Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '15

 
Kategori
Teknolojinin Geleceği
 

Yeni trendler

Yeni trendler
 

Trending, trend, trenler


Geçen gün internette haberleri okurken, yandaki fotoğrafı gördüm ve inceden düşüncelere daldım. Kazım Dede selfie çekiyor, okumuşsunuzdur. Siz bu görüntüye bakınca nasıl bir duyguya kapıldınız? Bence siz de bendensiniz, hadi atmayın :) Güldünüz değil mi? "Oldu mu bu şimdi dedeciğim?" diye de alt başlık attınız kendi kendinize. 80 yaşındaki Kazım Dede'nin o kadar askeri görmüşken selfie çekmesine yorumlar yapa durun, ben size koca bir çuvaldız vereyim.

O zaman hadi kendimize bakalım biraz. Bu işler nasıl başlamış, ona göz atalım beraberce.

Trend kelimesinin ne anlama geldiğini sanırım herkes biliyordur. (Eminim Kazım Dede de biliyordur.) Benim şimdilerde anladığım, Türkçe olarak "ÖNE ÇIKAN" anlamına geliyor. Biraz da modayla ilgili aslında. Ben kendim de moda sektöründe çalıştığım için, trend bizim işin bir parçasıydı. Ama herkesin malumu, artık trend bilgisayar çağında da trending trendleri yaratmış durumda.

Ben aslında teknoloji özürlüsü bir insanım. Kafam hep eski usül çalışır. Mesela yazacağım blogları ilk önce deftere geçiririm, sonra da baka baka buraya yazarım :) Bu internet şeyisi her geçen gün hayatımızın içine girince, ben de kendi kendime bir mücadeleye girdim. Sosyal aleme şöyle bir bodoslamadan dalayım dedim. Bakın nasıl oldu bu işler.

Size de oluyor mu bilmiyorum ama internette, sosyal medya sitelerinde trendlerin dışında yaşam mücadelesi vermeye kalkınca, insan kendini ezikleniyormuş gibi hissediyor. Bazen, dönem dönem bir furya başlıyor, herkes onun peşinden atlılar koşturur gibi o trendleri yapıyor. İşte o furya dönemlerinde ben de trendleri takip edip, onlar gibi olmaya çalışıyorum. Tabii bazen komik durumlara da düşüyorum ama yapacak bir şey yok, kapasite meselesi.

Hatırlar mısınız, bir ara ALS hastalığına farkındalık yaratmak için millet çılgınca kafasından aşağı kova kova su döküyordu. Bu trend İnstagram'da başladı, sonra da patladı gitti. Yüklenen videoları bazen gıptayla, bazen şuursuzca, bazen de çılgınca izlemeye başladım. Baktım olay aldı başını gitti, ee ben geri kalır mıyım? Hayır, olamaz! Eziklenmemem lazım, hemen başladık çekimlere.

O gün işten gelmiştim, kardeşim banyoda sırılsıklam konuşuyor, yeğenim de başından aşağı kovayı boca ediyor. Ne oluyor demeye kalmadan, ben de kendimi plastik banyo terliklerini giyip, elimde kovayla "ALS hastalığına farkındalık yaratmak...." diye başlayan repliği tekrar ederken buldum. Birinci çekimde gülme krizine girdim, olmadı baştan dediler. İkinci çekimde sözleri unuttum, yeniden dediler. Üçüncü, dördüncü derken "Amaaann verin gitsin" dedim artık. Suları foşur foşur başımızdan aşağı dökerken, annem kapıda belirdi. "Siz üçünüz ne yapıyorsunuz öyle?" diye başladı, "Utanmıyor musunuz koskoca kızlar o suları boşuna döküyorsunuz," a kadar bir sürü laf yedik! Kadın haklıydı sonuçta, başımızdan aşağı döktüğümüz suyun faturasıyla ALS hastalarına yardım edebilirdik. Üstüne, bir de benim topu attığım, yani düelloya davet ettiğim kişiler de düelloyu sallamasın mı? Telefon ediyorum hayır diyorlar, mesaj atıyorum hayır diyorlar. Yalvardım yakardım, ıhıı olmadı. Bir türlü düellomu kabul etmediler. Bir de burdan yedik mi golü? Bir trendi yine elime yüzüme bulaştırdım dedim ve bu hikâyeyi sonlandırdım.

Bu trendi yakalama hastalığı ben de öyle boyuta geldi ki, becerip berememem bile önemini yitirmeye başladı. Hani bir ara Oscar ödülleri sayesinde patlayan şu selfie modası başlamıştı. Herkes telefonlarından selfie çekip sosyal medya hesaplarında yayınlamaya başlamıştı. Ben bu dönemler bir bocalama yaşadım. Daha telefonumda bu özelliğin olduğunu bile keşfedememiştim. İçimden, "Kızım bunların telefonları nasıl bişeyse, baksana telefonu kendilerine çevirmeden fotoğraf çekebiliyorlar, vay anasını be!" diyordum. Halbuki benim telefonumda da varmış bu özellik!

Vay beee, demeye kalmadan başladım denemelere. Tabii ilk önce kendimi çekmeye başladım. Hiç unutmam bir gün, çok ünlü bir restoranın önünden geçiyorum sanki oradaymışım gibi fotoğrafımı çekmek istedim. Kadrajı ayarlamaya çalışıyorum. Olmuyor! Sağa çevirince sadece ben çıkıyorum, sola çevirince sadece restoran çıkıyor, yukarıya kaldırıyorum kafam çıkıyor, aşağıya eğip yukarıya meyil veriyorum hem restoranın hem benim yarım çıkıyor. Off sıkıldım. Zaten 10 dakika sonra restoranın kapıdaki görevlisi yanıma geldi, "Hanımefendi, lütfen azıcık yana kayar mısınız, dükkanın önünü kapatıyorsunuz," demesin mi? Ben de o panikten "Tamam," diyerek üst üste 10 tane birden fotoğraf çektim. Yolda yürürken elimde telefon, çektiğim fotoğraflara bakmaya başladım. Ya gözümün yarısı çıkmış, ya kameraya bakarken şaşı çıkmışım, ya da kenardaki saksıları çekmişim!

Bir an düşünmenizi istiyorum... Ben sadece kendimi çekmeyi beceremezken, bir de arkadaşlarımla toplu fotoğraf çekmeye falan kalkışmıştım bir ara.Film orada koptu zaten. Neyse, bu konuya fazla girmeyeyim. Allahtan selfie modası biraz soğudu da, ordan yırttım.

Ha, unutmadan! Bir de dublaj modası çıktı, biliyorsunuz. Bütün sanatçılar dublaj yapıp yayınlamaya başlamıştı. Yaaa bir canım çekti, bir canım çekti sormayın gitsin. Üstüne arkadaşlarım da dublaj yapıp göndermeye başladı. Dedim, "Kızım sen bu işi yaparsın."

İlk önce bu programı indirdim. Sonra ses kayıtlarını inceledim. Tek tek dinle dinle derken, çok beğendiğim Kemal Sunal repliklerinden birisini buldum. Başladım provalara. Sanki dizi çekiyoruz, o derece ciddiyetle çalışıyorum. Aldım defteri kalemi elime, cümleleri falan yazdım düşünün yani.

Sonra baktım ben repliği ezberledim, mimikler yerinde, gülme krizi garanti. Başladım çekim yapmaya. Birincisini çektim, beğenmedim. İkincisini çektim "cık" olmadı dedim. Üçüncüsü güzel oldu dedim, kayıt dedim başladım kayıta. Kayıt bitti. Off bendeki havaları görmeniz lazım. Hava binbeşyüz. O derece :) Sanki çekim bittikten sonra bana "Oscar goes to.." diye başlayan cümle kurulacak ve ben de o küçük heykelciği alacağım. Çektiğim videoyu bir izleyeyim dedim. Anamm, video yok! Telefonun içini dışana çıkardım, yok! Videomu kaybettim... Ara tara, yine çek, yine bak yok! En sonunda anladım ki, videoları destekleyen bir program daha olması lazımmış, o da benim telefonda yokmuş. Ondan dolayı çektiğim videolar bozuk çıkıyormuş.

"Hay ben senin...." dedim, bıraktım bu işi de.

Yani anlayacağınız, ben bu trend işlerini bir türlü kıvıramadım gitti. Baktım olmuyor, en iyi bildiğim işi yapmaya karar verdim. Trend mrend bana göre değilmiş. En iyi bildiğim iş ne mi? Üç tane büyük sosyal medya sitesine giriyorum. Sonra da baş parmağımla ekranın aşağıdan yukarıya doğru akıp gitmesini sağlıyorum. Benim trendim de bu! Ne yapalım, herkes bildiği işi yapmalı bence. Değil mi?

 
Toplam blog
: 28
: 2562
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazar, çizer  ..