Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '09

 
Kategori
Güncel
 

Yiğit Bulut: Ülkem adına çok üzülüyorum

Yiğit Bulut: Ülkem adına çok üzülüyorum
 

"Kendimi çok yalnız hissediyorum. Çok mu safım hatta çok mu gerçeklerden uzağım!

İnsanlar, çevrem çok mu akıllı! Ülkemi yönetenler çok mu zeki! Köşe yazarlarının büyük bir bölümü “birer” Einstein mı!

Böyle olsa gerek! Ben algılayamıyorum! Bu kadar güzelliği bir türlü göremiyorum!

Rasmussen “özür dileyecekmiş”! Türkiye “istediğini” almış! Türkiye, 1915’te yaptıklarını kabul etmeliymiş! Kürtlere “özerklik” verilebilirmiş! Ermenilere sınırlarımızı açmalıymışız! Roj TV kapatılacakmış! Ruhban okulu da “mutlaka” bir an önce hayata geçmeliymiş! Kazanan hep Türkiye oluyormuş! Avrupa Türkiye’yi “almalıymış”!

Sevgili dostlar, Türkiye’nin son bir hafta içinde “düştüğü” hallere üzülmekten evden çıkmaz hale geldim! İnanın canım hiçbir şey yapmak istemiyor! TV programlarına çağırıyorlar, gitmek içimden gelmiyor! Hatta kendi programıma bile çıkmaya ayaklarım gitmiyor!

Neyi tartışacağım! Ülkemin nasıl kandırıldığını mı! Yoksa nasıl “aptal” yerine konulduğumuzu mu! İnanmadığım “büyük zaferleri mi” anlatacağım! Ve en kötüsü “kandırılmamıza”, müstemleke havasında “davranılmasına” rağmen, bunların “bir zafer” havasında anlatılmasına mı seyirci kalacağım!

Sevgili dostlarım, hani Rasmussen özür dileyecekti! Hani Roj TV kapatılacaktı! Hani Türkiye “her istediğini” almıştı! Danimarka’da Başsavcı açıklama yaptı; “...Bir TV kanalının kapatılması ile ilgili Rasmussen kim oluyor da söz veriyor, burası bir hukuk devleti...”!

Rasmussen Türkiye’ye geldi, bırakın özür dilemeyi hakaretin dozunu artırdı, kimse anlamadı! Kimse tepki vermedi.

Sevgili dostlar, Türkiye’deki konuşmasında ne dedi Rasmussen? Aynen aktarayım; “Hiçbir dini sembolün, diğerlerini rahatsız edecek şekilde kullanılmasına izin veremeyiz, buna HZ. MUHAMMED de dahil”! Evet, cümlesi aynen böyle! İşin en acısı onu dinleyen hiçkimse “bahsettiğiniz kişi, iddia ettiğiniz-nitelediğiniz gibi “sembol” değil, İslam Dininin Peygamberi, benim dinimin Peygamberi, beni ben yapan inancım” diyemedi!

Özür dilemeyi bırakın, adam hakaretin dozunu daha da artırdı! Peki biz ne karşılığında “bu arkadaşı” NATO Genel Sekreteri yaptık! Sözler neydi! Hani Türkiye kazanmıştı! Bir not düşeyim; Batı dünyasında Rasmussen’in “siyasi özelliği” veya “prim yapma nedeni ne” biliyor musunuz! Dikkatli bakarsanız, görebilirsiniz; “İslam’a ve Türklere karşı verdiği savaş”! Adam, “İslam-Türk karşıtı” olarak Avrupa’da prim yapıyor, Türkiye’nin “üniter yapısını kabul etmediğini” söylüyor, biz “arkadaşı” NATO Genel Sekreteri yapıyoruz! Sadece kuru bir “söz” aldık diyerek!

Aynı “acı noktalar” Obama’nın satır aralarında da vardı. TBMM kürsüsünden “1915 olaylarını kabul edin” dedi, hiçkimse çıkıp da; “Ey Obama, senin konuştuğun kürsü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait Parlamento’nun, bu devlet 1915’te yoktu, 1915 ve sonrasında “Ermenilerin yer değiştirmesi” ile ilgili kararlara imza atan Osmanlı Genel Kurmay Başkanı bile “Almandı”, bu konunun yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Meclis çatısı altında yeri yok” diyemedi!

Sevgili dostlar, uzun lafın kısası: ülkem adına çok ama çok üzülüyorum! Almadan “vermeye”! Olmayan Avrupa Birliği projesi adı altında “kandırılmaya”, yuvarlak laflar ile “oyalanmaya”, “bizi yönetenlerin” bilerek kanmasına ve bunu içeride “bazı köşe yazarları” ile birlikte “zafer gibi satmalarına” dayanamıyorum! Ülkem adına çok ama çok üzülüyorum! Ama elden ne gelir!" (Yiğit Bulut'un 08.04.2009 Çarşamba günkü Vatan Gazetesi'nde yayımlanan "Ülkem adına çok üzülüyorum" başlıklı yazısı.)

Ülkemin güzel bir insanı O!.. Adı:

Yiğit Bulut!..

Ülkemin tepesinde yeniden ve bu kez daha kurnazca, daha akıllıca(!) dolaşan; dolaştırılan kara mı kara bulutlar var.

Bir de Yiğit Bulut gibi epeyce yiğit insan var; bu kara bulutları kovmaya, yoketmeye çalışan...

Atatürk, o en zor günlerinde tanısaydı Yiğit Bulut'u, O'na "Üzülme çocuk, sen görevini yapmaya devam et!.." derdi. Şunu da eklerdi: "İstiklal-i tam" hakkımızdır, bunu başaracağız." diye inanç ve azimle haykırırdı.

Üzülmemek elde değil...

Yiğit Bulut haklı. Bizler de üzülmekteyiz. Yazmanın ve okumanın ötesinde ortada yapılan birşey yok. Milletimizin yüzü gülmüyor. Sanki herkesin nutku tutulmuş; eli ayağı bağlanmış gibi...

Bu milletin bir cevheri var ki onu kimse yokedemez. Hiç kimse korkmasın, üzülmesin!..

Önce çok planlı, çok geniş emperyal destekli terörle bize musallat oldular. Can ve mal kaybımızın bize maliyeti çok yüksek. Sonra da küresellik adı altında düştüğümüz tuzakta, milli varlığımızı yaban ellere teslim ettik; yani sattık... Evimizdeki, cebimizdeki telefonu her çevirişimizde, paramızı gönüllü olarak, mecburiyetten yabancılara veriyoruz.

Yiğit Bulut dün de bankaları yazdı: "Uzun süre suskunluğunu eleştirdim, şimdi de "helel olsun" diyorum! Gerçekten helal olsun! Herkesin söyleyemeyeceği sözler!.. Kimden mi bahsediyorum? Bu sözlerin sahibi TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu... TOBB Başkanı çok önemli bir konuya değindi ve özetle şunu söyledi: "...Reel sektör ağlarken, bankacılık kesiminin yüzünün gülmesi ve mutlu olabilmesi mümkün değil. Bizlerin ağladığı bir dönemde bankalar, çok mutlu ve büyük bir kar patlaması yaşıyor"

Sen değil miydin; "Dünyayı yazılmış bir sayfalık yazılar değiştirir." diyen?!.. O halde üzülerek de olsa, kahrolarak da olsa yaz!.. Yaz, sevgili Yiğit Bulut yaz!..

Bu yazılarınızı okuyan ne çok insan vardır, bir 30 Ağustos sabahı halkının birlik ve beraberliği ile Türk'ün yeni bir ateşle imtihanını, ekonomi ile imtihanını kazanacak olan...

Soyadınızla adaş olan Arslan Bulut da bugünkü yazısını şöyle bitiriyor: "... "Bu adam, bu yazıları hangi cesaretle yazıyor?!.." diye sizin aklınıza gelmiştir; Allah'tan, Türk Milleti'nin sağduyusundan, Anayasa'nın hepimize tanıdığı haklardan ve basın özgürlüğünden başka güvendiğim hiçbir merci ve dayanak yoktur! Yanıldığım anlar elbette olmuştur, ama Allah ve birlikte çalıştığım herkes şahittir ki bu satırların yazarına, bu güne kadar hiçbir güç odağı tesir edemedi, istediği yazıyı yazdıramadı!" (Arslan Bulut'un "Bu adam, bu yazıları hangi cesaretle yazıyor?" başlıklı yazısından. 08.04.2009, Türkiye'de Yeniçağ)

Türk Milleti kendisine hizmet edenleri biliyor. Okuduğu yazıları iyi anlıyor, kalemleri biliyor ve hürmet ediyor.

Sizler için ne büyük bahtiyarlıktır bu bilir misiniz, ey milletseverler!.. Türk Milleti sizi seviyor. Sizler de Allah'a, Türk Milleti'nin sağduyusuna ve kanuni haklarınıza sığınarak yazmaya devam ediniz... Yaşamakta olduğumuz süreç zor bir süreçtir; zor olanı, bize ağır geleni; gerçekte asla olmaması gerekenleri yazıyorsunuz, elbette üzüleceksiniz. Ama böyle böyle aşacağız zorlukları...

2006 Eylül'ünde "Türkiye, ya "Büyük Türkiye" olacak ya da yok olacak!..." diye milletini uyaran Profesör Doktor Durmuş Hocaoğlu, küreselleşmeyi de şöyle izah ediyordu: "Küreselleşme: Milletin elinden vatanını alma oyunudur."

Şimdilerde milletlerin önce malını alıyorlar; maldan cana, candan da vatana sıra geliyor!... Zahmetsiz ve kolay!.. Acıyı çeken de sen oluyorsun, herşeyini kaybeden de...

Sizler görevinizi layıkıyla yapıyorsunuz, sevgili Yiğit Bulut... Emekler boşa gitmez. Her sayfalık yazınız, milletimizin sağduyusunda aydınlanan parlak bir güneştir.

Biz okurken üzülmüyor muyuz sanıyorsunuz?!.. Üzülmek de, kahrolmak da bir eylemdir; sağduyulu bir eylemdir. Vicdanlar ele avuca geldiğinde Türk'ün bu seferki ateşle imtihanı olan, kendi ekmeği ile imtihanı da başarıya ulaşacaktır!..


 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..