Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yeterince minnettar mısınız?

Geçenlerde bir komşumla karşılıklı bir sabah kahvesi içelim dedik. Dumanı üstünde tüten kahvelerimizi getiren komşum, son günlerde çok mutsuz olduğunu, hiçbir şeyden zevk alamadığını ve aslında şu hayatta hiçbir şeye sahip olamadığından yakınıp duruyordu. O an sanki benim için her şey donmuş gibiydi. Komşum şikâyetlerine devam ediyordu, ben onu dinliyormuş gibi yapıyordum ama aslında dinleyemiyor, hatta daralıyordum. Neden mi? Çünkü bu komşum muhteşem bir evi, iki harika sağlıklı ve başarılı çocuğu, çok iyi kazanan ve ona gerçekten değer veren bir eşi, güzel bir arabası, etrafında bir sürü akraba ve arkadaşı olan daha da önemlisi bedensel hiçbir rahatsızlığı bulunmayan bir kişidir. O an için sanki elindekilerin farkında olmayan, şükretmek yerine kendine acıyan ve mutsuzluğu prensip edinmiş biri vardı karşımda. Hani odası oyuncak dolu şımarık bir çocuk, oynayacak hiç oyuncağı yok diye mızırdanıp ağlamaya başlar ve siz onu susturamazsınız, işte tam da böyle bir andı o an.

Biran için Yeşim Türköz’ün yazdığı “ Büyü Dükkanı” adlı kitaptaki öyküler geldi aklıma. Yaşlı satıcının gelen müşterilerine farkındalık yaratarak aslında sahip olduklarının ne kadar önemli olduğunu vurgulayan pazarlığı ne hoştu. Nasıl da tereyağından kıl çekercesine yapıyordu bu işi yaşlı satıcı. Keşke bende o satıcı gibi ona farkındalık yaratacak bir şeyler yapabilsem, ona aslında nelere sahip olduğunu gösterebilsem diye geçirdim içimden.

Neden acaba hep olmayana özlem duyup, elimizde olanları kaybedince veya birinde olmadığını görünce kısa bir minnettarlık duyup tekrar kolayca unutuveriyoruz ki? Yaşamın bize sunduğu güzellikleri daha sonra ‘keşke’lerle anımsamasak daha güzel olmaz mı? Elimizdekileri kaybetmeden kıymetini bilsek ve aslında hayat mücadelemizde 1-0 önde olduğumuzu bir fark edebilsek…! Bardağın boş tarafı yerine dolu olan kısmını bir görebilsek! Galiba daha fazlasını istemekten yani tamah etmekten var olanı görmekte zorlanıyoruz.

Haydi şimdi hep birlikte sahip olduğumuz şeylerin bir listesini yapalım ve eğer onları sırayla kaybedersek neler olabileceğini gözümüzde canlandıralım. Ailemiz, evimiz, işimiz, çocuklarımız, vücut organlarımız, sağlığımız, arkadaşlarımız vs……… . 

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Onlar olmasa hayatımız nasıl olurdu acaba?

İşte minnettarlık burada devreye giriyor. Hayata pozitif bir bakış açısıyla bakmaya çalışır ve yeterince şükredebilirsek hem mutluluğumuz artar hem de ruhen çok rahat hissedebiliriz. Çünkü minnettarlık ruhu besler. Huzuru ve mutluluğu çok uzaklarda aramaya gerek kalmaz. Doğru gözle baktığımızda sahip olduklarımızı da kolayca görebiliriz. Yeter ki bakmasını bilelim.

Komşuma Serdar Özkan’ın muhteşem kitabı olan “Kayıp Gül” ‘den bir alıntı  okudum hemen:

“Okyanusta güneşin ve rüzgârın tadına vararak mutluluk içinde yol alan bir dalga gülücükler saçarak hızla kayaya doğru gidiyormuş. Bir süre sonra önündeki dalgaların birer birer dev kayalıklara çarptıklarını fark etmiş ve dehşete kapılmış. “Aman tanrım benim de sonum onlar gibi olacak. Yok olup gideceğim.” diye ağlamaya başlamış. Bunu gören bir başka dalga ona ne olduğunu sormuş. Bizimki “1görmüyormusun? Bütün dalgalar hızla kayalara çarpıyor ve yok oluyorlar feci şekilde. Birazdan bize tıpkı onlar gibi hiç olacağız.” demiş. “Hayır, yanılıyorsun.” demiş öbür dalga. “Bir dalga değilsin sen, okyanustan bir parçasın.”

Haydi dedim komşuma hemen ayağı kalk ve şöyle kendine gel. Kendine acımayı bırak ve lütfen biraz gerçekçi ol. Elindekilerinin kıymetini keşfet ve ona göre davran.

 
Toplam blog
: 7
: 1178
Kayıt tarihi
: 13.08.10
 
 

1968 doğumluyum. Evli ve iki çocuk sahibiyim. İngilizce öğretmenliği yapmaktayım. Yazmayı ve sevdiği..