Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '08

 
Kategori
Dostluk
 

Yeşilçam ve ben

Yeşilçam ve ben
 

Bu resim bile benim Münür beyin ardında kaldığım an çekilen.


27.Haziran 2008

YEŞİLÇAM VE BEN 1

Mustafa Kemal Atatürk sinema sanatıyla ilgili olarak ''Sinema, dünyanın en uzak köşelerinde oturan insanların birbirlerini tanımalarını, sevmelerini temin edecektir. Sinema, insanlar arasındaki görüş ve düşünüş farklarını silecek; insanlık idealinin tahakkukuna en büyük yardımı yapacaktır. Sinemaya layık olduğu ehemmiyeti vermeliyiz…” diyerek sanata ne kadar değer verdiğini anlatmıştır.

Görsel sanatın sineması da “Yeşilçam” adını aldığı sokakta doğmuştur. Yani Yeşilçam sokağında. Tak-simden Galatasaray’a doğru Beyoğlu Caddesinden yürürken hemen Ağa Cami’nin oradan sağa, sonra sola döndüğünüzde bu küçücük sokağa girersiniz. Şimdilerde bilmiyorum ama 1964 ler de orası bana çok büyük bir sokak gibi gelirdi. Belki içinden çok ünlüler gelip geçtikleri için, veya her adımda bir ünlüye rastlayıp merhaba dediğim içindi.

Türk Sineması Yeşilçam ile soluk almış ve yıllarca sinemanın kalbi olmuştur. Evet, bu sokaktan nice insanlar ünlenerek çıkmışlar ve halâ izlemekten keyif aldığımız nice filmler projeler senaryolar hep bu sokakta konuşulmuş, yazılıp çizilmiştir. Bunun için sokak ne kadar bakımsız kalsa da ününden bir şey kaybetmeyecektir.

ATATÜRK YEŞILÇAM SOKAGINDA
Yeşilçam sokağında bir zamanlar, bugün açık olmayan Opera sineması vardı(1924). Bu sinemada yerler halılarla kaplıydı ve fraklı, beyaz eldivenli teşrifatçılar hizmet verirdi. 21 Ocak 1932'de, İngiliz yapımı olan Çanakkale filmini izlemek üzere Atatürk bu sinemaya gelir ve salondan çok etkilenir. Sinemanın sahibi Mehmet Rauf Sirman'dan sinema sektörünün Türkiye'deki durumu hakkında bilgi alan Atatürk, yüzde 33 olan sinema vergilerini yüzde 10'a indirir. Atatürk, sonraki yıllarda defalarca Opera Sineması'na gelir. Sonradan Şehir Tiyatroları'na geçen Opera Sineması, bir giyim mağazasına kiralanır ve 1970'lerin sonunda yanarak kapanır.

. YEŞİLÇAM SOKAĞININ TARİHİ
CHP iktidarı döneminde, 1948 yılında belediye Gelirler Kanunu'nda, yerli filmler için %75 olan vergi, %25'e düşürülünce, para kazanma olasılığını gören yapımcılar, şirket yazıhanelerini yeşilçam sokağına kurmaya başlarlar. Bu dönemde yerli filmlerde hızlı bir artış olduğunu görmekteyiz. 10 yılda 50 film üreten Türk sineması aynı sayıya 1 yılda ulaşmaya başlar. 1950'ler Yeşilçam sinemasının ilk büyük yıllarıdır. Yeşilçam kavramı, ilk olarak belirli bir mekan ortaklığını, bu ülkenin ticari sinemasını anlatmaktadır. Bu mekan yaklaşık 30 yıl boyunca Türk sinemasının kalbi olmuş, sinema sanatının ülkemizde yerleşmesini sağlamıştır. (Kaynak: SinemaTürk Sitesi )

Milliyet Blog sayfamda hakkımda bilgi yazdığımda Yeşilçam kökenli sinema sanatçısı olduğumu yazmıştım. Her zaman bununla da onur duymuşumdur. Fazla bir ünüm olmadığından bugün gençlik ve çok kişi tanımaz beni ama, Yeşilçam emektarlarından birisiyim. O yıllarda tanınıyordum ve basın benden çok bahsediyordu. Hiç oynamadıysam 50 kadar filmde roller aldım Evcilik Oyunu adlı filmde de başrollerden birisini paylaştım.

İnternette birkaç sinema sitesi adımı soyadımı ve hayatı, filmleri filan diye yazmış. Bu dikkatimi çektiğinden Allah Allah! bakayım hayatım hakkında ne yazmışlar diyerek bir gün siteleri tek tek dolaşmaya başladım. Sitelere girdiğimde sadece son yıllarda rol aldığım birkaç dizi isminden başka bir şeyciklerin olmadığını gördüm. Haliyle üzüldüm tabi. Bir iki tanesine kısa özgeçmişimi ve aklımda kalan film isimlerini yazdım. Birden bire aklıma geldi. Şıngırdak Şadiye filmini aramaya başladım ve buldum. Keşke bulmaz olaydım. Neden mi? Çünkü ne ismim ne de cismim vardı halâ orada. Oysa ki 1982 yapımı olan bu filmde ikinci derecede bir rolüm vardı. Aslında roller eşit gibiydi ya. Kaybettiğimiz ve yerleri halen doldurulamayan , kolay kolay da dolmayacak olan Adile Naşit, Belkıs Dilligil, Hulusi Kentmen, Aliye Rona…Vb. Hepsine Allah rahmet eylesin nurlar içerisinde yatsınlar.

Filmin senaristi o yıllarda Tercüman Gazetesi yazarı olan ve ağabey dediğim dünya tatlısı Vecdi Uygun idi. Bu senaryoyu yazarken baş rol için beni düşünmüş.Yıllardır görmüyorum kendisini inşallah sağlıklı ve iyidir. O zamanlar cep telefonları yoktu. Ben ise, Yugoslavya Kültür Bakanlığı davetlisi olarak konserler vermek üzere Yugoslavya kentlerini onların sanatçı kadrolarıyla dolaşıyordum.. Her tarafta afişlerim asılıydı.Üsküp te bir börekçideydik radyoda konserin reklamı yapılıyordu. Adımı duyduğumda tuhaf bir şekilde mutlu olmuştum. Konserlerimiz açık havada stadyumlarda ve kapalı yerler olarak da spor saraylarında oluyordu. Bazen günde üç konsere çıkıyorduk. Köy, kasaba ve kent olarak. Kıyafetlerimizi otobüste değiştiriyorduk. Bizim Karadeniz yeşilliğine benzettiğim bu ülkeyi çok beğeniyor bravo Tito neler yapmış diyordum. Her yeşil alan da, bizde yeni yeni yapılan kır gazinoları vardı ve etraf göz alabildiğince yeşillik ormanlıktı. Bir kentten diğerine giderken manzaranın seyrine doyum olmuyordu. Menajerim Paya bana sık sık takılırdı.”Sizde televizyon siyah beyaz Beşiktaş. Bizde bak renkli” Ben de buna çok içerlenirdim açıkçası.

İşte, ben oralardayken Vecdi Ağabey beni bulamamış. Zaman kısıtlıymış ve kendisine ortak olan aynı zamanda filmin prodüksiyonunu üzerine alan E.S beyin ses sanatçısı eski eşi Tennur Solak hanımı baş rol olarak kızınla birlikte oynatmaya karar vermişler.Ben çekimlerin başladığının 3 cü günü İstanbul’la döndüm ve Vecdi ağabeye, gazeteye telefon açtım. Konserlerden resimler getirmiştim.

Bana onun bulunduğu yerin telefonunu verdiler. Aradığımda ; “Neredesin be kızım? Seni araya araya bir hal olduk .Neredeysen araç yollayayım hemen seni buraya getirsinler” dedi. Böylece sete gittim. Bana durumu anlattı çaresiz kalmışçasına, mahallenin güzel kadını ve Şemsi İnkaya’nın sevgilisi rolünü verdi. İsmim de afişlerde tüm sanatçılardan sonra, ve de Tünay Süer olarak yazılacaktı. Böylece bende bu filme başladım. Ama gelin görün ki, bu E. S denilen bey bana kur yapmaya başladı.Efendim, onunla arkadaşlık yaparsam beni layık olduğum gibi şöhretlendirirmiş, bana plak yaptıracakmış altın plak almamı sağlayacakmış filan falan.. Bir sürü vaatler vermeye başladı. Ben kibarca ret ettikçe adam durmadan sözlü tacize başladı.Vecdi ağabeyime söyleyemiyordum. Çünkü utanıyor ve onun da işi bozulmasın istiyordum. Bir gün dayanamadım çok kötü tersledim, hatta gururunla oynadım. Adam benden yüz bulamayınca yapacağını yapmış. Ne yapmış dersiniz! Benim ismimi bir tek yerde ve de diye yazdırmış. Hürriyet Gazetesindeki reklâmda, ama küçücük. “Bu sebepten Vecdi Ağabeyim ile münakaşa etmişler ve şirkette dağılmış.” Daha sonraları duydum bunu. O gazete solmuş sararmış ama halen nasılsa bende kalmış. Ben bunları özetle bulduğum sinema sitesi yöneticisine yazmıştım. Ama dün tekrar araştırdığımda yazımın orada durduğunu ve halen ismimin yazılmadığını gördüm.

Yarın sizlere Yeşilçam’a girişimi anlatacağım. İnşallah okurken sıkılmazsınız. Sevgilerimle..

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..