Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '10

 
Kategori
Blog
 

Yetmez Ama Evet, Yeter Artık Hayır

Yetmez Ama Evet, Yeter Artık Hayır
 

Tartışmayan, fikir beyan etmeyen kalmadığına göre artık ben de yazabilirim. Ne de olsa son sözü deliler söyler. Aslında deliler devamlı söylerler, herkes sustuğunda onlar konuşmaya devam ettiğinden son sözü de söylemiş olurlar.

Referandum sürecinde apaçık görüldü ki demokrasi yolunda daha kırk fırın ekmek yememiz gerekiyor bu bir. İkincisi de demokratım demekle demokrat olunmayacağını da öğrenmemiz gerekiyor.

En demokratım diyenden demokrasiye aykırı şeyleri duymak artık herkese normal gelmeye başlamışsa bu işte bir iş vardır. Ya demokratlığı göstermeliktir ya da demokrasiyi bilmiyordur.

Demokrasi çoğunluğun azınlığa tahakkümü olmadığı gibi, güçlünün zayıfı ezmesi de değildir. Keza zayıfın da güçlüye sövmesi bu bağlamda demokrasi ile bağdaşmayan bir diğer olumsuz davranış örneğidir.

Kısacası demokrasi insanların insan hakları denilen kavrama vakıf olarak, birbirlerinin haklarına tecavüz etmeden, beraberce yaşayabilmeleri ve birbirlerinin tercihlerine saygı gösterebilmeleridir. Aynı zamanda medeniyet dediğimiz şey de her ne kadar tek dişi kalmışsa da bunu gerektirir. Bu aynı zamanda ilahi dinlerin de ortak noktasıdır.

Bir taraf diğer tarafın tercihleri ile alay ederse, karşı taraf da buna benzer bir tepki göstermeyi kendinde hak olarak görebilir (doğrusu böyle bir hak görmemesidir). Toplum basit tercih farklılıkları yüzünden parça parça oluyorsa o zaman “dur” demek ve etraflıca düşünmek gerekir.

Herkes kendine demokrat ise toplum böyle bölünür. Herkes, kendi tavuğu istediği yerde eşeliyorken, komşunun tavuğuna her gördüğünde “kışt” diyorsa o toplum zaten bütün olamamıştır. Evet, bizim problemimiz “bölünmek” değil, “bütün olamamak”tır.

O zaman hiç kendimizi kandırmayalım. Önce kendimize karşı dürüst olalım. Başkasına dürüst olma sırası da nasılsa gelecektir. Kendimizi kandırmayı bırakırsak gerçekleri de görebilme şansına kavuşur ve belki de gerçeğe vakıf olarak gideriz bu diyarlardan.

Peki nasıl olacak bu? Kim yapacak? Oldukça karmaşık ve zor bir konudur. Çünkü bu sorulara cevap bulabilmek için tarihte yolculuk yapmalı ve günümüze gelinceye kadar hangi aşamalarda, hangi noktalarda, hangi durumlarda yanlışlar yapıldığının analizi yapılmalı ve bunlara göre reçeteler düzenlenebilmelidir.

İşin bu kısmı toplumbilimcilerin, sosyologların, tarihçilerin, psikologların ve bir miktar siyaset bilimcilerin ilgi ve bilgi alanına girmektedir. Bizim bu konuda yapabileceğimiz belki durum tespiti, belki kabaca soruna odaklanma olabilir.

Peki bunları neden yazıyorum. Madem analiz yapmayacaktım, madem sorunu çözmeye yönelik fikrimi beyan etmeyecektim neden giriştim bu işe? Ben kabaca durum tespiti yapmayı, yani bir nevi teşhiste bulunmayı amaçladım. İlgili bilim dallarında ihtisasım olmadığından yanlış birşeyler söylememek adına fazla fikir beyan etmiyorum.

Buna rağmen yine de çok az bir şey söyleyip bağlamak isterim. Söyleyeceklerim de bakış açıma bağlı subjektif düşüncelerdir. O nedenle kimseyi bağlamaz.

Yunus Emre’nin çok güzel bir dizesi vardır. Herkes bilir. Yaratılmışı severiz, yaradandan ötürü der ünlü sufi. Benim bakış açım budur. Kabaca özetleyecek olursak ben bu pencereden bakar ve buna göre davranmaya gayret ederim. Zira iki cihan serveri Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) “Nefsiniz için istediğinizi mümin kardeşiniz için de istemedikçe iman etmiş olmazsınız” diyerek adeta bizler için bir ölçü, bir mihenk bırakmıştır.

Bu zaviyeden baktığımda mümin kardeşimin “evet” demesi kadar “hayır” demesi de bana olağan gelir. Ne evet dedi diye kızarım, ne de hayır dedi diye saldırırım. Tercih kendisinindir. Yüce Allah(c.c) "Ey Muhammed! Sen öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verirsin. Onların üzerine zorlayıcı değilsin" (Gâşiye, 88/21-22). Diyerek din konusunda bile zorlama yapılamayacağını bildirmişken biz insanlar neden birbirimizi basit bir şey için zorluyoruz.

Evet, alemleri yaratan Allah kendi koyduğu kurallara uymakta bile bizi serbest bırakmış. Elbette sonuçlarına da katlanmak üzere… Yine onun “Habibim” dediği, her yönüyle örnek almamız gereken peygamberimiz demokrasinin daniskasını uygulamışken bize ne oluyor Allah aşkına!

Her fırsatta milleti iki parçaya, üç parçaya bölmeye çalışan ve ne yazık ki bunda da başarılı olanların oyununa gelmeye daha ne kadar devam edeceğiz. Ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız da; “komşum açken bana tokluk yaraşmaz” kültürümüzün özüne dönebileceğiz.

Herkesi sevelim demiyorum. Sevmek başka bir şeydir. Ama en azından inancından, fikrinden dolayı saygı duyalım. Düşüncelerini onaylamasak da bırakalım kendini ifade etsin.

Bunları söylerken de kuzu gibi bekleyelim, her gelen vurgun vursun, sesimizi çıkarmayalım da demiyorum. Ne kurt olalım, ne kuzu. İkisinin ortasındaki ince çizgide durmaya çalışalım. Duramıyorsak suçu kurda kuzuya yüklemeyelim.

Azıcık insaf, azıcık edeb, azıcık izan. Bence…

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..