Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '14

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Yeşilin tonları – Sevgilimin gizli yanları

Yeşilin tonları – Sevgilimin gizli yanları
 

Benim sevgilim HİPERMAN


İyi bir ilişkide gerekenler bir elin parmakları kadar: sevgi, saygı, seks, sadakat veeee güven…

‘Fargo’ bir kanalda yayınlanan ve gerçek bir hikayeye dayanan bir dizi. Dizinin dördüncü bölümünde(1); kiralık katil Duluth devriyesindeki bir polis memurunun yardımıyla yakalanıyor. Ama psikopat kişilik yapısındaki katil, papaz sahte kimliği sayesinde ve başarılı bir yalan sonrası serbest bırakılıyor. Katili yakalayan polis salıverilen katile karakol çıkışında soruyor: “Sen, nasıl olup da böyle yalan söyleyebiliyorsun?” Katilin cevabı şöyle: “İnsan gözünün, diğer renklere kıyasla, en çok yeşilin tonlarını ayırt edebildiğini biliyor muydun? Benim sana sorum neden. Sen benim sorumun cevabını bulduğunda, kendi sorunun cevabına ulaşırsın.”

Cevap basit elbette, ormanda bize en lazım olan şey, bir avcı ve aynı anda av olarak yeşilin içindeki detayları fark edebilmek. Gerçekten de sarıya kaçan yeşil ile maviye kaçan yeşili arasındaki renkleri, mavi ve kırmızıya kıyasla daha fazla başarıyla ayırt edebiliyoruz(2). Katilin ne demek istediğini anlamışsınızdır.

Bu renk tanımlama becerimizi bulunduğumuz ortama ve o anki ihtiyacımıza göre ya kullanıyoruz ya da göz ardı ediyoruz. Mesela ormanda saf yeşilin içinde ayırt etme becerimizi tepeye çıkartıyor olabiliriz. Oysa çölde sarı-yeşilin tonları bizi çok ilgilendirirken, denizde yüzerken mavi-yeşilin tonları daha fazla ilgimizi çekiyor olabilir. Örneğin7-8 yaş çocuklarda; kırmızı oğlan çocukları için tercih edilirken kızlar için tercih olmamış. Renk tercihini betimleyen çocukların büyük kısmı siyah, beyaz, kırmızı, yeşil ve kahverengini mutsuz renk olarak tanımlamışlar. Maviyi ise mutlu rengi olarak seçmişler(3). Yani sadece ilgimiz değil insan olma özelliğimiz de seçimlerimizi etkiliyor.

Geliyoruz ince saz kısmına (4) …

Edith Jacobson iyi bir doktor ve zeki bir psikanalistmiş. Kitabında (5), çocukların annesiyle ilgili verileri kaydederken seçici davrandığından bahseder. Aslında bu bölümde yaptığı, Melanie Klein’ın başlattığı ‘nesne ilişkileri’ kavramının anlaşılır şekilde yorumlanmasıdır. Yani bebek anneyle ilişkilerinde, üç dört aydan itibaren, tekrarlanan davranışları kayda almaya başlar. Tabi iyi olanları içe atarken, kötüleri dışarıya yansıtır, içinden atar. Çünkü annenin ‘bebeğe göre kötü’ olarak algılanan davranışlarıyla veya kötü hissetmeyle baş edecek kapasitesi henüz yoktur. Aç gözlü, bencil ve narsistir o aşamada.

Aynen kedi gibi değil mi?

Burada neyin iyi neyin kötü olduğu bebeğin mizacına, o anki ruh haline ve tekrarlama olup olmamasına bağlıdır. Bebeğin tercihine bağlı olarak bilinçdışında kayda giren bulanık bilgiler bilince yine bulanık şekilde yansır. Bebek kendini mutsuz eden verileri içinden atar. Kalan boşluğu fantezilerle süsler, bezer. Ta ki 10-21 yaşları arasında kimlik algıları netleşene kadar. Bu halde dahi bilinçdışı kayıtlar bazen gerçeği tam yansıtmayabilir. Yani pek de iyi olmayan annelik tavrı, yeterli veya çok iyi annelik gibi algılanıp kayda alınabilir bebek tarafından. Ya da yeterince iyi bir anne, kötü bir anne gibi kaydedilebilir bilinçdışına. Bu durumda bebeğin anne ve diğer üçüncü, dördüncü ve beşinci kişilerden beklentisi buna göre değişir. Bu bebeğin yetişkinliğinde de böyledir, çünkü bilinçdışında zaman kavramı yoktur.

Sanki renk körünü tarif ediyorum…

Sabrınızın taşmak üzere olduğunu ve “Eee! Bunların konumuzla ne alakası var?” diye sorduğunuzu var sayarak hemen yorumuma geçeyim.

İnsanların özü kedi gibidir. Yani açgözlü ve korkak. İçgüdüsel açgözlülüğümüz nesneye (insan veya madde) yakınlaşmaya yarar. Tehdit dayanılmaz hale gelene kadar korkarak uzaklaşmayı tercih ederiz. Bu iki tercihi tetikleyen ise ‘neslin devamı refleksidir’.  Neslin devamı ise karşı cinse ulaşmakla mümkündür.

İşte zurnanın son deliği burasıdır.

Karşı cinse yaklaşırken yeşilin tüm tonlarını görmekte zorlanırız. Çünkü o sırada kimliğimiz, kişiliğimiz, içgüdülerimiz ve içgüdülerin etkinleştirdiği bedensel değişiklikler renk körü olmamıza neden olur. Yani içgüdüler tetiklenince karşı cinse karşı burnumuz daha hassas olur, gözlerimiz daha keskin, bedenimiz daha çekici, yürüyüşümüz daha özgüvenli. Bu uyaranlar ve beyindeki değişimler algımızı bulanıklaştırır. (6) Her iki taraf için de. Sanki ormanda bir av peşinde gibiyizdir. Bizi cezbeden cinselliğidir, parasıdır, güvenilirliğidir, şefkatidir, ilgisidir. Bir sürü şeydir. Bunlar hep yeşilin tonlarıdır.

Oysa yeşil ve tonları içinde ayrım yaparken kırmızı ve sarıyı ve maviyi göz ardı ederiz. Hele siyahı mutlak şekilde sileriz. Ama siyah beladır. Kötüdür. Karanlık taraftır. Dayak atan, öfkeli, aldatan pinti, huzursuz, takıntılı, kuşkucu, çapkın, kıskanç, sapkın veya cinsel yetersizliği temsil eden siyah rengi göremeyiz.

Sanki renk körü olmuşuzdur…

Sonra, beklentiler karşılanır. Açgözlülüğümüz doyurulur. Arkada kalanlar bir elin iki parmağı kadardır. Artık göz ardı ettiğimiz renkler tüm parlaklığıyla ortaya çıkar… ve “PERDE!” (7) ….

Artık bu açgözlü doyumdan sonra sahnelenecek olan oyun; “Bu ilişki daha nereye kadar gider?” senaryosuyla olacaktır. İte kaka nereye kadar?

Toprak kabını dolduracak adamı veya kadını bulmak için güneş gözlüğünüzü çıkartıp kendinizi tüm renklerinizle görünüz. Sizin renginize uygun partneri seçiniz. Bir partnerim olsun diye değil, hep yanımda olsun diye.

Referanslar:

(1) Havley,. N. (2014). FARGO, 4. Bölüm - Eating the Blame - 28.09.2014. Alıntı adresi http://www.cnbce.tv/dizi/790-fargo/bolum-ozetleri. “Did you know the human eye can see more shades of green than any other color? My question for you is why. When you figure out the answer to my question, than you’ll have the answer to yours.”

(2) Wikipedia. (2014). Cone cell. Alıntı adresi http://en.wikipedia.org/wiki/Cone_cell

(3) Pope, D., Butler, H., & Qualter, P. (2012). Emotional Understanding and Color-Emotion Associations in Children Aged 7-8 Years. Child Development Research Volume , 2012, Article ID 975670, 9 pages http://dx.doi.org/10.1155/2012/975670

(4) İnce saz: isim, müzik Türk müziğinde keman, ney, tambur, kemençe, ut, kanun, daire vb. çalgılardan ve okuyuculardan oluşan, fasıl yapan topluluk. Kaynak Türk Dil Kurumu Web sitesi. http://www.tdk.gov.tr/index.php

(5) Jacobson, E. (1964). The self and the object world. New York, NY: International Universities

(6) Brizendine, L. (2008/2006). Kadın Beyni. İstanbul: Say

(7) Münir Özkul’un ünlü tiradı: “Zaten aktör dediğin nedir ki?.. Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz o boş kubbede, bir hoş sada (seda) olarak kalır... Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız... Görooorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanıyorsunuz... Birazdan teatro bomboş kalacak.... Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar... Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır... Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir... Hiranuş’la Virjinya’nın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır... İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler... Artık kendimiz yoğuz.... Seyircilerimiz de kalmadı... Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar... Gün ağırır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır... ve.. Perde...” [Tomas Fasülyeciyan]

 
Toplam blog
: 15
: 1407
Kayıt tarihi
: 10.12.13
 
 

İstanbul Tıp Fakültesinden 1982 yılında mezun oldum. Ayrıca Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü m..