Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Yeşil yaratık

Yeşil yaratık
 

Bazen macera size gelir ve silahınızı alıp savaşmak zorunda kalırsınız.


Bir vızırtı böldü sessizliğimi. Kesik kesik duyulan bir vızırtı, doğanın kalbinden kopmuş bir ses. Perdenin arkasından geliyor olmalıydı. Ne olduğu hakkında hiçbir fikir üretemiyordum. Bir... bir böcek olmalıydı ancak bu sesi daha önce hiç duymamıştım. Korkarak perdeyi araladım. Karanlık onu görmemi engelliyor, kalbim daha da hızla atmaya başlıyordu. Oradan fırlayacak yaratık, karanlığın içinden fırlayacak yaratık. 

Onu gördüm. Işıksızlık onu siyah kılmıştı. Karanlık gövdesiyle perdeye tırmanıyordu. Uçacağını biliyordum. O gövdeden bir çift kanat çıkacağını biliyordum. Onu zehirlemek zorundaydım. Evet zehirlemek.
 
Onu orada, öylece bıraktım. Ve zehir dolu şişeyi aldım. Bir kaç defa üzerine püskürttüm. Afalladı. Tırmandığı yolun yarısını düştü. Korkusunu hissedebiliyordum. Onu ölüme terk ettim. 
 
Cesedi orada bırakamazdım. Bedenini inceleyebileceğim bir saydam kutuya onu hapsedecektim. 
 
Perdeyi üçüncü kez araladım.
 
Yok olmuştu. Ne ölü ne diri. Yoktu. Ensemdeki soğuk terleri tekrar hissettim. Tüylerim tekrar doğruluyordu. Yaratık hala hayattaydı.
 
Aradım, aradım. Bütün dikkatimle aradım. Ve buldum. Perdede bir insan boyu tırmanmıştı. Gözlerinin bana baktığına yemin edebilirim. Onu kutuya hapsettim. Artık üstünlüğümü kabul etmek zorundaydı. Kader bir kez daha insandan yana olmuştu. 
 
Sorgu masasına götürdüm ve üzerine bir ışık doğrulttum. Hadi, diyordu. Hadi kutunun kapağını aç da eşit oynayalım. 
 
Bunu yapmadım onu sadece izledim. Kutunun içinde bir o yana bir bu yana geziyordu. Suratının ortasından çıkan bir boru vardı, cehennemden dünyaya uzanan bir boru gibi. Ucundan damlayan zehri görebiliyordum. Yaratık; korkusuz, güçlü ve zekiydi. Zehiri bedeninden dışarı atıyordu. Lanet yaratık ölümsüzlüğün gövde gösterisini yapıyordu. 
 
Ama hayır. Zehir bir kez bulaşmıştı. Tahta kurularının sandalyenin ayağını öğütmesi gibi öğütüyordu onu. İçinde alevler varmışcasına yanıyordu. Bunu bildiğimi biliyor olmalıydı ancak gözlerini bende ayırmıyordu, zaafiyet göstermeyen asil bir yaratık. Zehir onu emiyordu, bir yandan zehri sürekli dışarı atıyordu. Ama tanrı şahidimdir ki o, ölüyordu. Hareketleri yavaşlamış, kutudaki oksijeni tükeniyordu. 
 
Pencereye, bir evi dünyaya açan camlara yürüdük. Onu öylece doğaya bıraktım. 
 
Yaptıklarımı affet yeşil yaratık. Şans seninle olsun.
 
Toplam blog
: 17
: 596
Kayıt tarihi
: 11.08.12
 
 

Bilimsel ve kişisel yazılar. Sporcu. Dört yıla kalmaz mühendis de olacak. ..