Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '10

 
Kategori
Mizah
 

Yenice’nin Nasreddin Hocaları-5

Yenice’nin Nasreddin Hocaları-5
 

Kedi bu. Keyfine bakar, markaya değil.


Olaylar Sofular Köyü’nden. Bu köyden biraz daha fazla gülünç olaylar anlatmalıyım. Çünkü benim köyüm.

Burma Bıyıklar:

Bizim ufak tefek bir Süleyman Dede’miz vardı. Ömrü keçi çobanlığı yapmakla geçmiştir. Bizim köyde büyük keçi sürüsü olanlar, Karadoru Köyü’den(Kurttaşı) yıllıkla çoban tutarlardı. Köye yeni gelen çobanlardan biri, bıyık bırakmış. Bıyıklarını çok seviyor. Bıyıklarının “koçboynuzu“ gibi burulmasını ve durmasını istiyor. Ne yazık ki, doğru düzgün bıyık yok çobanda. İki tel bıyıktan ne olur? Derdini Süleyman Dede’ye anlatıyor. Süleyman Dede, iyi bir incelemeden sonra:

“Bıyıklarına çam sakızı sür, koçboynuzu gibi olur “ diye öğüt veriyor, tıfıl çobana.

Çoban denileni noktasına kadar yapıyor. Çam Sakızı sürünce ”burma bıyıklara” kavuşuyor. O gün akşama kadar burma bıyıklarla fiyaka yapıyor, diğer çobanlara. Akşam yatıp, sabah uyandığında, yastıkla birlikte kalkıyor. Bıyıklar yastığa yapışmış. Bin bir halle yastıktan bıyıkları söküyor.

Çoban, yine Süleyman Dede’ye gidip soruyor.

“Bıyıklarına gaz yağı sür”, yapışmaz diye öğüt veriyor, Süleyman Dede. Çoban bıyıklarına gazyağı sürüyor.

Gazyağı sürünce, çam sakızı çürüyor. Bıyıklar tel tel değişik yönlere gidiyor. Darmadağın oluyor bıyıklar. Topla toplayabilirsen.

“Çoban inat, Süleyman Dede, kurnaz. “

Bir de sürte sürte, kumla yıkatıyor bıyıklarını çobana, bizim dede. Bıyıklar kökten gidiyor. Bütün çobanların diline düşüyor garibim.

Çoban rezil oluyor, bir daha bıyık bırakmıyor.

Bıyık bırakmak isteyenler; Sofularlı “ kaliteli ve uzman berberlerden” bilgi alabilirler. İşin inceliklerini öğrenebilirler.

“Gurs bedave.”

“İki yımırta getiriseniz gurs torpilli”

**

Kış Eğlencesi-Kedilerle Dans:

Sofularlı Süleyman Dede’nin bir olayını daha size anlatayım. Anlatacağım bu olay daha komik.

Süleyman Dede, ufak tefek bir adamdı, dedim ya. Hafif kamburumsu bir duruşu vardı. Kilosu da azdı. Kilosuna, tipine aldanıp ta, bu adamı hafif bir rüzgâr alır götürür diye aldanmayın. Süleyman Dede’nin inadını elli tonluk vinç yerinden oynatamaz. O kadar inat bir adamdı. Sinir küpüydü. Havasına girince de, o kadarda sevecen.

Eskiden evlerde soba yoktu. İnsanlar kerpiç evlerde, küçük odalarda otururlardı. Odanın içine, duvara gömme olarak yapılmış bacalarda ateş yakarlardı. Bu bacaların içinde birer metrelik odunlar dik bir şekilde yerleştirilip yakılırdı. Bacanın bir yanında bir güğümde su ısıtılır, bir yanında da saçayak (sayacak) üstünde yemek pişirilirdi. Odunlar kömür oldukça öne çekilirdi, kırmızı korlar.. Kış geceleri odanın içi soğuk olurdu. Odada oturanlar ocağa doğru üşüyen taraflarını dönerek ısınırlardı. İnsanın ateşe dönük yönü yaz, arkası kış olurdu. Odanın içinde, ocağa yakın yere döşekler serilir yatılırdı. Yorganın üstüne birde çul atılırdı. Gaz lambası olmayanlar, ocağa yalamuk çıra parçası atarak odanın içini aydınlatırlardı. Parası olanlar gaz lambası kullanırdı. Kimileride (zenginler) pompalı lüx kullanırlardı.

Süleyman Dede, böyle bir kış gecesi sıkıntıdan, bacanın önünde maşa ile külleri eşelerken iyice sıkılıyor. Zeynep Nene’de, Süleyman Dede’nin sıkıntısına çare değil. Yüzlerini bacaya dönmüş, mırıltı ile uyuyan iki kedi dikkatini çekiyor, Süleyman Dede’nin.. Can sıkıntısı insana her şeyi yaptırır. Süleyman Dede, birden kalkıp, yüklüğe gidiyor. Elinde bir gırnap ipi ile dönüyor. Zeynep Nene, uyuklamakta. Kedileri huylandırmadan tutuyor. İki kediyi arka bacaklarından birbirine bağlıyor ve bırakıyor. Kediler birden huzursuz olup, zıt yönlere gitmek istediklerinde olan oluyor. Odanın içi bir karışıyor. Ortalık toz duman. Kediler miyavlayarak bir kapışıyorlar. Zeynep Nine de, gürültüden uyanıp ayağa kalkıyor. İki kedi Zeynep Nene’nin ayaklarına bir dolanıyorlar. Zavallı kadının bacakları kedilerin pençelerinden lime lime oluyor. Zor zar kedilerin ipini kesiyor Süleyman Dede. Zeynep Nene’nin bacakları kan içinde, ağzına geleni söylüyor Süleyman Dede’ye. Süleyman Dede, süt dökmüş kedi gibi. Suçlu bir kere, ne yapsın? Ağzını açıp tek laf etmiyor.

Süleyman Dede, biraz çam sakızı bulup getiriyor. Zeynep Nene’nin bacaklarına sürüyorlar. Zeynep Nene, bacaklarının kediler tarafından didiklenmesine değil de, tek sağlam donunun paçalarının yırtılmasına çok üzülüyor. Kediler açılan kapıdan firar ediyorlar.

Bacanın sağında Süleyman Dede, solunda Zeynep Nene. Kediler dışarıda.

Birbirlerine bakıyorlar, alttan alttan..

Süleyman Dede;

“Amma seyir yaptık dimi kocakarı, ” diye söylenmiş aşağıdan alıp..

Zeynep Nene;

“Nahha gurşunlara gelmiyesin adı batmiyesice, ” demiştir kesinlikle.

Kolay mı elektriğin, televizyonun, radyonun olmadığı günlerde geceleri bitirmek. Aydınlığa ermek.

Nasrettin Hoca’nın oyuncağı eşeği idi. Süleyman Dede’nin de kedileri var. Eşeği de unutmayalım, eşek gücenmesin.

Süleyman Dede’de bizim dilimizde kaldı.

**

Eşeğin Egzozu:

Süleyman Dede’nin evinde un bitiyor. Şimdi ki gibi hazır un yok, köyde de değirmen. Süleyman Dede, eşeğine iki çuval buğday yüklüyor. Su değirmenine gitmek için yola çıkıyor. Eşek önde, Süleyman Dede arkada yolculuk başlıyor. Bahar ayları. Eşek baharı iyice yemiş. Keyfi yerinde. Bir yokuşa geliyorlar. Eşeğin yükü birazcık ağır olunca eşek zorlanıyor. Süleyman Dede, tam eşeğin arkasında, eşeği gitmesi için zorluyor. Eşek kuyruğunu kaldırıp, egzozu bir patlatıyor. Tam Süleyman Dede’nin göğsüne. Dede’nin ağzı gözü, her tarafı yemyeşil. Gömlek batmış. Pantolon gitmiş.

Süleyman Dede, eşeği bir kazığa bağlayıp, dereye iniyor. Derede saatlerce yıkanıyor. Ne yeşillik gidiyor ne de koku.

Değirmene doncak varıyor. Yükü indiriyor. Gidiyor dereye. Tekrar tekrar yıkanıyor.

Herhalde Süleyman Dede, bu olaydan sonra eşeğin arkasından değil, yan tarafından gitmiştir. Eşeğin ara gazından, çiğ gaz atmasından koruyacaksın kendini.

Artık su değirmenleri yok. Eşekle, atla değirmene gidende yok ister istemez. Değirmen önü sohbetleri de yok. Değirmenlerde külde pişen ekmeklerde yok. Günümüzde yapılan ekmeklerin kokusu da yok, tadı da yok.

Eski sohbetler de yok be Süleyman Dede.

Yaşı genç “ihtiyar adam” dolu memleket.

”Dede” yok “Dede.”

Ah Süleyman Dede ah!

Siz Nasrettinler, niye uğraşırsınız eşeklerle?

Eşek eşekliğinden geçer mi?

Uğraşmayın eşeklerle… diyeceğim de…

“Şimdiki eşekler, eski eşekleri” aratıyor be, Süleyman Dede!

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..