Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yetime akran olmak

Yaşlılık, belki de insan ömrünün en zor devresi… Evlatları bir bir yuvadan uçmuş, hayat arkadaşını kaybetmiş, çalışamadığı için geliri de azalmıştır. Yapayalnız ve kapısını çalacak, halini soracak tanıdık dostlar da bu dünyadan göçmüştür.

İşte bu durum bana rahmetli Prof. Dr. Ayhan Sorgan Hoca’ya atfedilen ve ömrünü son yıllarında sıkça zikrettiği bilinen “Yetime akran olduk” sözünü hatırlattı. Yani arkadaş ve dostlarını kaybetmiş, anılarını paylaşacak onunla aynı dilden konuşacak dostlarından garip kalmak. Anadan babadan kardeşten yetim kalmış iken bir de akranlardan yetim kalmak var. Bütün bunlarla birlikte vücudun güç ve kuvvetini kaybetmiş çeşitli hastalıklar bedenini sarmıştır. En önemlisi de beyin eski gücünü kaybetmeye başlamıştır. Bütün bu organik değişiklikler, karakterine de tesir eder. Bir çocuk gibi bazen alıngan bazen de kırıcı ve şüphecidir. Bu durum da onu yalnızlığa sürükler. Çünkü insanlarımızın tahammül ve vefa duyguların kaybolmaya başladığı şu günlerde özellikle bugünün insanının kendi dışında bir başkasını düşünmek, vakit ayırmak gibi sosyal bir sorumluk anlayışına sahib olma bilincini de kaybetmektedir. “Benim onun duasına ihtiyacım var”

Bu demek değil ki toplumumuzda duyarlı insanlar bulunmuyor artık. Bir arkadaşım anlatmıştı. Büyükannesi çok hastadır ve doktorları çok yakında hayati fonksiyonunu kaybedeceğini söyler. Torunlarından biri de gurbette olduğu için hastalandığını duyar duymaz ölmeden önce göreyim diye ziyaretine gitmeyi düşünür. Etrafında bulunan bazı kimseler cenazesine gidersin, şimdi gitsen bile seni tanımaz” derler. Onun cevabı ise; “Büyükannemin bana ihtiyacı yok. Yakınlarım ona çok iyi bakıyorlar. Allah’a şükür. Ama benim onun duasına ihtiyacım var, ” olur. Ölmeden önce ziyaretini yapar ve duasını alır. Sosyal yapımız hızla değişmektedir. Saygı, yaşlıya karşı hürmet sanki gün geçtikçe kaybolmakta… 77 yaşında Üsküdar semtinde çocukluk yılları geçmiş, “Osmanlıda Aile Hayatı” adı eserin de yazarı olan Haluk Sena Arı; hatıralarını aktarırken şöyle diyor; “Eskiden el ve yüz yıkayanlara, abdest alanlara evin çocukları havlu tutarlardı… Hatırlıyorum bir yaşlı hanım vardı ilaçlarını kıramıyordu, alıp o ilaçları yarım içecekti. Yarım bölmek bile ona büyük bir hizmetti. Ona gösterilen bir alakaydı bu. O da çok mutlu oluyordu… Bugünün şartlarında yani kimse yaşlıyı çekemiyor. Oysa başkalarına karşı da sorumluluğumuz var. Hayat sırf zevk eğlence değil ki!” Kültürel değerlerimizde bir yaşlının mağdur edilmesi düşünülemez. Şimdi ise durum faklılaştı. Huzur evlerimizin sayısı gün geçtikçe artmakta. Bu durumdan maddi durumu iyi denebilecek kimseler istifade edebiliyor. Ya kimi kimsesi olmayanlar ne yapsın?

Neden “ilk adımı” gerçekleştiren biz olmayalım?
Yine bir tanıdık dost anlatmıştı. Arkadaşları ile birlikte iki yaşlı bir zatın evini ziyaret ederler. 80-90 yaşlarında olan bu iki hayat arkadaşı kızlarının yanına gelirler memleketlerinden. Ömürlerinin son ünlerinin evlatlarının yanında geçirmek isterler. Ne var ki bakıma muhtaçtırlar. Damatları onların gelişinden memnun olmaz. Bu durumu fark eden duyarlı komşusu onların yiyeceklerini pişirir ve her gün götürür. Böylece komşuluk hakkını gözeterek ilk adımı atar. Ardından bir dua, bir gönül kazanır. “Allah razı olsun, Allah keder vermesin…” dualarıyla uğurlanır. Neden bizde çevrenizde bulunan bir yaşlının elinden tutarak ilk adımı atanlardan olmayalım.
 
Toplam blog
: 19
: 850
Kayıt tarihi
: 23.01.10
 
 

Trabzonluyum. Doğu dilleri fars dili ve edebiyatı mezunuyum. Çocuk edebiyatı özelliklehikaye ve mas..