Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '13

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Yeşil Ruhsat sahtekarlığı - 2

Yeşil Ruhsat sahtekarlığı - 2
 

Nazif Ağabey ile birlikte...


“Ege bölgesinde birkaç asker arkadaşım, memur arkadaşlarım ve sayısını bilemediğim kadar balıkçı arkadaşlarım var. Birçoğuyla yıllardır kardeş gibiyiz. Bu yüzden bu insanların bana karşı samimiyetliliklerinden davranış ve yaklaşımlardan zerre kadar kuşku duymadım. Ben bu insanlara inandım güvendim be Talip kardeşim! “ 

21 Mart 2013 Perşembe 14:16

Nazif ağabey ile tekrar aynı yerde buluştuk ve kaldığı yerden anlatmaya başladı...

Milas’ta noterden çıktıktan sonra sağ tarafta cadde üzerindeki bir kırtasiyeden beyaz kâğıt alıp kendi aramızda amatörce bir satış sözleşmesi yaptık.  Bana verdikleri çuvalla (!) güven telkininden sonra yazdıkları satış sözleşmesine bakıp güvensizlik manasına gelecek herhangi bir müdahalede bulunmadım. Onların telkinlerine karşı insani bir davranış göstermeye çalıştım. Sonuçta karşılıklı güvene dayanan bir sözleşmeydi bu!

Baba N.İ engin tecrübesini konuşturarak oğlu (!) A.D ye net komutlar vererek sözleşmeyi söylediği gibi yazdırdı. Sonra birlikte amatörce yazılmış bu sözleşmenin altına imzalarımızı attık.  Sonuçta bu ruhsatı bana sattıklarını, kendi inisiyatifleri doğrultusunda bu şekilde belgelendirdiler! Kırtasiyede kopyalattık birini onlar aldı birini ben.

Parayı A.D ye verdim o da babasına verdi. N.İ parayı saydı “iki yüz TL noksan” dedi. Oğlu “ben Nazif ağabeye iki yüz TL yol parası düştüm” dedi.Baba başını sağa doğru memnuniyetsiz (!) şekilde hafif eğdi ve ses çıkarmadan parayı cebine koydu!

Hadi gidip şu araba işimizi halledelim dedi...

Birlikte ana caddeye kadar yürüdük. Ben buraya kadar gelmişken Bodrumda bir arkadaşımı ziyaret edecektim. A.D ve babası N.İ ise ters istikamete araba almaya gideceklerdi. Milas civarından topladıkları balıkları bu arabayla İzmir’de esnaflara satmayı düşünüyorlardı. Güya bu ruhsatı bunun için bana satmışlardı. Bir süre yürüdükten sonra:

Ben ana yolun Bodrum istikametinde, onlar ise Muğla istikameti tarafında durup araba bekledik. Nihayet ben Bodrum’a giden bir dolmuşa saat 13.30 sıraları bindiğimde baba oğul yolun karşı tarafında halen araba bekliyorlardı. Gece Afyonkarahisar da ki moladan beri ağzıma bir lokma ekmek girmemişti. Sabahtan beri bu yeşil kâğıdın satış işlemleri ile uğraştığımız için karnımızı doyurmayı akıl edemedik (!).

Bodruma indiğimde saat 15.03 gösteriyordu. Tam 12 saat önce yediğim kayıntı ile ayakta duruyordum. Yol yorgunluğu ve uzun uzun yürüyüşlerimiz de cabası. Açlıktan iyice gözlerim kararmıştı. Bacaklarımı kontrol etmekte zorlanıyordum.  Yanıma aldığım küçük bir şişe suyu arada yudumluyordum o kadar. Kendimi garaja yakın bir lokantaya zor attım. Mevcut, garip yiyeceklerle karnımı doyurdum! Hayatımda yediğim en kötü yemeklerdi diyebilirim. Karnımı doyurduktan sonra şöyle etrafıma baktım; sonra kendime “oğlum burayı çok mu aradın” dedim.

Turizm sezonu olmadığından lokanta sahibi masraflardan kısmak için aşçı, garson, patron, bulaşıkçı hizmetlerini kendi yaparak ayakta durmaya çalışıyordu! (Dertleştik biraz) Üzerindeki iş önlüğü abartısız birkaç aydır yıkanmamıştı. Açlıktan gözüm döndüğü için yemek kokusuna kendimi atmış, etrafa bakmayı o an akıl edememiştim.

“Hayırlı işler bol müşteriler” diyerek lokantadan ayrıldım...

Daha sonra bir internet kafe’den arkadaşımın nerede çalıştığını öğrenip yanına gitmek için dükkândan ayrıldım. Yol boyunca etrafı gözlemledim, bazen not aldım, bazen resim çektim... Arkadaşım uzun yıllar Bodrumda Sahil Güvenlik botunda görev yapmış, emekli olunca buradaki bir marinanın güvenlik amiri olarak çalışmaya devam ediyormuş. Kendisiyle yaklaşık otuz yıl sonra ilk defa yüz yüze görüştük. Eski günleri yâd ettik. Kendisine buraya balıkçı ruhsatı almaya geldiğimi (yeşil ruhsat) seneye Karadeniz de kıyı balıkçılığı yapacağımı söyledim.

Tam iki saatlik sohbetten sonra tekrar görüşmek üzere saat 19.00 sırası buradan ayrıldım. Bodrumda otobüs garajına geldiğimde İstanbul’a en yakın arabanın saat 22.00 gibi olduğunu öğrendim. Aynı arabanın Milas’tan kalkma saati ise 23.45 ti. Önümde 4-5 saatlik bir zaman vardı ve ben bunu başka bir arkadaşımla buluşarak değerlendirmek istiyordum.

Telefonu açıp Yatağandaki okul müdürü bir arkadaşımı aradım ve kendisine şu an Bodrumda olduğumu söyledim. Sevgili arkadaşım buna çok sevindi ve bana “ağabey sen oradan Milas’a gel bende buradan Yatağan’dan oraya geleyim orta yerde buluşup yemek yer sohbet ederiz” dedi. Anlaştık ve saat 21.00 sıraları Milas’ta buluştuk. Kendisini en son 2008 tarihinde Ölüdeniz’de yaptığımız üç günlük tur organizasyondan beri görmüyordum.

Doğrudan bir restorana gittik. Arkadaşım daha telefonda konuşurken “seni buradan İstanbul’a yemek ısmarlamadan hayatta salmam” demişti! Bunu şunun için söylüyorum bundan tam 25 yıl önce Muğla’ya ( köylerine) İstanbul’dan asker arkadaşımı ziyarete gelmiştim.  Kaldığım birkaç gün içinde ondan önce nereye herhangi bir şey için para ödediysem sevgili arkadaşım para ödediğim kişiye “ver o parayı o benim misafirim ayıp değil mi yaa?” diyerek bana bir lira harcatmamıştı. Bu muallim arkadaşımda kısıtlı bütçesiyle 2008 yılında Tilos dağında yediğimiz alabalığın parasını ben öderken elimi geri ittirmiş ve hesabı o ödemişti. Bugün Yatağandan buraya sırf benimle sohbet etmek için geliyordu.

Şimdi ben burada; Ege insanının ne kadar cömert olduğu gerçeğini münferit hadiselerdeki insanların değiştiremeyeceğini söylemek istiyorum. Kaldı ki ileride daha can sıkıcı olayları okuyacaksınız! Sevgili arkadaşımla ailece görüştüğümüz için çoluk çocuk muhabbeti ve iş muhabbeti yaptık. Otobüsümün kalkmasına yakın beni garaja götürdü. Tesadüf o ki garajda askere gidecek gençlerin davul zurna kutlamalarına denk geldik bir süre genç efelerin oyununu izledik.

Sevgili arkadaşımdan 23.45 te ayrıldım ve İstanbul’a hareket ettik.

Devamı var...

M.Talip Girgin
 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..