Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '08

 
Kategori
Bayramlar
 

Yeniden mutlu bir 23 Nisan ve çağrışımlar!

Yeniden mutlu bir 23 Nisan ve çağrışımlar!
 

Fotoğraf:www.tsk.mil.tr


Çocuklarımız; o önyargısız, meraklı, zaman zaman cesur soruları ve yorumlarıyla, her koşul altında tatlı halleriyle umudumuz, yarınlarımızdır bizim! Hem bildiklerimizin hem de yepyeni, güzel ve kalıcı değerlerin üzerlerine yazılabileceği bembeyaz sayfalarımız gibidirler onlar bizim. Bir zamanlar bizler de öyleydik. Ne yazık ki, yaşamın ve geçen zamanın o tozlu ve geleneksel değirmeninde öğütülerek adeta birer karalama defterine dön(dürül)dük. Umarız ki onlar da öyle olmaz, onları da kendi halimize benzetmeyiz.

Her 23 Nisan’da, o her yıl günü ve zamanı geldiğinde, aşina olduğumuz aynı sahneler canlanır yurdumun dört bir yanında. Zamanında, aranızdaki birçokları gibi, ben de oturma şansı bulduğum, o haz ve hızla soluğu “ Mekteb-i Mülkiye ”de aldığımdan ötürüdür ki, etkiler beni her seferinde, bu temsil makamlarının çok kısa bir süreliğine de olsa çocuklara, gençlere devir teslim halleri. O ışıl ışıl gözlerine ve zeki bakışlarına yer yer otorite taklidi yapmanın sansür perdeleri inmiş tavırlarla da olsa, kaymakamlıklardan Cumhurbaşkanlığına kadar önemli tüm yetkili makamlara oturmuş çocuk manzaralarıdır bu aşina manzara! Hemen yanlarında ya da arkalarında ise, o mevki ve makamları geçici olarak çocuklarımıza terk eden gerçek sahiplerinin mutlu tebessümleri yansır fotoğraf karelerine.

O yüce ve destansı “Kurtuluş Savaşı”mız sırasında Amasya ( 21-22 Haziran 1919 ) , Erzurum ( 23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 ) ve Sivas ( 4-11 Eylül 1919 ) Kongrelerinin ardından, güzel yurdumuzu işgal eden yedi düvele karşı basiretsiz kalan ve yer yer, zaman zamanda çaresiz bir işbirliği içerisine giren Osmanlı’nın İstanbul Hükümeti’ne karşı, iktidarın yetkisini yurdun dört bir yanından gelen temsilcilerle, toplumun verdiği vekalete dayanarak, onun adına kullanacak olan, Türk ulusunun iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir bu tarih..

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1336 (1920) günü toplanmıştır, Heyet-i Temsiliyye o gün Ankara’da Meclis’in açılacağını ve açılmadan önce neler yapılacağını bir genelge ile ve ayrıntılarıyla halka duyurmuştur,

Anadolu’nun çeşitli yerlerinden seçilerek gelip toplanmış olan temsilcilerin, Ankara’daki bu ilk toplantısında Mustafa Kemal Atatürk, bir Hükümet kurulmasının gerektiği konusunda uzun bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmasında, o, TEMSİL HEYETİ’nin yüklendiği vazifeleri ve işleri açık açık yürütebilmesi için, bir Meclis Başkanı’nın seçilmesi, icra ve kanun yapma kuvvetlerinin kurulup işler hale getirilmesi gerekliliğini belirtmiş ve bu durum çerçevesinde tarihe, tarihten aldığı tanıklara ve günün gereklerine dayanarak her zaman olduğu gibi etkili ve tarihsel bir konuşma yapmıştır. Bu bağlamda, Birinci Büyük Millet Meclisimiz; yasama, yürütme ve yargı erklerinin üçünü birden bünyesinde toplayan özel ve olağanüstü koşullara uygun bir meclis konumunda açılmış ve çalışmıştır.

23 Nisan 1921'de o gün İçel Mebusu ( Milletvekili ) olan Şevki Bey ile Manisa Mebusu Refik Şevket Bey verdikleri önergeyle , '23 Nisan' gününün bayram olarak kutlanmasına da öncülük etmişlerdir ( Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, "İlk Meclis " isimli eseri, Çağdaş yayınları, 1990 ). Bu tarihten sekiz yıl sonra da ( 23 Nisan 1929’da) Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiş ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında “Çocuk Bayramı” olarak da kutlanmaya başlanmıştır. 1979 yılında, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası boyuta taşıdığımız bu ulusal bayramımıza, ortalama olarak her yıl kırkın üzerinde ülkeden gelen ve Türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da katılmaktadır. Dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye, tek ulus Türk ulusudur. 23 nisan 1921'den bu yana aradan geçen 87 yıllık süre içerisinde sadece iki yıl ( 1981 ve 1982'de ) 23 Nisan sadece " Çocuk Bayramı " olarak kutlanmış ve o iki yıl resmi tatil günü yapılmamıştır.

Büyük önder Atatürk’ün düşüncesinde de çocuklar, milletin geleceğidir. Onlara duyduğu sarsılmaz güvenin ve büyük sevginin ifadesi olarak, ulusal bayramımız olan 23 Nisanlar’ı çocuklara armağan etmiştir. Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisanlar, önemli birer vesiledir.

Fakat insan düşünmeden edemiyor;

O pırıl pırıl çocuklarımız, o yüce temsil makamlarında, baş tacımız kutsal bir vasiyetin yanı sıra, gerçek demokrasiye yelken açan bir zihni dönüşümün de temsilcileri olarak, aynı yolda hiç taviz verilmeden ve aynı kararlılıkla yüründüğünün göstergesi olarak, daha bir “güvenle” oturabilseler.

İnsan istiyor ki;

Gelecekteki makamlarına şimdiden ısınan bu gencecik yavrularımız, bu güzel ama savunulması zor coğrafyada, bu “ öç alma duygularının “ hep diri tutulduğu, derin ve hicranlı bir tarihi olan bölgede sürekli var olabilmek için, Ata’nın “ Gençliğe hitabesi ”nin bilincinde olarak, tüm satırlarını zihin kıvrımlarının en derin yerlerinde daima saklı tutarak oralarda otursunlar.

İnsan hayal etmeden yapamıyor;

O pırıl pırıl çocuklarımız oralarda sadece, uzun ve yorucu yarışlar sonrası, yalnızca kendi geleceklerini (çoğu kez küresel bir okyanusun fırtınalı sularında) kurtarabilecek olan güncel ve parlak mesleklerin, içe dönük, uzmanlaşmış malumatlarına tutsak beyinler olarak değil de, gerçek yaşam ve “ tarih bilgisi ”, hele de “ ulusal tarih bilgisi ” ve “ bilinci ” içerisinde, hem kendilerini hem de toplumu dönüştürebilecek bir eğitimin genç fidanları olarak oturabilseler.

İnsan düşünmeden edemiyor;

O tertemiz ve bembeyaz sayfalar gibi aydınlık zihinleriyle çocuklarımız oralarda, hukuk ilkelerine dayalı “ laik bir cumhuriyet ” ile “ demokrasi ” arasındaki yakın akrabalığı ve birincisi olmadan ikincisinin gerçekçi olamayacağını bilerek otursalar.

” Doğrudan demokrasi ”, “ yarı doğrudan demokrasi ” ve “ temsili demokrasi ” kavramlarının ayrıntılarına hâkim olabilseler.

“ Demokrasi ”yi daha çok, dört-beş yılda bir kurulan sandıklardan hep benzerlerinin çıktığı ya da farklılıkların da zamanla benzeş(tiril)diği, birebir benzeşmenin hep arandığı, ancak ayrıntıdaki bazı farklılıkların kabullenil(ebil)diği bir sistem olarak bellemeye gebe olmadan o makamlarda oturabilseler.

İnsan hayal etmeden duramıyor;

O tutkulu ve öğrenmeye açık zihinleri ile çocuklarımız, o yüce makamlarda, “ özgürlük “ kavramının, küresel bir formatta markalı giysiler içerisinde ve albenili vitrinler karşısında kendilerine dayatılan “ tüketim özgürlüğü “ ile hiç bir ilgisi olmadığını bilerek oturabilseler.

Gerçek özgürlüğün, yetkin bir tarih ve ulus bilinci ile donanmış, bilinçli ve yetkin bireylerin, hak, ödev ve sorumlulukları ile birebir bağlantılı ve başkalarının özgürlüklerinin başladığı yer ve yasalarla sınırlı bir “toplumsal özgürlük” içerisinde anlam kazandığını bilerek o kutsal makamları doldurabilseler.

“Hak etmek” ve “çıkar sağlamak” kavramları arasındaki tezatlığı da çağrıştırır bazen bana bu sahneler. O yüce ulusal kurtuluş savaşımızı yapan ve bizlere bu cumhuriyeti armağan eden büyüklerimizin kutsal bir mirası olarak “hak edilmiş” makamlardır o makamlar. İnsanların hep “ daha da çok ”tan (Para, mal, mülk, yetke vb.) yana sürekli güdülendirildikleri küresel rüzgarların kaosunda, hakça üretim, bölüşüm ve paylaşım kurallarının dışında, hem kendilerine hem de eşe dosta ve yakın çevreye rant dağıtan, çıkar sağlayan yetke araçlarına dönüştüğünde oturanları küçültürken, cüceleştiriren, aynı görünümü mekan ve makamlara da bulaştıran bir risk taşır “ haksız çıkarcılık”! Uğruna insanlık tarihi boyunca nice onurlu savaşımlar verilmiş olan “hak”lar saldırıya uğradığında ölesiye savunulurken, “haksız çıkarların” ehliyetsiz savunucuları, ya kırışarak ya da sıvışarak fakat sonunda mahkûm edilerek terk ederler bu yüce makamları.

O makamlarda çok kısa bir süreliğine de olsa oturan çocuklarımız, gençlerimizin o zeki ve anlamlı bakışlarında da mutlaka görmek isterim ben hep bu bakış açısını da.

Gerçekçi hayal ve düşüncelerimin bu hoş atmosferi içerisinde; yarınlarımız, umutlarımız olan çocuklarımızın; cumhuriyetimizin, yani iktidar yetkisinin başka bir otoritenin değil de, ulusun verdiği vekâlete dayanılarak, laik bir şekilde kullanıldığı siyasal yönetim biçiminin gerçek değerinin farkında olduklarını bilmek istiyorum.

Onları; çağdaş toplumları ve insanlığı daha iyiye, üretici, yaratıcı ve adilce bölüşümcü olmaya yöneltecek olan gerçek tarih bilincinin, farklılıkların o doğal, zenginleştirici birlikteliğini, özgür katılımcılık ve eşit siyasal yarışımla olanaklı kılan gerçek demokrasinin ışığı içerisinde yaşayan, özgür ve çağdaş bireyler olarak hayal ediyorum ben böylesi günlerde.

Bu hayalimi ve düşüncelerimi paylaşan, onları yarınlardaki yaşamlarına taşıyabilecek olan tüm çocuklarımızın, onların özverili anne ve babalarının 23 Nisan’larını en içten duygularımla, yürekten kutluyorum.

İ.Ersin KABOĞLU,

23 / Nisan / 2008, Ankara.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..