Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '19

 
Kategori
Siyaset
 

Yerel Seçimlere Giderken

İki aydan az bir zaman kala yerel seçimler için siyasi partiler son hazırlıklarını yapıyor.

Türkiye Küçük Millet Meclislerinin eş zamanlı olarak yapacakları Şubat ayı toplantılarında da gündem bu olacak.

Kuşkusuz yerel seçimler, ülkemiz için çok önemli ve yaşamsal öneme sahip bir seçim.

Ama iktidar yanlılarının iddia ettiği gibi bir beka sorunu asla değildir.

Türkiye siyasetinin belirleyicisi konuma gelmiş İstanbul, Ankara gibi büyük metropollerin seçim sonuçları mutlaka bir değişim algısı yaratacaktır.

AK Partinin elinde olan bu iki büyük kentin, bunlara Adana, Mersin ve Antalya’yı eklemek mümkün; nasıl muhalefetin eline geçmesi halinde toplumda bir iktidar değişimi beklentisi oluşacaksa, CHP nin kalesi durumunda olan İzmir, Muğla gibi kentlerin iktidarın eline geçmesi halinde de ana muhalefet partisinde bir çözülmenin olacağı kesin.

İşte bu yüzdendir ki, özellikle bu tür kritik illerde seçimler çok daha çekişmeli geçeceğe benzer.

Siyasi parti yönetimleri, değişik yöntemlerle bu bölgelerde kesin seçim kazanacakları adayları belirlemeye çalışırken,  sermaye çevreleri de boş durmuyor.

Yerel yönetimlerle iş tutan, bu bölgelerde projeleri olan sermaye grupları, kendilerine yakın adayların atanması için genel merkezler düzeyinde müthiş bir lobi çalışması yürütüyorlar.

Akçalı ilişkilerinde etkili olduğu bu operasyonlara umut bağlayan kimi adaylarda kazanmak için her yola başvurmaktan geri durmuyorlar.

Gerek Cumhur ittifakı, gerekse Millet ittifakının ortak aday arayışları seçmende belli bir heyecan yaratmış olsa da, bu yerel seçimlerde de ne yazık yine ilkesizlik, politikasızlık, adam kayırma ve akçalı ilişkiler daha öne çıktı.

Gerçek olgulardan çok algı operasyonlarıyla halkı etkilemeye çalışan siyasiler, ister istemez oyunu kurallarına göre oynamak zorunda kalıyorlar.

Aslında ne siyasi, ne ideolojik ne de etik kuralların dikkate alınmadığı, başkan ve adamlarının parti içi iktidarlarını pekiştirmeye yönelik uygulamalar, siyasetin daha çok kirlenmesine yol açacağa benzer.

Daha da ilginç olanı, belediye başkanlığı, meclis üyeliği gibi görevleri, daha doğrusu siyaseti meslek haline getirmiş bezirganlar yüzünden toplumun büyük kesimi reel siyasetten uzaklaşmaya başlıyor.

Bu durumda siyaset; ya kimi ekonomisi güçlü yerel figürlerin hobisi, ya da rantiyecilerin iş takipçiliğine soyunan kimilerinin mesleği haline geliyor.

Her şeye rağmen, iyi niyetle, sorumluluk duygusu ve yurttaşlık bilinciyle yaşadığı kente, ülkesine yararlı olabilmek için yola çıkanlar da bin türlü engelleme ve iftiralarla siyaset dışına itiliyorlar.

Daha önce yaptığımız iki toplantıda “nasıl bir belediye başkanı istiyoruz?” sorusuna yanıt aramıştık.

Bu toplantıların asıl amacı, ortak akıl arayışı olduğu için, toplantılarda yapılan konuşmalardan şöyle bir başkan profili çıkmıştı.

“Görev yapacağı kenti ve insanlarını iyi tanıyan, dürüst, çalışkan, rant ilişkileri ve çıkar beklentileri olmayan, kollektif çalışma anlayışı ve vizyonu olan, tüm yurttaşlara eşit hizmeti ilke edinmiş, önyargıları olmayan, sivil toplumu önemseyen, çevreci, kadın ve çocuklara duyarlı, egoları olmayan bir başkan”

Öyle sanıyorum bu tanıma kimsenin itirazı olmaz.

Asıl sorun; bu özelliklere sahip adayları bulup ortaya çıkarmak ve sahip çıkmak.

Ancak mevcut uygulamalara baktığımızda, siyasi partilerin hiç de böyle davranmadığını hep birlikte görüyoruz.

Seçim bütçelerinin en küçük bir kentte bile milyon dolarları bulduğu bir ortamda bu ekonomik güce sahip birileri ancak aday olacak ya da bu ekonomik desteği verecek bir sermaye grubuna arkasını yaslayacak.

Sonra da seçim süreci boyunca harcadığı bu paraları misliyle geri almak ya da sponsorlarının projelerini takip etmek için çaba gösterecek.

Bu kirli çarkın içerisinde bir biçimde yer almış dürüst, idealist, hizmet odaklı çalışabilecek aday adayları için yapılacak olumsuz kampanyalardan sıyrılabilmek hiç de kolay olmuyor.

Bağlı olduğu siyasi partinin üyeleri tarafından seçilmeyen adayın kendi seçmenine hesap verme gibi bir derdi olmayacağı gibi, sonuçta seçmenler kendilerine başkan ve adayları tarafından dayatılanları seçmek zorunda kalıyorlar.

Siyasi partiler ve seçim yasaları değişmeden, seçim barajı kaldırılmadan yapılacak her seçim yasalar önünde meşru olabilir ama kamu vicdanında meşruluğu her koşulda tartışılacaktır.

Demokrasinin olmazsa olmazı, tabanın söz ve karar sahibi olmasıdır.

Bunu yapan siyasi partiler başarılı olacaktır.

AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 29.01.2019/BODRUM

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..