Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '15

 
Kategori
ÖSYS
 

YGS sınavlarında, Türkçedeki başarısızlığın nedenleri

YGS sınavlarında, Türkçedeki başarısızlığın nedenleri
 

Sınav


YGS sınavında ,Türkçedeki başarısızlığın nedenleri

Yüksek öğretime geçiş sınavında öğrenciler neden Türkçede takıldılar? Öğrenciler, Türkçe sorularında takılmamak için ne yapmalılar?

Türkçe soruları, özensiz hazırlanmış ve gereksiz zorlukta. Dil bilgisi ile ilgili soru sayısında azalma, buna karşılık okuduğunu anlama ve yorumlama becerisini ölçen sorular ağırlıkta. Önceki yıllarda aynı metne bağlı iki ayrı soru sorma anlayışı 2015 YGS’ de artarak (3 Soru) devam etti. Soruların uzunluğu ve yorumlama becerisi işleyişi Türkçeyi belirleyici ders konumuna getirdi.

Öğrenciler, genellikle uzun buldukları paragraf sorularında takılıyorlar. İyi bir paragraf sorusunun her seçeneği, konu ve ana düşünceden çok sapmamalı. Paragraf da başlığı, konusu, ana düşüncesi ve yardımcı düşünceleriyle bir bütünlük oluşturmalıdır. Rastgele seçilen bir paragraf sorusu da öğrenciyi çıkmaza sokabilir.

Türkçe net ortalama,2010’dan bu yana sürekli düşmüştür: 2010’da 21,6; 2011’de 21,8; 2012’de 18,02; 2013’de 17,2; 2014’te 19,00; 2015’te 15,9. En çok düşme de 2015’tedir.

YGS sınavlarında Türkçenin sürekli düşmesinin nedeni, toplum olarak okumuyoruz. Ailelerde okuma alışkanlığı yok. Okulların da bu konuda bir çabaları olduğunu sanmıyorum; ama görsel yayın organlarının etkisindeki çocukları okumaya yönlendirmek de zor. Yetişkinlerde de okuma alışkanlığı olduğu söylenemez.İngiltere ve Fransa ile aramızda uçurum var

2011 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan "Türkiye Okuma Kültürü Haritası"ndaki sonuçlara göre, Türkiye'de nüfusun %30'u okuma yazma bilmiyor, İngiltere ve Fransa'da düzenli kitap okuma alışkanlığı %21 iken, bu oranın Türkiye'de %0.01 olup, yılda 6 kişiye bir kitap düşmektedir. AB ülkelerinde kitaba ayrılan para 500,Türkiye’de 2 dolar. Birleşmiş Milletler İnsan Gelişim Raporu’na göre Türkiye,173 ülke arasında 86.sırada. Azerbaycan ’da kitaplar en az 100 000 basılırken Türkiye’de 2.000-3.000’dir.

20 dakikalık özel okuma saati uygulayan okullarda, eğitim gören öğrencilerin düzenli kitap okuma alışkanlığı %15 den %21,5'lere çıkıyor.

Demek ki okul, özel okuma saatleri düzenlerse kitap okuma alışkanlığı gelişiyor. MEB ’nen bu konuda herhangi bir çalışmasının, izlencesinin, planlamasının olduğunu sanmıyorum. Dün var mıydı? Dün de yoktu.1980’den sonra okullarda ders kitabının dışında kitap girmesi yasaklanmıştı. Türkiye'de 2000-2005 yılları arasında da 284 kitap hakkında toplatma kararı verildi. Bu kitapların 47'sinin yasağı kalkarken, 237'sinin yasağının hâlen sürdüğü bildirildi.(Milliyet.com.tr)

Bir tarafta kitapların yasaklanması, diğer taraftan ailelerin, öğretmenlerin çoğunda okuma alışkanlığının olmayışı, okul kitaplıklarının yeterli olmaması ve iyi çalıştırılmaması, çoğunun da kapalı olması nedeniyle öğrenciler de okuma alışkanlığı kazanamıyor.Eğitim Sen’in araştırmasına göre öğretmenlerin % 8’i hiç kitap okumuyor.%39’u bilgi vermiyor.% 28’i ayda bir kitap okuyor.

Türkçe, bir bilgi dersinden çok, okuduklarını anlama ve yorumlayabilme dersidir. Temel amacı, anadilini anlama ve anlatımını ustalıkla kullanma becerisi kazandırmadır. Peki, bu gücü öğrenci nasıl, nerede kazanacak, kim kazandıracak? Anlama, anlatma gücü; bilinçli, eleştirel okumayla kazanılır; ailenin, okulun da bu konuda yardımcı olması; okuma saatleri ayırmasının gerekli olduğu görüşündeyim,

Bu konuda, kimi dershane öğretmenlerinin dediklerini duyar gibiyim! Günde,100-200 soru çözerek başarıya ulaşabilirsiniz. Bir öğrenci, günde bu kadar soru çözmekten çok, az soru çözüp her seçenekte ne denilmek istediğini algılamalıdır.

Okuma alışkanlığının gelişmesi için eğitim kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının özel projelerle halkı bilinçlendirmeleri gerekiyor.

Ben, her öğrencinin her dönemde bir roman okuması, okuduğu bu romanı verdiğim plana göre özetleyip sınıfta sunmasını isterdim. Öğrenci, öğretmen kürsüsüne geçer, notlarından da yararlanarak roman özetini sunar. Sunumu, sınıfça değerlendirir; sözlü notunu da sınıfça verirdik. Öğrencileri, değerlendirmeye katarak onları onurlandırmış olurdum. Bence, öğrenci odaklı demokratik eğitim de budur. Köy Enstitüsü Müdürlerinden Rauf İnan anlatmıştı: Enstitü’de her hafta sonu yapılan çalışmaların öğrencilerle değerlendirilmesi yaptıklarını. Eğitim yönetimi açısından da böyle olması gerekir. Eğitim bir süreçtir; planlanır, programlanır, değerlendirilir. Eksikler saptanarak giderilmesi için çalışmalar yapılır.

Oysa eğitim çıkmazda. Bir tarafta Latin alfabesi, diğer tarafta Arap alfabesi ve Osmanlıca. Soyut, dogmatik bilgilerle öğrencilerin belleklerini doldurarak onlar bunaltılmakta. Bu durumda öğrenci sınava nasıl hazırlansın? Çıkmazda olan bir eğitim sisteminde, okuma alışkanlığının kazandırılması da düşünülemez. Türk toplumunda okuma alışkanlığı yok denecek denli az olduğunu, bu alanda yapılan araştırmalar gösteriyor:

Öğrenci, okuma alışkanlığı kazanmamışsa, üniversiteye giriş çabaları boşa gidiyor. Öğrencinin geleceğe ilişkin beklentileri sönüyor, ümidi kırılıyor. Aileler de öğrenci de ne yapacağını şaşırıyor. Ekonomik gücü olan aile özel ders aldırıyor. Ekonomik gücü olmayanlar, kaderine boyun eğmek zorunda kalıyor. Böylece, eğitimde fırsat eşitsizliği de en çarpıcı şekilde üniversite kapısında kendini gösteriyor.

Üniversite öğrencileri arasında yapılan araştırmalarda da bir yılda öğrencilerin yarısı (% 46,1) en fazla beş kitap okuduğunu açıklarken, hiç kitap okumadığını belirten %4,6’lık grupla birlikte öğrencilerin yaklaşık yarıya yakınının ya hiç kitap okumadığı ya da en fazla 5 kitap okuduğu anlaşılmaktadır (Odalaş, Odalaş ve Polat, 2008).

Öğrencilerin okuduğunu anlama, yorumlama sorunları olabilir; ancak YGS sınavında paragraf sorularının uzun olması, anlaşılmaması; paragrafların özenle seçilmemesinden sorunun amacının iyi belirlenmemesinden, seçeneklerin açık olmamasından kaynaklanabilir.

Sorular nasıl olmalı?

1.      Soru, açık seçik ve kolay anlaşılır bir anlatımla sunulmalıdır.

2.      Sorunun, kesin ve tek doğru yanıtı olmalıdır.

3.      Seçenekler, kısa ve anlaşılır olmalıdır.

4.      Seçenekler, birbirinin anlamını içermemeli ve birbirinin karşıtı olmamalı.

5.      Seçeneklerin ifadesi, birbirine paralel olmalı ve tüm seçeneklerin ifadesi açıklıkla gösterilmeli

6.      Türkçede paragraflar dokusu yoğun, anlaşılır metinlerden özenle seçilmeli. Anlama ve yorumlama becerisini ölçebilmeli.

“Bir paragrafı anlayarak okuma, bir matematik problemini çözmeye benzer. Nasıl problemin çözümünde öğeleri değerlerine göre kullanma arasındaki ilişkiyi doğru kurma bir zorunluluksa, paragrafı oluşturan sözcükleri de doğru algılama, birbiriyle ilişkilerini bulgulama, yansıttıkları düşünceyi ve düşünsel düzeyi görme de öylesine bir zorunluluktur.(E.L.Thorndike)

Okur (öğrenci),metnin sunduğu evrene girebilir, bu evreni oluşturan öğeleri eksiksizce anlayabilirse paragraf sorularını çözmekte zorluk çekmez. Bu da bilinçli okuma yetisiyle gerçekleşebilir. Başka bir deyişle öğrenci, okuduklarıyla etkileşim içinde olursa soruyu çözerek sonuca ulaşabilir.

Öneriler 

·        Öğrencilerin, özellikle okumaya karşı olumlu tutumda olmaları,

·         Okuma ile ilgili etkinlikler düzenleyerek bu hareketleri çeşitli ödüllerle pekiştirilebilir.

·        Okuma alışkanlığının üniversite öğrencilerine kazandırılabilmesi için birinci sınıftan itibaren öğrencilerin bilinçlendirilmesi sağlanabilir.

·         Ders kitaplarının yanında öğrencilere; roman, öykü, deneme, fıkra, anı, makale, araştırma raporları ve incelemelerin de okutulması sağlanabilir.

 Okuma alışkanlığı yaşam boyunca canlı tutulması gereken bir davranıştır. Bunun için öncelikle aile bireyleri arasında okumayla ilgili bilinçli bir yaklaşım olmalıdır.

 Okuma alışkanlığı yaşam boyunca canlı tutulması gereken bir davranıştır. Bunun için öncelikle aile bireyleri arasında okumayla ilgili bilinçli bir yaklaşım olmalıdır. Evlerde temel okuma eserlerinden oluşan küçük bir kütüphane oluşturulmalıdır. Gerek anne-baba gerekse çocuk zamanını değerlendireceği bu tür yerlere ihtiyaç duymaktadır. Ayrıca okuma işinin bir boş zaman değerlendirme ya da meslek sahibi olmak için yapılması gereken bir etkinlik değil bireyin yaşamı ve kendisini anlayabilmesinin esas noktası olduğu gözden kaçırılmamalıdır (Chua, 2008).

Okumuyoruz, okuma özürlü bir toplumuz. Yetişkinlerin, gençlerin, çocukların elinde bir telefon. Alo…ne yapıyorsun? Akşam, nereye gidelim? Her yaştaki öğrenciler, cep telefonlarıyla da yetinmiyorlar.Bir de tablet bilgisayarlar ellerinden düşmüyor…Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitimde Fırsatları Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesi kapsamında bugüne kadar yaklaşık 732 bin tablet bilgisayar dağıttı.(www.eğitimtercihi.com)

Bu projeyle okuma alışkanlığının ne ilgisi var, diyenler olabilir. Çocuklara kitap verilmesi yerine, birer tablet bilgisayar tutuşturulmasının da gittikçe okuma alışkanlığını körelttiğini söyleyebiliriz. Oysa ,”Okuma, tutkuların en soylusudur.”(A.Albalat) Bu tutku, mal mülk edinme tutkusuna benzemediği gibi bilgisayar, akıllı telefon tutkusuna da benzemez; sizi başka evrenlere götürür, görüş ufkunuzu genişletir. Günün yorgunluğundan uzaklaştırır. Alphonse Daudet,  “Okuma, tatlı tatlı kendinden geçmedir.”diyor. Voltaire de “İnsanlığı yönetebilecek olanlar,okuma yazma gücüne sahip olanlardır.”diyerek okumanın önemini vurguluyor.

Üniversiteye girmek, her lise öğrencisinin hayalidir. Bu hayal uğruna her yıl takriben 1,5 milyon öğrenci üniversite sınavına girer; ancak sınava girenlerin sadece beşte biri hedefine ulaşabilir. Diğerleri ümitlerini bir sonraki yıla bırakır.

İşte bir lise öğrencisi ve yıllardan beri dişinden tırnağından artırarak çocuğunu okutan anne–babalar için “ya kazanılacak ya da kazanılacak” türünden olan bu sınavda, başarılı olabilmenin sırlarını, püf noktalarını öğrenmek, bu noktada çok önem kazanıyor. Öyle ki bu konu ile ilgili yazılmış birçok broşür, makale, kitap görmek mümkün. Ancak bu konuda yazılan eserlerde unutulan önemli bir nokta var: Üniversite giriş sınavı başarısında kitap okumanın etkisi nedir? Ya da kitap okuma alışkanlığı olan öğrencilerin üniversiteye girme şansları rakiplerine göre nedir? Kuşkusuz, okuma alışkanlıkları olanların kazanma sansı daha yüksektir; çünkü okuma alışkanlığı kazanmış öğrenci, soruları daha hızlı okuyacak, daha hızlı algılayacak ve çözecektir.

Bir de daha önceki yıllarda çıkan sorulara göz atmakta yarar var.2014 Türkçe sorularının :(2015 YGS sınavındaki soruların konulara göre dağılımı da böyle) konulara göre dağılımı.

1 Paragraf (Yardımcı Düşünce) 8
2 Paragraf (Ana Düşünce) 5
3 Dil Bilgisi - Karma Dil Bilgisi 5
4 Paragrafta Yapı 3
5 Paragraf (Anlatım Teknikleri) 4
6 Cümle Anlamı (Kavramlar) 1
7 Sözcük Anlamı 3
8 Cümle Yorumu 4
9 Cümle Anlamı (Karma) 2
10 Anlatım Bozukluğu 1
11 Noktalama İşaretleri 1
12 Ses Bilgisi 1
13 Yazım Kuralları - Noktalama İşaretleri 2

Sonuç

Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri de okuma yazma oranının ve düzenli kitap okuma oranının çok düşük seviyelerde olması.Okuma alışkanlığı kazanmayan ya da bu alışkanlığı kazanmaya fırsatı –eğitimde fırsat eşitliği- olmayan öğren sınavlarda yeterli başarıyı gösteremiyor.Tüm liselerden mezun olan öğrencilerin üçte ikisine yakının kendi ana dilini yeterince okuyup anlayamadığını 2015 YGS sınavları sonuçlarından çıkarılıyor.

Öğrencilerin bu başarısızlığından salt öğrenciler değil; MEB’lığı,veliler, öğretmenler, kısaca toplum sorumludur.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, ÖSYM’nin, "Orta vadede bu sınavları elektronik ortamda yapılabilir hale getirmek istiyoruz. Elimizde soru havuzunun birikmesi gerekiyor" şeklindeki açıklaması;2010 da KPSS sınavında kopya çekilmesi,350 kişinin aynı puanı alması, aynı puanları alanların 70’inin karı koca,20’sinin akraba,50’sinin komşu olması nedeniyle de öğrencilerin ve kamuoyunun sisteme güveni kalmamıştır.Gençlerimiz, bizim geleceğimiz; onların umutlarını  kırarsak geleceğe güvenle bakamayız.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..