. Bununla birlikte çevresel etkiler de dönüşüm gösterdi, yeni durumu kullanmayı öğrendi.

Kısa süre sonra da Fenerbahçeli çevresel etkilerin farkındalığını bu sefer içsel etkilere odakladı. Temel tartışma sanki Fenerbahçe’nin iç dinamiklerinin kimler olduğu ve bunu gerektiği gibi yerine getirip getirmediğine dönüştü ve bu öncedeki yönetimin dönemsel kararlarının da katkısıyla birden fazla fay hattı yarattı ve bunlar her yıl yeni depremlerle kırıldı.

Ortaya bugünkü tablo çıktı.

Bunun artık Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında olması ya da olmaması meselesi çerçevesinde kalmadığını artık net olarak biliyoruz.

Kitabı yazma motivasyonumu bu sorun tetikledi diyebilirim.

Kuşkusuz tüm bu süreçlerin içinde yaşamış bir Fenerbahçeli olarak da etkilendim. Biraz da kendimi anlatmak istedim. Her eser biraz da yazarın kendisini ifade etme derdini içinde taşır.

Bu kitabın içinde her Fenerbahçeli kendinden bir şeyler bulacağı gibi, Fenerbahçeli olmayanlar için bu dünyanın içinde neler olup bittiğine dair de bir fikir verecektir.

Yaşanan her olayın, sözün, bilginin bir kaynağı olduğunu bulacaksınız.

Hatta çoktan unutulmuş bazı gazete kupürleri ve fotoğraflarına bakıp şaşıracağınızı tahmin ediyorum.

Kimi olayları aktörlerden direkt dinledim ancak onlar tarafından açıklanmadığı için bunları direkt olarak yazamadım. Çok daha fazlası vardı ancak kim bilir belki kendileri anlatırlar diye sadece imada bulunmakla yetindim. Yıllar sonra, belki bir yerde sözü geçerse “işte kitapta ben bunu yazmıştım” diyebileceğim.

Son olarak okuyucunun kitaba ulaşmasıyla ilgili yıllardır yaşadığım en önemli sorunu burada samimiyetle paylaşacağım.

Kitap ve yayıncılık başlı başına bir mesele… Bununla ilgili detayları kitabın içinde okuyacaksınız. Kitap yayınlama sorununu bir şekilde aşmayı başarıyorum, elinizdeki eser bunun kanıtı; ancak duyurusunu yapmak, hele onu çeşitli satış kanallarına çıkarmak başlı başına bir sorun oluyor.

Türkiye’nin en büyük parakende satış grubu olan D&R’a girmek artık çok zor. Neredeyse imkansız… Bir önceki eserim Gamzeda’yı görmediler bile. Bu sefer de sevgili okuyucum kitabı D&R’da bulmaya çalışmayın, muhtemelen raflarda olmayacaktır.

Kitaba ulaşmanın biricik yolu, internet ortamındaki satış kanalları olacaktır.

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..