Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yeteri kadar seksen kuşağından mısınız?

Yeteri kadar seksen kuşağından mısınız?
 

Son haftalarda nostaljik ruh hallerine bürünmemin bir sebebi de sanırım Michael Jackson'un ölümü ....
Haliyle içimdeki 80 kuşağını ciddi anlamda uyandırdı.

Yarasa kollu bluzlarımız, taytlarımız, bizi "Amerikan futbolcusuna" benzeten vatkalarımız, krepeli saçlarımızla ne ilginç yıllardı onlar. Aslında yaşarken hiç ilginç gelmemişti. Ne kıyafetlerimizin komik olduğunu düşünüyorduk, ne de kendimizi rüküş buluyorduk. Ve ne de aslında bir "kuşak" olduğumuzun bilincindeydik.
Ehh eninde sonunda "70's leri" yaşamış olan bir jenerasyonun çocuklarıydık onlar kadar da rüküş değildik elbet :))
Şimdi zaman zaman fotograf albümüme baktığımda o resimleri saklamak istiyorum ve gülüyorum kendi halime.

Neydik biz? Seksenleri ucundan kıyısından ya da tamamından yakalamış olan bizler?
Hatırlıyorum o zamanlardaki büyüklerimiz bizi "toplumsal sorunlarla ilgilenmeyen" , "duyarsız", "dejenere" ve "tembel" gençler olmakla suçlarlardı. EE ne de olsa darbeli zamanları ve 12 Eylül karmaşasını tam olarak yaşayamamıştık ya da yaşadığımız kısmı bize çok da bir şey ifade etmiyordu çocuktuk o yıllarda...

Sonra aklımız ermeye başladı ergenlik çağına girdik uzun süren "tonton" Özal ile.
Emin Çölaşan ile ciddi anlamda tanışmamız ise yine onun sayesinde olmuştu "Turgut Nereden Koşuyorlarla" ama yok yine de yeterli değildi.

Kendimize müziğe verdik...
Kadınımsı tipli pop müzik krallarına aşık olduk :))

Ahh Simon Le Bon ne çok posterin vardı o yıllarda odamın duvarlarını süsleyen ... Bir de "Aile Bağları" dizisinin asi genci Michael J. Fox.

Hatırlar mısınız bilmem; hani okula o yıllarda çanta yerine dosya taşıyarak giderdik ya üzerini beyaz kağıtla kapladığımız, benim dosyamın üzerinde onun gülümseyen bir fotografı vardı. "On yedi" dergilerinden kesip yapıştırarak hazırladığım bir anket defterim vardı bir de . Keşke kaybolmamış olsaydı.

Müzik, müziğimiz ne güzelmiş şimdilerde "klasik" olmasına şaşmamak lazım ....
Modern Talking, A-Ha, Alphaville, Duran Duran, Falco, Chris De Burgh, Berlin......

Hayatımda arkadaşlarımla izlediğim ilk sinema filmi "Top Gun" 1986 yapımı ve unutulmaz müziği.....
Bu filmin diğer unutulmazı da benim için "Hasan" dı ... Kim mi ??? O zamanlarda ki masumane "çıkma" anlayışına göre ilk erkek arkadaşım acaba şimdi nerdedir ne yapıyordur ??? :)))

Ahhh bir de öbür taraf var "Nikah Masası" hayranları.........
Selami Şahin, Ferdi Özbeğen, Arif Susam ve bir de Ümit Besen'i unutmak mümkün mü....
Ne de olsa popüler eğlence kültürümüz disco ile taverna arasında gidip geliyordu :))

Daha o kadar çok şey var ki o yıllardan hafızamda, diziler;
Dallas, Filamingo Yolu, Kara Şahin, Alf, Bütün Nehirler Akar, Şahin Tepesi, Mavi Ay....
Maalesef ben lise sona kadar saat sekiz buçukta yatan bir çocuk olarak seyretme iznim olmamıştı.

O yıllarda yazlığımız İzmir'in küçük sevimli bir kasabasındaydı ve komşularımızdan biri de sevgili Oytun Şanal ve ailesi. Denize gittiğim her seferinde ciddi anlamda irkilirdim "Ceyar" ın sesini günlük konuşma metinleri ile duyarken.

Hangimiz aşık değildik ki daha o yıllarda bile Bruce Wills 'e...

Ahhh nasıl unuturum çizgi filmlerimizi; He-Man, Red- Kit, Taş Devri, Jetgiller ve daha anımsayamadığım bir çoğu. Ama itiraf ediyorum hala büyük bir zevk ile izliyorum Taşdevri'ni. Pazar günleri olurdu hatırlarsanız "Taşdevri" ve ben film bittiğinde hüzünle ayaklarımı sürüyerek odama giderdim ne de olsa ertesi gün pazartesi idi ve okul günüydü....

Eminim eksiğim o kadar çok ki ...
AA bir dakka "Bir kelime Bir işlem" i atlamak istemiyorum. Bir de her 23 Nisan programının vazgeçilmez sunucusu olan "Halit Kıvanç" ı...

Sanırım 1984 yılıydı ilkokul beşinci sınıfta Ankara'dayım ve 23 Nisan törenleri için Avusturya'dan gelen konuk bir öğrenci almıştık evimize adı Patricia. Patricia Birbaumer ben de boy 1, 50 onda 1, 75 o zamanlar :)))

Uzun yıllar o kızcağızla mektup arkadaşı olmuştuk, birbirimize hediyeler yollamıştık ..

Bir de aklımda kalan o "23 Nisan" seramonisinden Mecliste yapılan kokteyldi. Ahhh Turgut Özal bizi karşılamıştı devasa balo salonunda tüm çocukları. Özal'ın konuşmasının hemen ardından salona devasa yaş pastalar geldi, biz rengarenk çocuklar her yerimiz pastaya bulaşmış bir şekilde "trencilik" oynayarak koşmuştuk o şık ciddi balo salonunda :)))

EEE duvar yıkılmamış ne de olsa "Glasnost" falan da yok. Güzeldi trencilik oynarken Bir Amerikalı öğrencinin arkasında bir SSCB öğrencisini görmek ve her yerde biz vardık tabi...

Bir de yine o 23 Nisan töreninden unutamadığım bir anımı da anlatmadan geçemeyeceğim sizlere;
Malum Ankara çok soğuk ve biz de incecik tören kıyafetlermizle stadyumda olduğumuz için tir tir titriyoruz... Patricia'lar şanslı kıyafetleri kat kat çünkü, kalın :))
Ben bir ara çok üşüdüm Patricia bana sarıldı sonra ellerimi tutup kıyafetlerine sarmaladı dişlerimin sesini duyuyorum. Neyse aksıra tıksıra eve geldim sonra. Sıcak eşofmanlarımı giyip geçtim TRT 1 'in karşısına seyrediyorum tv'yi. Neyse sabahki törenleri gösteriyor. Arka fonda haber sipikerinin düzgün Türkçesi ve ciddi ama coşkulu konuşması ile özet bilgiler geçiyor.
Derken bir kare; zıplayan, iki yandan örgülü saçlı bir kız çocuğu ve onu sarıp sarmalayan uzun boylu sapsarı saçlı bir kız.. Fondaki ses sevgiyle kareyi işaret ediyor ve diyor ki; " evet sevgili seyircilerimiz coşkuyla yaşanan bu 23 Nisan'da Dünya çocuklarının birbirleri ile kaynaşmasına, kucaklaşmasına şahit oluyoruz"
Ağzım beş karış açık kalıyor önce, göz göze geliyoruz Patricia ile sonra avaz avaz annemi çağırıyorum odaya...............
AHhhhhhh ne çok anım birikmiş sevgili Michael hepsini gün ışığına çıkardı..
Lise sona kadar sekiz buçukta yattım sevgili dostlarım. Adile Naşit 'i izledikten sonra sütümü içerek :))))))

 
Toplam blog
: 200
: 959
Kayıt tarihi
: 21.04.08
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü mezunuyum . Maalesef bir tak..