Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yetiş ya Muhammet, yetiş ya Ali!

Yetiş ya Muhammet, yetiş ya Ali!
 

İsyan ediyorum, isyan ediyorum, isyan ediyorum...

Memleketimde ekilen kin tohumlarına, ayrılık rüzgarlarına, linç kampanyalarına isyan ediyorum...

Sadece üç beş blogcu olsa es geçeceğim...

Sadece üç beş gazeteci olsa, namert olayım sesimi çıkartmayacağım...

Neredeyse tüm gazeteler, tüm televizyonlar, tüm siyasetçiler, tüm yorumcular, tüm uzmanlar...

İttifakla, koro halinde...

Arenadaki matador, boğanın sırtına mızrakları batırdıkça ayağa fırladılar; "oley, oley" diye bağırdılar.

"Durun ne oluyorsunuz?" diyemedim, demeye cesaret edemedim. Biliyordum; beni de tereddüt etmeden arenaya fırlatacaklardı!

Ama son yaşananlar bardağı taşıran damlalar oldu.

"Asker Kuzey irak'dan neden dönmüş müş?"

"Neden Kandıl dağları un ufak edilmemiş miş?"

Genel Kurmay Başkanı açıklıyor: "Hedefler vuruldu, amaca ulaşıldı ondan..."

"Hayır, neden girmişken durmadınız? Tertemiz yapmadınız?"

Aslında kalplerden geçen çok daha farklı; bazıları yeni Türkiye haritalarını hazırlamıştı bile!

Daha da ileri gittiler; Amerikan uşaklığıyla itham etmeye kalktılar...

Büyükanıt Paşa sonunda isyan etti: "Erkekseniz bir 24 saatı orada geçirin de ondan sonra konuşalım!"

Bırakın, sırtınızda 35-40 Kg. yükle, 1.5 m. karlı dağlarda 8 gün savaşmayı, hiç yüksüz 1 km. yürüyebilir misiniz?

Sıcak kombili evlerde, yumuşak koltuklarda, televizyondan savaş izlemek heyecanlı oluyor, değil mi?

3 bizden 30 onlardan çetele tutmak ısıtıyor değil mi, buz gibi kalplerinizı?

Çanakkale'de mi, İnönü'de mi yoksa Sakarya'da mı savaşıyoruz? Ve, kimle savaşıyoruz?

Gözü dönmüş emperyalistlerle mi yoksa "Megola İdea" sını gerçekleştirmeye gelmiş Rum'larla mı?

Düşman diye gördükleriniz bizim vatandaşlarımız, kardeşlerimiz, hısım ve akrabalarımız.

Sapıtmış olmaları veya ihanet içerisinde olmaları bu gerçeği değiştirir mi?

Onların anneleri, babaları, kardeşleri, ırkdaşları yok mu sanıyorsunuz?

Yoksa onlar yumurtadan mı çıktılar?

Şehit cenazelerinde duyduğumuz ve gördüğümüz feryat ve figanların sayı olarak çok daha fazlası başka bir yerlerde daha yaşanıyor ama biz göremiyoruz, duyamıyoruz.

Kuzey Irak'da değil, bizim topraklarımızda!

2007'nin yaz aylarından itibaren yapılan PKK saldırılarından sonra, özellikle de Dağlıca baskınından sonra böyle bir kara harekatı hem TSK'nin prestiji için hem de sınır güvenliği için gerekliydi.

PKK'yı gafil yakalamak ve TSK'nin her şartta harekat kabiliyetini ve üstünlüğünü ispatlamak için bu harekat tipide, karda kıyamette gerçekleştirildi.

Gece -17 derecede, bina yok, çadır yok, soba yok, uyku yok, 24 saat ve serseri bir kurşunun nereden geleceği belli değil.

Zor ve gerekli bir harekattı ama bu harekatın yansıtılışı bir kahramanlık havasında olmamalıydı. Neredeyse bir Hasan Mutlucan'ımız eksikti.

Şimdi de, fiziki şartlar sebebiyle bir facia yaşanacak diye ben diken üstünde dururken ve sağ-salim döndükleri için rahat bir nefes almışken bazıları; "Neden döndüler?" diyorlar!

Evet, onlar ayrılıkçı güçler ve ihanet içerisindeler ama onların bir etnik kimliğe sahip oldukları ve bu etnik kimlik için mücadele ettiklerini iddia etmeleri gözden kaçırılmamalıdır.

Basınımızın ve siyasilerimizin bu harekatı kahramanlıkla ve milliyetçi söylemlerle yansıtmaları, kendilerini o etnik kimlikte hisseden insanlar için nasıl bir ayrışmaya sebep olduğunu, ayrışmaya daha da bir ivme kazandırdığını hiç düşünmediniz mi?

Hangi insan kimliğini inkar edebilir?

Hiç futbolla ilgilenmeyen biri bile milli maçlarda, hele de karşı takım Yunanistan'sa, nasıl da heyecanlanır!

Milliyetçiliği şahlandırdığınızda karşı milliyetçiliğin de şahlanacağını düşünemiyor musunuz?

Haydi PKK'yı töpyekün yok ettik, komple bir etnisiteyi yok edebilir miyiz?

Biz birarada yaşamaya mecbur değil miyiz? Bilerek veya bilmeyerek etle tırnağı birbirinden neden ayırıyoruz?

Gerçek ihanet bu değil midir?

Diyarbakır stadında maç yapılıyor. Bir gazeteci stat dışında 10 yaşlarında bir çocuğa soruyor: "Diyarbakır kimle maç yapıyor?" Çocuk cevap veriyor:

-"Türkiye'yle!!!"

İstanbul sokaklarında PKK sempatizanları Türk bayrağı gördükleri otomobilleri yakıyorlar, işyerlerini taşa tutuyorlarsa iki elimizi başımıza koyup iyice bir düşünmemiz gerekmiyor mu?

Bu bayrak hepimizin bayrağı değil mi? Biz Çanakkale'de birlikte ölmedik mi? Yedi düvele karşı İstiklal Savaşı'nı birlikte kazanmadık mı? Cumhuriyet'i birlikte kurmadık mı? Cumhuriyet bizim kadar onların da değil mi?

Nerede hata yaptık veya hala yapıyoruz acaba?

Yoksa, ta başından beri, uyguladığımız milliyetçi politikalar mı bizi bu noktaya getirdi?

Hala silkelenmeyecek miyiz, uyanmayacak mıyız?

Sade PKK olsa neyse diyeceğim. Biz her vesileyle birbirimizden nefret ediyoruz. Birbirimize tahammül edemiyoruz.

Dün bazı vatandaşlarımızı Rusya'ya gönderiyorduk, bugünse Arabistan'a. Sonra da;

"Türk'ün Türk'den başka dostu yoktur" diyoruz! Ortada ne kadar bir Türk kalacak. Bu nasıl bir dostluk!

Hümanizmanın ve hoşgörünün yatağı Anadolu'yu neden bu hale getirdik?

Yunus Emre'nin; "Gönül yıkmak Kabe'yi yıkmaktır" dediğini unuttuk mu?

"Ne olursan ol yine gel..." dememiş miydi Mevlana?

Sabahleyin gelen ikinci müşterisine; "Bugün ben sıftahımı yaptım, alış-verişi komşudan yap" diyen esnafımız, Ah-i Evran ocaklarımız nereye taşındılar?

Yoksa biz onların hayırsız torunları mıyız?

Ağızlarımızdan kızgın alevler fışkırıyor! Kan görmekten dayanılmız haz alıyoruz!

Doğa ve hayvansever yazarımız Bekir Coşkun bile sınırötesi harekatla ilgili tezkere gecikti diye isyanları oynuyordu geçtiğimiz Sonbahar!

Kandil dağlarının ortalarında kan gölleri oluşmayacak diye "vah" lanıyordu!

"Artık bu saatten sonra Kandil Dağları'nda sadece tavşanları bulursunuz!" diyordu.

Aynı Bekir Coşkun şimdi de harekat başlayınca, dağlardaki insanların az geleceğini düşünmüş olmalı ki;

"Esas PKK içimizde" diyerek neredeyse bir etnik kimliği topyekün hedef olarak gösteriyordu!

Evet, PKK ile mücadele edilmeli. Ama bunu bir kahramanlık meselesi haline getirmemeliyiz. Devletimizin başına gelmiş bir felaket olarak kabul ederek el birliğiyle bu belayı def etmeye çalışmalıyız. Türk'üyle, Kürt'üyle beraber. Tıpkı ailemizdeki, yoldan çıkmış hayırsız bir kardeş gibi. PKK'yı olabildiğince yalnızlaştırarak, kırmadan, dökmeden, psikolojiyi ve sosyolojiyi bozmadan...

Yolumuz düştü Haci Bektaş'a
Kaderde olan gelirmiş başa
Can düşman olmuş kardaş kardaşa
Yetiş ya Muhammet, yetiş ya Ali
(Ali Maraşlı)

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..