Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Eylül '11

 
Kategori
Öykü
 

Yeşil mavi hikayeler - 2

Yeşil mavi hikayeler - 2
 

Bir kavanoz anzer balı


ANZER BALI EFSANESİ

İkizdere’nin yaylası olan Anzer dünyanın en güzel ve şifalı balını üretir. Nice ünlü kişinin sofrasında görmek istediği Anzer Balı yalnız bu yaylalara mahsus binbir çiçeğin ve onları bıkıp usanmadan işleyen arıların ortak ürünüdür. Ne o çiçekleri başka yere götürüp dikseniz, ne de arıları oraya taşısanız aynı balı elde edemezsiniz. Çünkü koskoca Anzer yaylasını da taşıyla toprağıyla taşımanız gerekir. Bu da mümkün olamayacağına göre, Anzer Balı’nı bulutlara baş çekmiş o yüksek yaylalarda aramaktan başka çareniz yok demektir.


Yukarı Anzer köyünde yaşayan herkes gibi Meryem Gelin de yaylacılık yapıyordu. Ahırında birkaç koyun ve sığırı vardı. Yaz boyunca hayvanlarıyla haşir neşir olur, durmadan yağ ve peynir biriktirirdi. Bu kadar yüksek kesimlerde tarım yapılmadığından ailenin tek geçim kaynağı buydu. Sonbaharda birileri gelir, bu yağ ve peynirleri satın alır, karşılığında az bir para verirdi.

Kocası gurbete çıkmış, Samsun’a çalışmaya gitmişti. Meryem Gelin tek başına onca hayvanla uğraşmak zorundaydı. Birkaç tane de kara kovanı vardı Meryem Gelinciğin… Ancak geçen yıl bal verimi çok az olmuştu. O kadar kovandan ancak küçük bir kavanoz dolusu bal elde edilebilmişti. Buna rağmen bal isteyenleri kıramamış, kaşık kaşık vermiş, geri kalanını da bebesine yediriyordu. Kara kış kapıya dayandığında kavanozun dibinde birkaç kaşık bal kalmıştı.


Meryem Gelin sabah uyandığında ilk işi dışarıya bakmak oldu. Çünkü akşam saatlerinde başlayan kar yağışı gece boyunca hiç kesilmemiş, karanlık gökyüzünü alabildiğine kapatan yoğun bir tipi hiç durmadan dönmüş, savrulmuş durmuştu. Camdan dışarı baktığında kar yağışı durmuş görünüyordu ama gökyüzü her an yine boşalacakmış gibi simsiyah kesilmişti.

Tipi tekrar başlamadan dışarı çıkmalı, bebesi için ineği sağıp, hayvanın otunu, suyunu vermeliydi. Kolu kaldırıp kapıyı açmaya davrandığında zorlandığını hissetti. Herhalde kapı önü karla dolmuştu. Küreği alıp tekrar kapıya abandığında zorlukla açıp dışarı çıktı. Anzer dağlarının bütün ayazı yüzüne çarptığında birden şaşkınlıkla irkildi. Kapı önünde birisi vardı. Pencereden baktığında gelişini görmemişti. Sanki bütün geceyi kapı önünde geçirmiş gibiydi. Ancak ne hikmettir ki üzerinde tek bir kar izi bile yoktu.

Meryem Gelin her şeye rağmen kendini toparlayarak,

- Hoş geldin Emice, dedi, buyur, bir şey mi istedin?

İhtiyar elindeki küçük kavanozu uzatarak:

- Kızım, ben Aşağı Anzer köyündenim,

dedi.

- Gelinim aş eriyor. Canı biraz bal çekti. Allah rızası için bir- iki kaşık bal verir misin?

Meryem Gelin hiç düşünmedi. ‘’ Bende de çok az var ama madem Allah rızası diyor… ‘’ Hemen içeri giderek kavanozun dibindeki balın yarısını ihtiyarın kavanozuna aktardı. İhtiyar çok sevinmişti:

- Allah senden razı olsun kızım,

diye dua etti.

Balın hep artsın. Hiç eksilmesin. Allah yar ve yardımcın olsun.

Sonra arkasını dönüp ta aşağılarda kalan köyüne doğru yola çıktı. Meryem Gelin iki üç kaşık bal kalan kavanozu yerine koymak için içeri girdi. Birden aklına ne geldiyse hemen dışarı koşup ihtiyarın arkasından bakmak istedi. Ancak ne kadar etrafa göz gezdirdiyse hiç kimseyi göremedi. Aradan birkaç dakika bile geçmemişti ama karla dolu yaylanın uçsuzluklarında hiç kimse göze çarpmıyordu. İşin daha da garibi karın üzerinde hiçbir ayak izi yoktu. Meryem Gelin kafası karışmış bir halde içeri girdiğinde gözü bal kavanozuna gitti. İşte şimdi Meryem Gelin aklını kaçırmak üzereydi. Kapı önündeyken iki- üç kaşık bal kalmış kavanoz şimdi silme doluydu.

Biraz kafasını toparlayınca kapıya gelenin Hızır olduğunu anladı. Meryem Gelin cömertliği ve iyi kalpliliğiyle imtihanı kazanmış ve Hak’tan gelen bu ikrama nail olmuştu.

Böyle bir devlete kavuştuğu için göz yaşları içinde şükreden Meryem Gelin, günlük işlerine başlayabilmek için evle ahır arasında kürekle kar küreyerek bir yol açtı. Sonrada durmadan böğürerek yiyecek isteyen hayvanların suyunu, otunu verdi. Bebesi için biraz süt sağdıktan sonra tekrar evine girdi.

Birazdan sütü ısıtmış, çocuğa muhallebi yapmış, yedirmeye başlamıştı. Silme dolu bal kavanozunu hemen yanı başındaki masanın üzerine koymuştu. Bitti bitecek korkusuyla azar azar verdiği baldan şimdi kaşık kaşı verebilecekti. Ancak ne kadar zorlasalar bu sırrı kimseye açmayacak, bu kadar balı nereden bulduğunu kimseye söylemeyecekti.

Nitekim kar yağışı durup, hava açıldığında ziyarete gelen ana babasına bile hiç bir şey demedi. Onları pek inandıramasa bile kovanlardan çok bal elde ettiğini söyledi. Üstelik sağlık sebebiyle bal kürü yapmak isteyen babasına kavanozun çoğunu verdi. Geriye bir parmak bal bıraktı. Kavanozu içeri götürürken yine silme bal dolacağını iyi biliyordu.

Meryem Gelin’in bu hiç tükenmeyen bal hikayesi bütün köye hatta İkizdere’ye kadar yayıldı. Herkes kendine göre mantık yürütse de gerçek nedeni merak ediyorlardı. Ancak Meryem Gelin ser veriyor, sır vermiyordu.

…………. …………..


O yıl Anzer’e bahar bir başka güzel geldi. İki metreye yaklaşan kar yavaş yavaş erimeye başladı. Önce kardelenler boy verdi. Sonra diğer çiçekler gözükmeye başladı. Mayıs ayına gelindiğinde kar tamamen kalktı ve envai çeşit çiçek ‘’ Haydi gelin, biz buradayız ‘’ diye bal arılarına göz kırpmaya başladılar. Anzer’de yeni bir bal mevsimi daha arzı endam etmişti.

Karların erimesi ve dağ geçitlerinin açılmasıyla yaylaların ziyaretçisi artmaya başlamıştı. Mevsimlik yaylacıların gelmesine daha vardı ama kışın gurbette olanlar yavaş yavaş köye dönüyorlardı.

Bu arada Meryem Gelin’in eşi de çalıştığı Samsun’dan izinli olarak köye dönmüştü. Adamcağız ta İkizdere’den beri karısını bal hikayesini dinleyince eve girer girmez ilk işi bu işin aslını sormak oldu. Ancak Meryem Gelin nasıl ana babasına bile bu sırrı açmadıysa kocasına da söylemedi.

Önceleri pek fazla üstelemeyen kocası köydekilerin sıkıştırmasıyla kadıncağızın çok üzerine gitmeye başladı. Hatta bir sabah:

- Karı kocanın birbirinden saklısı olur mu?

diye diklendi.

- Beni seviyorsan şimdi söylersin. Yoksa yarın dönerim Samsun’a, bilmiş ol.

Ne yapsın Meryem Gelincik? Bir yanda sırrı, bir yanda kocası…Sonunda bütün kararlılığı çözülüverdi ve ağzına kadar dolu bal kavanozunu eline alarak her şeyi kocasına anlattı. Sonrada kavanozu içeri gidip bıraktı.

Akşam çocuğun mamasına bal katmak için kavanozu eline aldığında şaşkınlıktan az daha düşürüyordu. Çünkü kavanoz hemen hemen bomboştu. Dibinde ancak iki kaşık bal kalmıştı. 

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..