Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '14

 
Kategori
Öykü
 

Yero

Yero
 

YERO


Osmanlı’nın devlet politikası Girit Adasında Rumca konuşulmasından yanaydı. Adaya yerleşen Türklere verilen talimat “Rumcayı öğreneceksiniz, bu şekilde Rumlarla anlaşacak ve onları yöneteceksiniz” şeklindeydi. Bu nedenle Girit Adasında Türkler “Giritlice” dedikleri Girit Rumcasını konuşur oldular, zamanla Türkçeyi bile unuttular.

“Yero”, Giritte Türkler katledilmeye başlandıktan sonra Türkiye’ye göçmek zorunda olan eski Giritlilerdendi. Daha sonra mübadil Türkler Anadolu’ya gelmişlerdi.

“Yero” demek “İhtiyar” demekti. Söke’nin Deli Emine’si, Samut’u, Kör Emin’i meşhurdu. Deli Emine bütün selâları dinler, ölen Sökelilerin kimler olduğunu bütün esnafa yayardı. Samut adı üzerinde dili yoktu, konuşamazdı. Kör Emin ise bastonu yardımıyla cadde ve sokaklarda gözleri görmemesine rağmen yürür, bazı dükkânlara girip orada ud’uyla eski şarkıları çalardı, söylerdi. Yero’nun özelliği ise kambur oluşuydu. Yürürken yerlere kadar eğilir, önünü çok zor seçebilir, güçlükle dolaşabilmesine rağmen sokaklardan eski şişeleri, kutuları, kapakları, bidonları, tenekeleri toparlar odasında biriktirirdi.

Söke’nin Sultaniye Mahallesi (dünkü 27 Mayıs, bugünkü Atatürk Mahallesi) ve Konak Mahallesi Giritli göçmen ve mübadillerin ikamet ettiği yerlerdi. “Yero” da Giritli olduğu için İstasyona, Parka, Hastaneye yakın olan bu çevrenin insanıydı.

Yero, son derece temiz kalpli, yumuşak ruhlu, sevecen, kimseye zararı olmayan, kendi halinde bir ihtiyarcıktı. Gençliğinde çok uzun boyluydu ve zamanla kamburlaşmış, bir daha belini doğrultamamıştı.

Yaşıtları bazen onu yolda durdurur, kendisine para ve yiyecek verirlerdi. Bazıları da hatırını sorarlardı:

            “Moresi Yero, ida kanis, kalaine?”

            (İhtiyar nasılsın iyi misin?)

            “E mena kalaine,kalaine!”

            (İyiyim, iyiyim!)

            Çocuklar ise onu mahallede gördükleri zaman yanına yaklaşırlar:

            “Yero, Yero puine menta, puine menta !” diye bağırırlardı.

            “Menta”, “nane şekeri” demekti. Çocuklar Yero’nun mentasına alışmışlar, her seferinde onun etrafını sarıp nane şekeri istiyorlardı. Bu nane şekerleri ev yapımıydı ve Yero onları cebindeki ilaç şişesinde saklar, sevdiği insanlara birer tane verirdi. Çocuklar ondan menta isteyince dayanamaz yanında ne kadar varsa dağıtırdı. Yero hiç evlenmemiş ve çoluk çocuk sahibi olamamıştı.

Bir gün Yero Söke’deki sokakları dolaştıktan sonra yorgun düşmüş ve yeğeninin dükkânına dinlenmek için gitmişti. Dükkânın içi kalabalık olduğundan dışarıya bir sandalye çıkarılmış o da bu sandalye üzerinde biraz dinleneyim derken uyuyakalmıştı. Bir süre sandalye üzerinde uyumuş ancak etrafındakilerin kendisini fark etmemesi sonucunda uykudayken aniden beyin üstü yere düşmüştü. O anda insanlar hemen koşturmuş, Yero’yu bir taksiye bindirip hastaneye bırakmışlardı.

Ancak Yero kurtarılamamış ve beyin kanamasından ölmüştü. Söke çocukların ve halkın sevdiği bir renkli simasından yoksun kalmıştı. Birgün gelecek Deli Emine, Samut, Kör Emin de Söke’ye veda edeceklerdi.

Yero, beklenmeyen ölümü ile mahallenin çocuklarını “menta”sız bırakmıştı. Ecel, “ihtiyar”ı sandalye üzerinde yakalamıştı. Ertesi gün Deli Emine çarşıyı dolaşıyor ve Yero’nun öldüğünü esnafa duyuruyordu.

Mekânın cennet olsun Yero.

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..