Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Yeni yılda, ertelediklerimizin de yaşama hakkı olsun

Yeni yılda, ertelediklerimizin de yaşama hakkı olsun
 

“Doğru yer, doğru zaman, doğru dozaj” dedi doğruydu dedikleri. Bunun gibi bir çokları da daha bunu söylemişti.
Neyi kollamak uğrunaydı bu kaygı? Bu mükemmeliyetçilik, yaşama karşı bu temkinli yaklaşım?
Neden hemen, şimdi ve burada yı yaşayabilmek değildi terciheri.? O zamanlar sorardım. Üstelik kendi kendime sormakla da kalmaz, onlara da sorardım: Neydi bu ertelemenin sebebi?

Neden istekler ilk duyulduğunda kaçınılanlar olmalıydı ki her zaman?
Yüceltme, erteleme, korku, güvensizlik yada kendine inanmama, başarısızlık korkusu, aşktan, bağlanmaktan, kayıplardan ve sonucunda acı duymaktan endişeler daha inanın milyonlarcasıydı cevapları. Çoğunlukla susuşlarındaydı, onların yanıtları.

Merak ederdim...ben bilmiyordum da, onların bir garantörü mü vardı? Bu günden yarına çıkabilecek olmanın kontratını mı saklıyorlardı bir yerlerde? Onlara mı bahşedilmişti yoksa bu ayrıcalık? Var mıydı bir belge yoksa en gizli, ulaşılmaz köşelerinde?...Soraradım, gözlerine de bakardım o zamanlar. Görebilmek, anlayabilmek ihtiyacıyla gayret içindeydim. Ve en gülüncü de açıkça söylenebileceği inancındaydım. Dedim ya, çok toydum o zamanlar....

Oysa, ben hep aynıydım kendimi bildim bileli: An vardı benim için. Hepte öyle kaldı...
Mutluluğumu, isteklerimi, öfkemi, acılarımı hep anın da o an da ertelemeden yaşamayı seçtim.
Kaçmadan tümüyle yüzleştim. Yoksaymadan bir bir gelenlerle ödeştim...


En büyük, en derin, en keyifli olanlar duygularımı da işte o anlarda var ettim.
Hissettiğimi: Gerektiği kadar, gerektiği sürece, gereksinimim bitene kadar devam ettirdim.
Doydum yaşayabildiklerimle, ardımda keşkeler bırakamamak gayretiyle...

Peşin hükümlü olmadım, olamadım. “Gerekene” hiç bir zaman ben karar vermedim...
“Gereken budur" , Bu kadardır", “bu zamandır” diyemedim. Gerekeni; evren belirledi. Sunduklarına kucak açtım.
İyi kötü demedim. Kahkalarım kadar, gözyaşlarımda gerçekti. Ve ben bunu çok sevdim. Başka türlüsünü de istemezdim.

“Hayatı ertelemeyin” ne çok söylenir bu sözler. Gazetelerin köşe yazılarından tutun sokakalarda ki duvar yazılarına,
kaddim bilgelerin sözlerinden, sabah kahvaltısında okunan günlük mecmualara kadar her yerde aynı cümleciği tekrar eder dururlar. Hatta yeni bir ylın başlangıcına üç beş gün kala alınan kararlarda vardır bu temenni. Yada birbirimize gönderdiğimiz o standar gülücüklerle dolu şirin ordan oraya gezinip duran maillerde. Okur okumaz içimize siner hatta o duyguların etkisiyle ” evet, bence de, tam zamanı” der kararlar bile veririz:” Hayatı ertelemeden yaşayacağım” deriz.

Ama gel gör ki; yeni yıla girip olan bitenin takvim sayfalarında ki rakkamların değişiminden başka pekte başka bir şeyi değiştirmediğini gördüğümüzde biz yine bize döneriz...Çünkü değişim için evrim gerektiğini, evrimin zihinde olduğunu bilemeyiz. Bilsekte kolaylıkla kabullenemeyiz. Kabullenmek eskiyi terk edebilmeyi gerektirecektir. İçin için bunu bilir bir köşeye sineriz.

Asıl değişmesi gerekenin kalıplarımız olduğunu kabullenmeden olan biten yeni bir şey yoktur. Olamaz da.
O yüzden “Yeni” değildir aslında; yeni kararlar da, yeni yılda ilk heves ve heyecanlar yatıştıktan sonra yeni
vazgeçişlerle tatamlanacaktır bir süre sonra. Bizde yeniyi de aski eder geçiştiriri gideriz öyle bir yaşamda...
Evet, hayatı ertelemeyin. Evet anınızı yaşayın . Evet yüreğinizin sesini dinleyin...
Ancak hayata bakışınızı değiştirmek amacıyla o ilk düşünsel değişimi getirecek öncü adımlarını atarken;
aynı andan her olayda hem akıl, hem duygu terazisinin kefelerinin her ikisini birden bir de eşit ölçüde doldurabilmek gibi bir kaygınız(böyle bir arayışınız) kendiniz den böyle bir beklentiniz varsa hiç girişmeyin derim bu işlere.

Her biri kendince ağır, kendi kefesinde değerli ama; “ aynı teraziye konduğunda demoklesin kılıcının üzerinde her iki kefede dolu, bir de üstüne üstlük denge de” sizce de fazlaca büyük bir beklenti olmadı mı bu?
“Hem şöför mahali, hem beş kuruş” yada “hem çörek bütün hem karın tok” tabirlerini bilirsiniz değil mi? Var mı bir yerler de böyle bir hayat? Hem o, o hem öteki, her ikiside kıvamında ve de yerinde, dengede dörtbaşı mamur ohh ne ala.

“İdealize etmek” derseniz güzel de realize etmek derseniz ne mümkün? Olsa olsa bu duruma; “olur ise böylesi olsun” demek gerek...İşte bu arayışta olmalarada bir sebep var diye düşünürüm ben budurumda: Ve kanımca bu girilen halin bir kaçınma,
çoğu zaman “cesaretsizliğimize bulduğumuz kılıf” olduğunu düşünüyorum açıkca.

Genel davranış kalı budur ya çoğunlukla: Keyfinin bedelini ödemekten kaçmak, yaptığına bir karşılığık aramak, bundan doyum almakla kalmayıp birde boynunda madalya ile gezmeyi ummak. Yapılan işte ve tercihlerde kendine hizmet etmekten başkaca
birde onay ve takdir kazanmak peşinde olmak sonunda da böyle olmassa diye o işten uzak durmak...

Güzel tabi, gönül isterdiki böyle olsun. Ama aslında isteyipte kaçındıklarımız bizim idealize ettiklerimizle örtüşmediğinde uçup gitmiyorlar. Ne aklımızdan ne zihnimizden ne de kaderimizden...

Ben ertelediklerinizle dolu bir kalple ve yaşlanmamışlıkların hapishanesi haline gelmiş bir zihinle asla yaşlanmamanızı dilerim: Çünkü eminim ki :”Pişmanlıkla dolu bir yaşlılık, özlem ve acabaların umutlarıyla dolu da olsa; içinde sakladığı hep bir "belki yarın" umuduyla geçen gençlikten daha çok acıtır.

Çünkü ilkinde; nede olsa önünüzde daha çok yarınınız var. Ama ikincisinde; yarınlar aradınızda kalan günlerden daha az
sayıda olacak. Kim nederse desin zamna hızla akıp gidiyor...

Bu defa gerçek bir YENİ yıl olsun...
Zihninizde ve yüreğinizde yer edinmişlere; hayatınızda da yer açacağınız bir 2007 olmasını dilerim...

Sevgi ve ışıkla
Ayna
08.01.07

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..