Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '09

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yeni yıl yazısı ve temennisi

Günümüzde bir çok ülkede savaşlar devam etmekte, bunların bir çoğu da güçlü devletlerin sahneye koyduğu oyunlar olarak göze çarpmaktadır.

Uluslar arası alanda uygulanan demokrasiler arasında çifte standart vardır. Yönetimler işlerine geldiği şekilde demokrasi kurallarını değiştirebilmektedir. Ülkeler zorla farklılaştırılmak istenmekte ve bu şekilde ülke içinde bütünlük sağlanması beklenmektedir.

Bu farklılaştırılmak istenilen toplumlarda, toplumsal erozyonun hızlanmasıyla buna paralel olarak kişilerin ahlak yapısı da olumsuz yönde hızla değişmektedir.

Böyle durumlarda maddi kazanç ve güç ön plana çıkmaya başlar. Bu durumda bazı kişiler olmadık güçlere ve yeteneklere sahipmiş görüntüsü vererek haksız kazançlar edinmeye bakar. Çalışıp sahip olma duygusunun yerini her ne şekilde olursa olsun, sahip olma düşüncesi alır. Mevki ve makam hırsı ile taciz ve saldırılar başlar. Küçük görme, aşağılama ve alışılagelmiş değerlerin reddi başlar. Toplumdaki moral değerler kaybolur. Kaos ortaya çıkar. Adam kayırmalar, bölgecilik, din, dil, ırk ve köken ayrımcılığı başlar. Kısa sürede önlem alınmazsa ülke iç savaşa sürüklenir.

Toplumda, kaos (kargaşa) varsa, tolerans ortadan kalkmış demektir. İnsani değerler tahrip olmuşsa, burada en önemli önlem ilk olarak insanlar arasında hoşgörüyü ve toleransı yeniden yerleştirmektir. Burada hoşgörünün kötülüğü teşvik edici olmamasına da dikkat edilmesi gerekir. c

Bir toplumun varlığını sürdürebilmesi, bünyesindeki bireylerin barış ve düzen içinde bir ortamda yapacakları olumlu çalışmalarla mümkündür. Kusurların ve suçların affı da belli bir mantık çerçevesinde ve topluma zarar vermeyecek nitelikte olmalıdır.c

İleri bir toplum içinde yaşayan kişinin olaylar karşısında moral değerleri yüksek, eğitimi ve bilgisi tamdır. Böyle kişilerin, görüşleri de daha açık tır. Bu durum kişinin muhakeme gücünü arttırır ve olayların bütününü kolayca kavramasını sağlar. Kişinin kendisine güven ve cesareti vardır. Kişi yaptığı işi özgürce seçebilir ve severek yapar. Çalışırken diğer insanlara güler yüz ve sevgiyle yaklaşım gösterir. Bu tip kişilerden oluşan toplumlar da yavaş yavaş ve sağlam adımlarla hedefe doğru ilerler.

Toplumların çağdaş medeniyetler seviyesine ve refaha ulaşmasının temel şartı ise yetişen genç nesillere tek tip, fakat çok yönlü eğitimin verilmesidir. Bu eğitim sistemi, toplumdaki bireylere mutlaka sevgi, hoşgörü ve toleransı aşılamalıdır. Bunu bir örnekle açmak gerekirse;

Günümüzde okullarımızda ‘Din Kültürü ve Din Bilgisi Dersi’ verilirken sadece İslam Dinine yönelik bilgiler verilmekte ve bir çok bölgede bir çok dua ve surelerin Arapça olarak ezberlenmesi istenmektedir. Oysa Din Bilgisi derslerinde Dünya üzerindeki tüm dinler hakkında bilgi verilebilir. Bu inançlara karşı da bunları değersiz olarak göstermek ve kötülemek yerine, sevgi ve tolerans tohumları ekilebilir.

Güçlü toplumlarda, bireyler sevgiyi toplumun ve kendilerinin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. ‘Sevmek ve sevilmek’ insan olmanın bir ödülü olarak yorumlanır. Böyle toplumlarda bireyler sevgiyle her yere varılabileceğinin bilincine erişmişlerdir.

Tolerans ise, hayatın sürprizlerine dayanabilmeyi, katlanabilmeyi ve mutlu kalabilmeyi sağlar. Hayatı dengeleyici bir unsurdur. Terazinin bir kefesinde bizim görüş, düşünce ve kanaatlerimiz, diğer kefesinde karşıdakilerin görüş düşünce ve kanaatleri yer almaktadır. Tolerans insanı gereksiz kaygı, öfke ve kızgınlığa kapılmaktan korur. Burada unutulmaması gereken önemli bir nokta da toleransın, her düşünceyi kabul eden veya destekleyen ‘kayıtsızlık ve adam sendecilik’ olmadığıdır.

Farklı eğilimlerin olduğu bir toplumda, uzlaşma sağlanabilmesi için, tolerans ilkesinin gelişmesi ve yerleşmesi gereklidir. Ancak, Belli bir kültürü almamış ve bilgi birikimine ulaşamamış, açlık ve sefalet çeken insanlardan hoşgörü ve tolerans beklemek doğru olmaz.

Baskıcı rejimlerde toleranstan bahsedilemez. Tolerans insan hak ve özgürlüklerinin kazanılmasında en etkili faktörlerden biridir. Toplumda kamu işlerinin düzenli yürümesinde önemli rol oynar.

Toplumu oluşturan bireylerin görüş, düşünce ve kanaatlerinin birbirinden farklı olması doğaldır. Bunlardan biri için doğru olarak kabul edilen şey, bir başkası için doğru olmayabilir.

Bütün kavramlar toplumda göreli ( izafi = değişken) bir nitelik taşır. Bu yüzden kendi görüş, düşünce ve kanaatlerimizi kesinlikle ‘doğru’ olarak nitelendiremeyiz. Yanılgı ve noksanlıklar içinde olabileceğimiz gibi, bu gün için ‘doğru’ olarak bilinenin, yarın ‘yanlış olduğunun kanıtlanabileceği unutulmamalıdır. Aynı şekilde bu gün ‘yanlış’ bilinenin, yarın ‘doğru’ kabul edilebilmesi de mümkündür.

Bundan yüz yıllar önce Galileo’nun ‘dünyanın döndüğünü‘ söylemesi ölümüne yol açmıştı. Oysa bu gün, ‘dünyanın dönmesi‘ her kes tarafından kabul edilmiş ve kanıtlanmış bir gerçektir.

‘Kişi daha iyisini yapamıyorsa veya alternatifini ortaya koyamıyorsa eleştirmeye ve kötülemeye hakkı yoktur’.

Bu toleranslı olmanın, temel felsefesi ve özüdür.

Gerçekten de politika, özgürlük ortamında, hoşgörü ve toleransa dayalı bir uzlaşma sanatıdır. Bu ortamın garantisi de yine belli sınırlar içersindeki tolerans ve hoşgörüdür. Ancak ne yazık ki bu gün, iktidar olmuş veya iktidar olmaya aday olan bir çok siyasi partinin programlarına bakıldığında toleranstan habersiz oldukları göze çarpmaktadır.

1930 sonrası, Türkiye Cumhuriyeti’nde içeriden ve dışarıdan bazı etkilerle toplum, Türk- Kürt, Laz- Çerkez, Alevi- Suni, Sağcı- Solcu, İlerici- Gerici, İnançlı- İnançsız, Laik- Müslüman gibi yapay bölünmelere sokulmaya çalışılmıştır, ancak devleti ve rejimi tehdit eder boyutlara gelmiş böyle durumlarda tolerans ve hoşgörü gösterilemeyeceği için devlet yönetimi gerekli önlemleri almıştır. Bu yüzden, bu tip ayrımcılığa yapılan müdahaleler toleranssızlık olarak nitelendirilmemelidir.

Atatürk milliyetçiliğinde, belirli sınırlar (Misak-ı Milli) içersinde hangi kültürden gelmiş olursa olsun her vatandaş ‘Türk Vatandaşı’dır. Atatürk’ün ortaya koymuş olduğu bu Türk’ lük kavramı geniş bir hoşgörü ve tolerans içermekte, farklı din, dil ve ırktan insanları bir arada ve ortak bir kültür oluşturarak yaşamaya davet etmektedir.

Atatürk’e göre ‘Kültür’; bir toplumun ortak kabullenerek yaşattığı kurallar ve geleneklerin bütünüdür. Aynı coğrafyada yaşayan insanlar geliştirdikleri bu ortak kültürle hem kendi haklarının hem de başkalarının haklarının korunmasında çaba gösterir ve bu sayede insan olma bilincine varır. İnsan olma gururunu yaşar.

Atatürk’ ün gösterdiği bu yolda sevgi, barış, hoşgörü ve tolerans dolu bir toplumda sağlıklı ve mutlu bir yaşam dileğiyle yeni yılınızı kutlarım.

 
Toplam blog
: 106
: 597
Kayıt tarihi
: 13.02.09
 
 

1953 Denizli doğumlu, evli ve iki çocuk babası. Doktor dişhekimi, şimdiye kadar yayınlanmış yedi ..