Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '07

 
Kategori
Felsefe
 

Yeniden yaşam tasarımı ya da uzak

Yeniden yaşam tasarımı ya da uzak
 

Bir hayatı değiştirmenin en kısa yolu aslında gitmek. Bir gün aniden verilen karar ve eksik hazırlanan valiz. Şehrin siluetlerini ısrarla kayıtlardan çıkarma telaşı. Gitmek için hiçbir sebebiniz olmayabilir, bazen durmak için de uzağı seçer insan. Uzak, orada iken sadece bir kavramdır. Her durak biraz daha yaklaştırırken sizi oraya, yola çıktığınız yer uzak olur vardığınızda. Artık uzağın içindesinizdir, bulunduğuz yer burasıdır. Ama asıl uzak kavramının o büyülü ve bilinmez çekiciliği bir ağ gibi ördüğünde başlar tehlike. Çünkü her yere uzaksınızdır artık! Post modern çağın yan etkisi olan yabancılaşmanın karşılığı belki de bu süreç. Birbirine benzeyen zorunlu hayatlarımızın, ayrıntıları unutulmuş kişisel tarihimizin içerisinde “yeni” kavramı kontrol nesneleri olarak tanımlanmakta, yabancılaşmanın farkındalığı modern insan olgusunu sarsmaktadır. Yirminci yüzyıl bilimsel ve teknolojik değişimlerin bir sonucu olarak temel değerleri sarsılan bunalımlı bir uygarlık süreci başlatmıştır. Bu süreç kendi kendini yok etme arzusunu içinde barındırır ve modern insanın kişisel gelişimini tamamlamadan sistemin içinde belirlenen konumuna dahil eder. Uygarlık düzeyi gelişmiş toplumların değer yargıları bilgi ve üretim üzerine kurulurken, temel değerleri manipüle olmuş üçüncü dünya ülkelerinde bu yansıma elde edilemeyen konforun güç savaşı haline dönüşür. Bilişsel evrimini tamamlayamayan insan bu savaşla birlikte ait olma duygusunu törpüler, özgüven yoksunluğunu post modern hayatın oyunlarıyla bir şekilde telafi eder. Doğa kanunu kabul edilen yaşamak için yok etmek, insan ırkının tirajı komik tanımlamalarından biridir bu döngüde.

Aslında insanın yeni olarak keşfettiği nesne değil kendi bakış açısının değişimidir. Öznenin gerçekliği biçim değiştirir, sorgular. Dönüşüm bireyi sadeleştirir, karar mekanizmasını olumlu yönde etkiler. Oysa hayat tektir, değişmez. Ancak sahip olduğumuz hayata yüklenen tanımların değişmesi mümkündür. Bu noktada bir karmaşa olarak karşımıza çıkan “gerçek” olgusu toplumsal yaşamın uzlaşmacı yaklaşımı ile sağlıklı bir uygarlığı yaratır. Ben düşüncesini esas alan insanların ne kazandıklarını sormak gerekir? Kazanmanın ölçüsü nedir? Saldırı, elde edilemeyen nesneleri ne kadar etkiler? Kaybeden kimdir? Tüm bu sorulara verilecek cevaplar yine kişinin değer yargılarıyla sınırlı değil midir?

Bir yaşamı yeniden tasarlamak için var olanın geçerliliği ölçülmelidir. Yirminci yüzyıldan alıntı sahnelere baktığımızda yıkım ve bölünme kavramları hem kişilik hem de toplumsal yansıması olarak ilk sıralarda yerini alır. İnsan olmanın değerleri dolar bazında kur artışlarıyla ölçülürken, iyice kalabalıklaşan dünya nüfusunun sürekli artan açlık sınırı, eğitime ayrılan ödeneklerin savaşa ayrılan bütçelerden daha düşük olması bazı kavramların değişmesi gerektiği sinyallerini çoktan vermektedir. Bazen daha fazla gibi gözüken şeyler, uzaklaştıkça aslında ne kadar eksik olduklarını farkettirirler. Kavram işlevini gerçekleştiremiyorsa yeni olanla yer değiştirmelidir.

 
Toplam blog
: 5
: 813
Kayıt tarihi
: 25.06.07
 
 

Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümü öğretim görevlisi ve..