Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '12

 
Kategori
TV Programları
 

Yerli Oryantalizm: Muhteşem Yüzyıl

Yerli Oryantalizm: Muhteşem Yüzyıl
 

Bir ruhu var mı Türkiye’nin? Türkiye deyince yekpare bir düşünce kavrıyor mu zihnimizi? Televizyon ekranlarından yansıyan, hepimizi maşukuna tutkuyla bağlanan âşık misali kendine bağlayan renkli camın cazibesi ne kadar bizden yana? Ne kadar yansıtıyor bizi, bize? Toplumsal halet-i ruhiyemiz gerçekten ekrandan yansıdığı gibi mi?

Bu soruların açtığı yoldan bir düşünüşe doğru adım attığımızda önümüze çıkan, kendini bize gösteren şey ürkütücü. Türkiye’nin genlerine kodlanmış ruhla, var oluşsal durumuyla örtüşen bir ruhtan bahsetmek imkânsız neredeyse. Ekranlardan yansıyan, yansıtılan dünya bizim dünyamızın uzağında. Değerler dünyamızı yağmalayan bir gösteri ile karşı karşıyayız. Özellikle televizyon kanallarını işgal eden yerli dizilerin neden olduğu bir düşüşün, kalitesizliğin tahakkümü söz konusu. İnsanlar adeta bu dizilerle hipnotize edilmiş gibi. Hipnotize edilenler ve alabildiğine bir yozlaşma…

Ekranları adeta parselleyen dizilerden hafızalara kazınan gayrimeşru ilişkiler, tecavüzler, kadın erkek arasındaki sınırları yok eden gösteriler, mahremiyetin ortadan kaldırılışı, yatak odalarına zumlanan kameralar kalıyor. Bunların sonucunda her türlü gayri insani durumu kanıksama…  

Özellikle son dönemlerdeki televizyon dizilerine baktığımızda bunları yazan senaristlerin Türkiye’de yaşayıp yaşamadıklarından şüpheleniyoruz. Hangi kültür dünyasında yetiştikleri müphem. Büyük çoğunluğu toplumumuza yabancılaşmış kişilikler. Yaptıkları iş ancak oryantalist bir mantığın sonucu gibi. Batı Dünyası’nın bize ön yargılı bakışının, bizi insan olarak görmemesinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan oryantalizm bugün yabancılar tarafından yapılmıyor. Aksine bu topraklarda yaşayanlarca yapılıyor. Oryantalizmin, oryantalizmi var şu an. On sekizinci yüzyılda Batılı düşünürler, gezginler, şairler Şark’ı nasıl görüyorlarsa iki binli yıllarda bizim dizi senaristleri, yapımcılar aynı şekilde. Televizyon dizilerine baktığımızda özellikle dönem dizilerinde, Osmanlı’yı anlatan dizilerde bunu sarahaten görebiliriz.

Oryantalizm yapısı itibarıyla bir yabancılaşmanın, yabancı olmanın varlığını gerekli kılar. İsterseniz o toplumun içinde yetişmiş olun. İçinde yetiştiğiniz topluma yabancılaşırsınız. O toplumun tarihine, kültürüne, geleneklerine… İçinden çıktığınız toplumun kadim değerlerine karşı sert bir önyargıyı kuşanırsınız. Bugün karşı karşıya olduğumuz şey tam da bu. Televizyonlarda gösterilen dizilerin kahir ekseriyatı bu oryantalist paradigmanın prizmasından yansıyan düşünüşle oluşturuluyor. Bu iddiamıza en büyük kanıt “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizidir. Kanuni Dönemini anlatmasına rağmen dizi sarayın haremindeki gönül ilişkileriyle, ihanetlerle, ayak oyunlarıyla, cariyelerle sürüp gitmektedir. Burada tam da oryantalistlerin idealize ettiği ortam yaratılmaktadır. Harem ve cariyelerden müteşekkil bir dünya.

Koskoca bir imparatorluk daracık bir harem dairesine sokulmuş. İmparatorluğun bütün yöneticilerinin sanki tek düşüncesi cinsellikmiş gibi yansıtılmaktadır. Aralara bolca serpiştirilen sahnelerle izleyicilerin duyguları reytinge tahvil edilmektedir. Dizideki kahramanların hepsi paranoyak bir ruh halinde. Normal bir adam yok gibi. Dönem dizisinde, anlattığı o dönem dışında her şey var. Dizide her şey var ama insana dair, iyi şeylere dair hiçbir emare yok.

Bütün bu söylediklerimize ilaveten bir de dizinin politik ekseninden bahsetmemiz gerekir. Özellikle bu önemli nokta atlanmaktadır. Dile getirilmemektedir. Hani medyada yaygın bir şekilde Türk dizilerinin Ortadoğu’yu kasıp kavurduğundan bahsediliyor ya aslında bu İslam Dünyası’na model olma iddiasında bulunan Türkiye’nin önünü kesme hareketi olarak görülebilir. Oranın halkı bu dizileri izlemiş olabilir ama bu diziler model alınacak bir durumu göstermiyor. İnsanların kafalarında yer edecek olan soru şudur: Bu dizileri yapan Türkiye mi bize model olacak? Bunlar bize hangi politik imkânları sunabilecek ki? Çünkü bu dizilerde bir siyaset yok, normal olan hiçbir şey yok gibi. Sanki bu dizilerin senaristleri bilinçli olarak Osmanlı hinterlandında başlamadan bitecek bir modeli ön görmekteler. Bunun yanında bu tür sapkınlıklarla oraları da ifsat etmek istemektedirler. Ya da batılılaşma virüsünü buralara taşıma gayretindeler.

Hülasa-i kelam ülkemizde bir ur gibi büyüyen ve toplumsal bünyemizi saran durumla karşı karşıyayız. Televizyon dizilerinin sebep olduğu bir durumdur bu. “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin tartışılması saçma sapan bir şekilde yapılmakta. Yok, o kişiler öyle değildi. Kanuni böyleydi, Mustafa Kemal olsaydı ne olurdu? Bunlar konunun gerçekten görülmesi gereken yerlerini karanlıkta bırakıyor. Asıl mesele bu dizilerin, kitle iletişim araçlarının sosyo/politik işlevlerini tartışmaktır.   

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 22
: 611
Kayıt tarihi
: 01.10.12
 
 

... ..