Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '10

 
Kategori
Pratik Bilgiler
 

Yer misin? yemez misin?

Yer misin? yemez misin?
 

İster ye, ister yeme! Hepsi kendi tercihlerin sonucu olacak. Hayat güzel ama lezzet keyifli.


Ölmek için bir ömür boyunca sebep arayan insan bu sebebi bulur bulmaz bu dünyadan tüymeyi tercih ediyor. Şaka için söylemiyorum. Çağlar boyunca insanoğlu, keşifleri ve yaptığı yenilikler sayesinde ölümü yanı-başımıza getirmeyi başarmış.

Öyle basit zararlılar ve tehlikeli hareketler içerisindeyiz ki bu düşünceme kendim bile paranoya diye bakacak hale geldim.

Aklınıza yemek ısıtmak yada çay içmek geldi. Mutfağa gittiniz. Burnunuzun 30cm uzağında kibriti çaktınız. Birden cavv diye yanan kibritin kokusunu duydunuz mu? Öyleyse yandınız. Sigaradan bin kat zehirli! Üstelik kanserojen olduğu tescilli bir gazı soludunuz demektir.

Halâ mutfaktayız, çay kaynamaya başladı. Ocakta har-har yanan gazın adı bütan yada propan! Peki bu yanma sonucunda oluşan gazlar nereye gidiyor? Ciğerlerimize!

Aldığınız paketli ürünleri paketini açmadan kestiğiniz oluyor mu? Evet oluyor. Kaşar, salam, helva ve hatta beyaz peynir! Bu ürünlerin (kağıt, plastik, PVC, alüminyum folyo gibi ) ambalajlarını doğrarken oluşan partiküller nereye gidiyor? Midenize!

Ekmek kabuğunu bilir misiniz? Üzerinde sıra dağlar gibi duran kahverengi bir kabartı vardır. (Fırıncı hamurken bir çizik atar. Öyle olur.) O kabuk çok serttir. (Hele bir de tazeyse...) Tahmin edemezsiniz. Ekmeği aldınız, naylon torbaya koyup getirdiniz. O sert kabuk, içinde taşıdığınız torbadan öyle çok naylon parçası kopartır ki! O parçaları; fark etmeden, ekmekle birlikte yeriz.

Salça aldınız. Açtınız iki kaşık kullandınız. Koydunuz dolaba. 1-2 hafta sonra tekrar lazım oldu. Bir baktınız küflenmiş. Küfü sıyırdınız. Alttan tertemiz salça çıktı. Yiyin-yiyin siz o salçayı… Sonra torunlarınızı sevmeyi hayal edin... (Anca hayal edersiniz...)

Gözleriniz bozuk TV karşısında yazıları iyi seçemiyorsunuz. Yaklaşın ekrana. Yaklaşın, yaklaşın. İyice... O anda TV ekranının arkasında tam beyninizi hedef almış kocaman bir tabanca var! Ve sizi saniyede 400 bin defa vuruyor... 1mt ötesindeki kişi için güneşten 200 defa etkili. (Hayırlı işler, bol güneşler...)

Gençler zart-zurt her yerle konuşup durduğunuz şu cep telefonları var ya! İşte onunla yumurta pişirmek mümkün. Peki yumurta bulamazsak mönüye (yumurta yerine) ne koyuyoruz biliyor musunuz? Hemen söyleyeyim: Beyin. Eee, sizin ki rafadan hesabına; az pişmiş beyin haşlaması oluyor. Haşlak, haşlak dolaşın durun. Bedava!

Gençlerle işimiz bitmedi. Bu kadar uyarı, bu sıcakta sıktıysa: Gidin bir kutu kola alın. Sizinle bir deney yapalım. O kolayı açarken tenekeden çatır-çutur sesler geliyor ya. (Yırtılan alüminyumdan gelen ses) İşte o yırtma anında ufacık metal parçacıkları da kopuyor. Bunları da bir güzel içiyorsunuz... (Ben de içiyorum. İki-üç partikül alüminyumdan ne olacak ya!.. Demirden korksam trene binmem. Dimi ama?)

ASIL BOMBAYI SONA SAKLADIM:
Hani karnınız acıkıyor da annenizin, karınızın yaptığı mis gibi yemekler evde dururken sokak ortasında pislik içerisinde satılan dönere, köfteye, lahmacuna yumuluyorsunuz ya. İşte o etlerin alevli ocaktan kaptığı yanıklar ve lahmacunun pişerken isyan edip Dalmaçyalı köpeklerinin sırtı gibi kara lekelerle dolan yüzeyi ölümle randevunuzun beleş biletleridir. Afiyet olsun.

Ben diyorum ama siz bunları yemezsiniz!
Yine de: Yer misiniz, yemez misiniz? Size kalmış...
Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ
msevgi@mental.com.tr

Not__:
Bu yazı, daha önce Devrim Gazetesi, Sağduyu Gazetesi, Trakya Demokrat Gazetesi, Frekans Gazetesi ve Hür Gazete'de yayınlanmıştır.

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..