Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '12

 
Kategori
Sinema
 

Yeraltı

Yeraltı
 

"Ama mutsuzluğa da var mısın?"


“Sanat filmi”, “konu kabızı”, “öldür Allah öldür yürümez”  yaftası yemiş filmlerin meramını anlamak zaman ve emek istiyor.

Yemekten, müziğe, iletişimden,sanata...kadar  hayatın her alanında maruz kaldığımız   o baş döndürücü  hız etkisine karşı gösterdiğimiz o gözü doymaz tüketim tepkisine  sağlam  bir manifesto bu filmler.

En az çaba göstererek   elde ettiğimizin  mübah sayıldığı,  tüketim nesnesi olarak  her şeyi  verili ve hazır bulduğumuz bu çağda,   zamanla özetin özeti bir şablonla  kolay ve anlaşılır şeyleri  baş tacı ediyoruz da, beş duyumuza çarçabuk nüfuz etmeyeni, “beni anlamak için çaba göster” diyeni   ayak altına itiveriyoruz.

Fast food bir yaşamın içinde, durup dinlenmek, zamanı yakalamak, bir karenin içinden geçeni anlam dünyamızda bir yere yerleştirmek sıkıcı geliyor.

Oysa dinmez bir merakla baksak filme; görsek, sönmez bir ilgiyle açsak  algımızı ve  sorsak: “neden”, “nasıl” diye,  o vakit bir yap-boz oyununun içinde parçaları yerleştirmenin keyfiyle   dolaşmaya başlayacağız  filmin içinde.

Hafta sonu vizyona düşer düşmez izlediğim Zeki Demirkubuz'un, Dostoyevski'nin yoğun ama hacimsiz romanlarından serbest olarak uyarladığı, Yeraltı filmini  izleyince bunları  düşündüm önce.

Sonra da filmini...   Sabah  yüzümü yıkarken,  günün olur olmaz saatinde kendimi,  tüm filmi müthiş bir  oyunculuk performansıyla  tek başına kotaran  baş karakter  Muharrem'i (Engin Günaydın)  anlama temrinleri yaparken yakaladım.

 Filme ilişkin en küçük bilgi kırıntısını akılda taşımadan girip izlemeye çalışmanın daha meşakkatli bir deneyim olacağı aşikar ancak, birkaç eleştiri, röportaj okuyarak  filme gitmek de  matematik sınavında hocanın “defter kitap serbest” deyişine benziyor;  formülü bilseniz de, kendiniz bir şey katmadan sonuca pek varamıyorsunuz.

Bilenler için sürpriz yok ancak ilk tanışanlar için izlenmesi daha meşakkatli  bir seyirlik  Demirkubuz'un filmografisi.

Nitekim, Nahit Sırrı ÖRİK’in  aynı isimli romanını kariyerinde ilk kez bir edebiyat uyarlamasına girişerek   senaryolaştıran yönetmen,  Kıskanmak filminde   romana  daha sadık kalarak oyuncularına   uzun tiratlar attırmış, kitabi cümleler söyletmişti.

 Berrak TÜZÜNATAÇ'ın neredeyse sakil durduğu Kıskanmak filminde  oyunculuğuyla döktüren Nergis ÖZTÜRK, o yıl Antalya film festivalinde  en iyi kadın oyuncu ödülüyle dönmüştü.

Bu filmde de  hayat kadını rolüyle Engin GÜNAYDIN’dan sonra filmin  en çok söz edileni olacak gibi.

Filme dönersek, Demirkubuz, bu kez  Yeraltından Notlar romanını referans almış ancak zaman, mekân, kurguyu ve karakterleri serbest çağrışımlar, dokunuşlarla  değiştirmiş. Kıskanmak filmi de göz önünde dururken bir kıyaslama imkanı doğduğundan,  bu filmi gören “daha iyi olmuş” yargısını veriyor peşinen.

Kış mevsiminin tüm yoğunluğu ve karanlığıyla çöktüğü  Ankara’da  bekâr  bir hayat süren  memur Muharrem,  iş ortamındaki arkadaşlarına tamamıyla kapalıdır.  İşinin  tekdüzeliğine,insanların alaycılığı, ikiyüzlülüğü ve üzerinde bıraktığı tüm  yan etkilerine  karşı tek sığınağı evidir.

Hayattan, insanlardan tecrit edilmiş bir fanus gibi kapandığı evine kaçar,  orada   huzur bulur. Porno filmler izler, kendi  tenini koklar.

Koku, filmin metaforu... İlkel benliğiyle kötü kokmamayı  alabildiğine abartan  Muharrem’i hep  kendini defalarca koklarken  görüyoruz. Evi bir nevi kulübesidir. Zamanla kokuya en duyarlı hayvan olan köpekle kendini özdeşleştirerek uzun uzun ulumayı, kendi kulübesinden başkalarına karşı bir tepki  olarak göstermeye başlıyor.

Bunu ilk zamanlar apartman içinde gizli  gizli sürdürürken, efendi köle konumlayışıyla algıladığı hayat kadınına karşı  köpek gibi hırlamakta bir beis görmüyor.

Hayatının anlamını, insanlara karşı güvenini, günbegün yitirdiği  koca şehirde, alkolle, seksle girdiği Yeraltı dünyası, büyüttüğü boşluğu ve anlamsızlığı  doldurmak  bir yana,  kara bir delik gibi kendine çekiyor.

İçinde kaybolup ani irkilişlerle uyandığı, sese ışığa duyarlı hale geldiği evinde, komşunun gürültülü partisi, eline bir patates alıp camını kırmasıyla son bulunca ikinci fetişi de patates oluveriyor.

Devamlı kokladığı, kahvaltıda başucunda tuttuğu bir patates, başarısının tacı olup çıkıyor.

 Dernekte  tanıştığı arkadaşları arasında “Ankara Sıkıntısı” ismiyle bir  roman yazarak başarı  basamaklarını  çıkmaya başlayan Cevat’a karşı duyduğu kıskançlığı doğrucu Davut olarak yansıtmaya çalışsa da, bu filmin en konuşulacak ve kült sahnesi olmaya aday yemek sahnesiyle tüm kozlar paylaşılıyor. Gecenin sonunda, Muharrem alkol denizinde yüzerken, kendi hayatının girdabında iyiden iyiye yitip gidiyor. 

Karşılıklı hesaplaşmaların, ego tatminlerinin, güç gösterilerinin...yaşandığı yemek sahnesi ve baş karakterin yaşananları, kimi sahnelerde dış sesle izleyiciye aktarması, filmi okumaktan  yana  bazen yol gösterici bir niteliğe bürünse de,  tamamını anlamaya yetmiyor.

Sonunda Muharrem, kol kanat gerip derdini dinlediği   temizlikçi kadın Türkan ile de köprüleri atıp geçirdiği bunalımla  evini  kırıp döktükten  sonra   film yeniden dönüyor başa...

Muharrem, uyumsuz, zeki, farkında ve saplantılı bir karakter olarak  depresif bir hayatın içinde insanlarla yaşadığı iletişim kazalarını alabildiğine büyütüp üstünde tepinerek hayatını alabildiğine çekilmez hale getirirken,  her diyardan hatta  kendinden bile kovularak onuncu köyden ses veriyor.

Kendi dünyanızda bir anlam kapısı açmak, yorumlamak ve boşlukları kendinizin dolduracağı  alışılmadık bir seyirlik sunuyor Yeraltı.

Sürgit bir kara filmin baş karakterinin hayattan,insanlardan kendini tecrit ederek seyirciyi de kendi karanlığına ortak ettiği, insan ruhunun labirentlerinde psikolojik çözümlemeleriyle yol alabileceğimiz ve çıkarken tek mutluluğun filmi biraz anlama çabasıyla kendini gösterdiği Yeraltı filmi, mutluluk değil; mutsuzluk vadediyor.

Ama şairin dediğini de yabana atmamalı

“Kim istemez mutlu olmayı,

Ama mutsuzluğa da var mısın? “

 

 

 

 

 

  

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..