Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '14

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Yeryüzü ağaçlarının küçük ormanı: Atatürk Arboretumu

Yeryüzü ağaçlarının küçük ormanı: Atatürk Arboretumu
 

fotoğraf: sayın Serpil Bozkurt'a aittir.


 Yeryüzünü ve ağaçları yaratan Allah'a hamdolsun...

Yerle gök arasında uzanan (aynı zamanda yeri göğü ezen) uçsuz bucaksız beton cangılın kıyısında bir başına mütevazı bir ormancık. Envai çeşidinin yan yana, kucak kucağa yeşerdiği yeryüzü ağaçlarının küçük ormanı. Görkemli görünümünün ötesinde kargaşadan, gürültü ve kirlilikten kaçıp sığınılacak, ruhumuzu az da olsa arındıracak, çoktan kaybettiğimiz ve acilen bulmamız gereken hava-su kadar gerekseme duyduğumuz huzur, sükûnet için iyi ki bu dünyada (üstelik burnumuzun dibinde) var diyebileceğimiz harikulade bir tabiat parçası.

Burada orman ve bağrında taşıdığı cümle canlı bütün çeşitliliğine ve kalabalığına rağmen hayatın yalınlığını yansıtır. Burada ağaçlar vakur, mağrur duruşlarıyla huzur ve sükûnet anıtları olarak göğe uzanır, yaratılışa, hayata saygının ve sevginin ne olduğunu gösterir/söyler.

İnsanın yıkıcılığına acımasızlığına karşı ve ona rağmen basitliğin, mütevazı duruşun apaçık ifadesi, göstergesi olarak ormanın orman, ağacın ağaç olduğunu dile getirir. Burada bitki (ağaç, ağaççık, çalı, çiçek) insanın kullanıp yararlandığı bir nesne/eşya değil, dalından yaprağına bütün varlığıyla insan/hayvan gibi bir canlı olduğunu anlatır/hatırlatır yakan yok eden insana.

İstanbul’un muhteşem olduğu kadar perişan da olmuş, her gün bir parçası yağmalanan, hoyratça kullanılıp kirletilen Belgrad Ormanı’nın her şeye rağmen ayakta kalan, korunan bir bölümüdür bu güzel tabiat varlığı. Elbette adını duymuşluğunuz vardır, Atatürk Arboretumu deniliyor namına. Sarıyer Bahçeköy’de, denizden yüksekliği 80–120 m arasında değişen bir alanda yer alıyor. Kuzey sınırı Karadeniz’den sekiz, doğu sınırı Boğaz’dan beş kilometre içeride bulunuyor. Bilimsel araştırma ve eğitim amacıyla şeceresi çıkarılan ağaç, ağaççık, odunsu bitkilerin sergilendiği bu yere canlı ağaç laboratuarı da denilebilir, açık hava ağaç müzesi de.

Yedi iklim dört bucakta yetişen, var olmaya çabalayan bitkilerin meydana getirdiği bu küçük orman bağrında mavi ladinden kuş üvezine, salkım söğütten geyik dikenine, su sedirinden serviye hem endemik hem nadir bulunan iki bin civarında farklı bitki türünü barındırıyor. Yaklaşık 350 hektarlık bir alanda kurulu, dünyanın en büyük arboretumlarından biri olan Atatürk Arboretumu, Bahçeköy Orman İşletme Müdürlüğü Arboretum Şefliği tarafından yönetiliyor. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi hocalarından ve çeşitli kesimden oluşan bir danışma kurulu tarafından da destekleniyor. Bu güzel alan İÜ Orman Fakültesi’nin önerisiyle Prof. Dr. Hayrettin Kayacık’ın yoğun, özverili çalışmalarıyla 1949 yılında kurulmuş. Yabancı menşeli ilk fidan 1960’ta dikilmiş. O zamanlar 38 hektar iken bugün 10 kat büyümüş neredeyse… (Bu arada belirtelim: Türkiye’de bitki çeşitliliği hayli fazla -dokuz binin üzerinde- olduğundan daha önceleri canlı ağaç koleksiyonu kurulmasına gerek görülmemiş galiba. Yalova’da da özel bir arboretum var, Karaca Arboretum… Oysa dünyanın birçok yerinde mesela Avrupa’da özellikle İtalya’da neredeyse beş yüz yaşında olanları var.)

Buranın en büyük özelliği hem doğal bitki örtüsüne sahip olması hem de endemik olmayan, farklı topraklara ait bitkilerin bulunması. Türkiye’nin (İstanbul’un) ikliminin uygunluğu farklı pek çok bitki türünün aynı orman içinde doğal olarak yetişmesine olanak sağlıyor. Bu sayede aynı kuşak üzerindeki pek çok ülke bitkisi, ender otsu ve odunsular bir arada var olabiliyor. Doğal büyüme ortamları sağlanan bitkilerin temizliği, çapalanıp gübrelenmeleri, budanma ve gelişimleri öte yandan yurtdışından getirilen fidan ve tohumların ekilmesi ve bakımı bilimsel yöntemlerle yapılıyor. Ayrıca nesli kaybolmakta olanlar da koruma altına alınıyor. Ormanın bir diğer güzelliği şu: Meşe ağaçları için açılmış bir özel alan bulunuyor. Burada kırmızı, ak, her dem yeşil meşeden saçlı meşeye kadar yüzden fazla meşe çeşidi var. Meşe koleksiyonu çalışmalarına 1990 yılında başlanmış ve ilk dikimleri 1996’da yapılmış. Yabancı menşeli türler de yurtdışından getirtilmiş.

Bu küçük ormanda ördeklerle balıkların kendi halinde yaşadığı iki yapay göl de var. Fakat kıyı çerçöple dolmuş, taşlar arasında, toprak üstünde naylon poşet, çekirdek bisküvi paketleri, ambalaj kâğıtları, meyve suyu kutuları… Ördeklerin, balıkların meyve suyuna ihtiyacı mı var ne, kolay içebilsinler diye kutuların içlerine içme çubuğu da koymuşlar.

Açık hava bitki müzesine gitmek hiç mi hiç zor değil. Hatta işe gitmekten bile kolay, hele İstanbul’un büyüklüğü ve trafiği düşünüldüğünde… Atladınız mı bir otobüse (elbette halk veya belediye otobüsüne) iki buçuk simit ya da bir paket yerli sigara parasına oradasınız. Orman Fakültesi durağında inip 100 metre kadar yürüdükten sonra.

Yürürken dikkat etmek gerek. Dapdar asfalt çift yönlü, otoban gibi, bilmem kaç tonluk kamyonlardan otomobillere varasıya bin bir çeşit araç tabakhaneye şey taşırcasına... Dikkat edilmezse kazaya kurban gitmek işten değil. Ayrıca pislikten geçilmiyor, taşıtların çöplüğü olmuş yol kenarı. Şev boyunca bira tenekelerinden sigara paketlerine, plastik torbalardan konserve kutularına ne ararsanız var. Velhasıl kazasız belasız yüz metrelik yürüyüşten sonra önünüze çıkan kapıdan girerseniz bu şehirde ne denli olağanüstü bir yere varmış olduğunuzu gözlerinizle görürsünüz. 

Mümkünse cumartesi pazar dışında gidin. Çünkü hafta içi geziden ücret alınmıyor yani hem bedava hem de ulaşım açısından rahat ve ucuz. Üstelik tenha oluyor. (İyi ki tenha…) Hafta sonları giriş ücretli. Sadece serbest giriş kartı alanlar girebilir. Yönetim bunun gerekçesini şöyle açıklıyor: “Yedi piknik alanı ile İstanbul’un rekreasyon (eğlenme, başını dinleme, dinlendirme) ihtiyacını karşılayan Arboretum özellikle bahar ve yaz aylarında yoğun piknik baskısı altındadır. ...bu piknik baskısı hafta sonu ziyaretlerinin şimdilik yalnızca kontrollü olarak yapılmasını olanaklı kılmaktadır.” Pek de haksız değiller hani. Çünkü bu piknik baskısı ve tüketim azgınlığı değil ormanı, dünyayı çökertecek durumda.

Görünen o ki burası sıradan eğlence ve dinlenme mekânı olmadığından pek ilgi çekmiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, günümüzde tabiata, hele hele ormanlara yönelik bu denli büyük yıkım ve tehlike varken onlara karşı ilgisizlik, ilgi göstermekten çok daha iyi. Hem sonra her şeyi tüketme hatta yok etme hakkını kendinde bulan, eşyanın, cümle canlının, hayatın ve dahi dünyanın efendisi, sahibi olduğunu sanan/düşünen insan için kaç yazar orman, kaç yazar yazı yaban. Orman ya da yaban dediğin yakılacak, kirletilecek yerdir, nihayetinde bir nesnedir insanın tükettiği, çürütüp kendine benzettiği… Her şeyi yiyip bitirme arzusunu taşırken ne yapsın ormanı, ne yapsın arboretumu…

Arboretumda ne yapılmaz:

Bu mıntıkada kesinlikle piknik yapılmaz, mangal ve ateş yakılmaz, pijamayla ya da eşofmanla (kravatlı takım elbiseli bile olsa fark etmez) çilingir sofrası kurulmaz. Hatta hiçbir şey yenilmez içilmez. Hiçbir şey tüketilmez. (Çünkü tüketilen her şey bir atık doğurur. Hele günümüzde bir gram yiyeceğin on gram çöpünün olduğu düşünülürse bunun ne anlama geldiği anlaşılır.) Köpekle bisikletle falan gezilmez. Top oynanılmaz. Dal yaprak kırılmaz, çiçek böcek toplanmaz. Göletlerde yıkanılmaz (böylelikle ördekler ve balıklar hiç değilse burada rahatsız edilmemiş olur) bağıra çağıra konuşulmaz, gürültü edilmez ve yüksek sesle müzik dinlenilmez (orman âleminde bitki ve hayvan canlısının ne pop ne hip hop müziğe ihtiyacı vardır) velhasıl insanca tüketime dayalı hiçbir eylemde bulunulmaz.   

Arboretumda ne yapılır:

Hayata, ormana (ve bağrındaki canlılarabir nebze olsun saygı, sevgi gösterilir. Hiç değilse bir an olsun huzur ve sükûnet içinde, çok şükür, çok şükür (yer, gök, toprak, su, insan, hayvan, bitki, cümle canlı) bir aradayız, yaşıyoruz diyerek şükredilir ve nefes alıp verilir.

Oraya nasıl gidilir:

Özel araçlar için yol pusulası: Levent Sarıyer yönünde, Hacı Osman Bayırı’ndan sola, Kilyos-Bahçeköy asfaltından 3,5 kilometre gittikten sonra tarihi su kemerlerine varılınca soldan Kemerburgaz asfaltından 400 metre kadar ilerleyince sol kolda giriş kapısı…

Halk ve kent gezginlerinin izleyeceği yol: Taksim-Bahçeköy halk ve belediye otobüsleri oraya gitmek için en uygun araç. Tek bir biletle hem güzelim Boğaz’ı görmek hem de oraya varmak mümkün. Üstelik seferler çok sık yapılıyor. Sırf otobüs yolculuğu bile yeter orayı görmek için. Ha keza 4.Levent (Metro)-Bahçeköy otobüsleri de öyle, uygun ve güzel…

arboretum: Türkçe Sözlük’te (Dil Derneği): 1. Değişik türden yabanıl ağaç, ağaççık ve çalıların yetişme koşullarını incelemek için düzenlenen deneysel amaçlı park ya da alan. 2. Bir botanik bahçesinde ağaç, ağaççık ve çalıların dikimine ayrılmış bölüm; İngilizce (Milliyet Golden Dictionary) sözlükte: bilimsel amaçlarla yetiştirilen ağaçlık; Latince’de (Ali Püsküllüoğlu Türkçedeki Yabancı Sözcükler Sözlüğüne göre), çok çeşitli ağaç ve ağaççıkların bulunduğu, bu amaçla özel olarak hazırlanmış botanik bahçesi, deniliyor. 

Filcümle: yeryüzünü ve ağaçları yaratan Allah'a hamdolsun.

 
 
 
 
Toplam blog
: 57
: 385
Kayıt tarihi
: 26.11.12
 
 

Yazar, gazeteci (eskisi); şimdilerde işsiz, göğe ve suya yazıyor.  ..