Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '12

 
Kategori
Tiyatro
 

Yılanların Öcü

Yılanların Öcü
 

Foto:Ş:ODABAŞI


“Yılanların Öcü.”

Fakir Baykurt’un ilk romanının adı.

Burdurlu öğretmen yazar Fakir Baykurt, anasından dinlediklerini kendi akıl süzgecinden geçirip, romanlar hikâyeler yazmış.

Bakmış ki yaşadıkları ile hayatın gerçekleri hiç uyuşmuyor. Yazmış ta yazmış. Okuyucuya göre iyide yapmış. Yapmışta.

Sana mı kaldı gerçekleri yazmak, köy romanı yazmak. Sen zengin oğlu ile fakirin kızının aşkını yaz. Mendil satışları artsın.

Fakir Baykurt, ”Yılanların Öcü” romanını yazmış. Başı belaya girmiş. Hacali ile mıhtar hökumatla birlik olup başına üşüşmüşle, hakkında soruşturma açılmış ve de öğretmenlikten uzaklaştırılmış.

Hem de 1954 yılında.

Öyle, yazanların çizenlerin başına olaylar, bugün gelmemiş.

Bak adamlar 1954 yılında bile uğraşmışlar yazanla çizenle.

Niye köy romanı yazarsın sen? Öğretmenliğini yap, maaşını al, otur köyün birinde, yan gel yat çeşme başında !!??

Neyse; İlk öğretmen sendikasını kuran, ilk roman ve hikâye okumanın zevkine vardığım Fakir Baykurt’u anmak ve kitaplarını okutmak, boynumun borcu olsun.

Fakir Baykurt’u herkes tanıyor, O’na yasak koyanları tanıyan var mı?

*

“Yılanların Öcü” romanı hiçbir zaman engellenemedi. Belirli aralıklarla Fikret Hakan(1962) ile Kadir İnanır’ın(1985) rol aldığı iki sinema filmi yapıldı. Bu hikâye bütün insanlar tarafından bilinir oldu. Aliye Rona, “Irazca Ana” rolünde devleşti

Baştan söyleyeyim. Bu hikâyenin sonunda, Irazca Ana’nın söylediği bir söz vardır. Bu sözü hâlâ biz insanlar anlayamadık ve de anlamak istemiyoruz nedense.

"Yılanlar bile öcünü alırken biz niye dururuz?"

Biz insanlar öç alma peşinde iyi koşarız da, hak alma peşinde koşma konusunda fazla hünerimiz yoktur.

*

70’li yıllarda bu ülkede tiyatronun adı değil, kendisi vardı. İnsanlar tiyatroya giderdi. Gezginci tiyatrolar, oyunlar sergilerdi. Tiyatro seyretmenin bir kuralı vardı. Şimdi böyle bir şey yok. Televizyon seyreder gibi seyrediyoruz. Önümüzde oturan kişinin sırtını, çöp kutusu gibi kullanıp çekirdek çitliyoruz. Çocukların sahnede oynamaları da başka bir görgüsüzlük. Cep telefonlarının sesleri, su şişesi gıcırtıları…

Tiyatro kültürü gitti, dokuz sekizlik düğün kültürü geldi, her yere.

Ne yapalım, böyle bir toplum oluştu ülkemizde. Her şeye bir kulp uydurup, yaşayıp gidiyoruz.

Fazla bilmeye de gelmiyor böyle işleri. Adamı eskitiyorlar.

*

Eskiden, “Ankara Sanat Tiyatrosu” vardı. Kocaeli’de bir tiyatro topluluğu vardı.

Varlar da!

 Çanakkale’ye mutlaka gelip bir oyun sergilerlerdi. İlçelere bile giderlerdi. Artık gelmiyorlar, talep yok. Herkes artık, “Yer Gök Aşk” olmuş. Birde “Çakallar Vadisi” var. Şimdi de gezici tiyatro(cuk)lar var, bir yerlerden geliyorlar. Günümüze ayak uydurmuşlar. Oynadıkları oyunlarında, gerçeklerle alakası yok.

*

Ankara’da kurulmuş bir tiyatro topluluğu var.

“Ankara Orta Oyuncuları Tiyatrosu”

Yönetmenleri, Ünal ÇEKEN.

Kadrosunda; Naz Etcioğlu, Ünal Çeken, İbrahim Erkan, Gizem Aydıngöz, Gamze Köse, Mustafa Kadıoğlu, Hasan Düzcan,  Tuğba Edabali, Gülçin Keleş, Çağdaş Özkaya, Utkı Kır, Kemal Can Yıldırım, Mustafa Sarı, Gökçe Çetin, Ezgi Akat, İpek Camuzoğlu, Ramazan Yarar, Mehmet Çağlar Erkol, Nazif Tamer Demirbağ, Orhan Bozkurt, Mehmet Kaan Erkal, Lami Mehmet Özdemir, Türker Körük, Berkay Eşme ve Cankut Polat isimli çok kişinin tanımadığı oyuncular var.(Bende tanımıyorum. Yeni tanıdım.)

Bu oyunda; Gamze Köse, Irazca Ana rolünde, Ünal Çeken Gara bayram, Emre Yıldırım köy bekçisi ve de Hasan Düzcan Hacali rolünde dikkatimi çekti. Hasan Düzcan ileride çok iyi bir oyuncu olabilir.

“Yılanların Öcü” oyununu Kepez Meydanı’ndaki Anfi Tiyatro’da izledim. Oyun güzeldi. Seyircinin davranışı oyunu ve oyuncuları etkiler. Sanatçıların sinir küpü olmadan, oyunu bitirmeleri büyük başarıdır. Sağımda solunda boşuna çene çalanları, çekirdek yiyenleri görüp duydukça benim bile tepem attı. Sahnede performansını nasıl göstersin sanatçı?

Zor bir işi başardı, tiyatro sanatçıları.

En zor iş ise; Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” gibi bir oyunu sergilemeleriydi.

Bu ülkede bir kesim var ki, Fakir Baykurt’u ve romanlarını sevmezler.

Anadolu’yu gezeceksin. Hasta olmayacaksın. Otobüste uyuyacaksın. Sahneye hazırlanmak için uygun yer bulacaksın. Ne yediğin içtiğin belli olmayacak. Tiyatro zor iş. Turnede olmak, diyar diyar gezmek, kolay değil. Hele hele “Orta Oyuncusu” olmak en zor iş.

Oyundan sonra bir oyuncu bayanın hastalanması, ne kadar zor.

Oyun bitti. Alkışlar… Seyirci gitti. Tek başına, arkadaşlarının yardımıyla kendine gelmeye çalışan bol alkışlı bir sanatçı. (Oyun öncesi, topluluktaki arkadaşların tuvaletlerde duş almaya çalışmaları, kendilerince sorunlarını çözme çalışmaları ise, başka bir sorun.)

Tiyatro sanatçısı olmanın, duygusu ve özverisi çok başka bir şey.

Kepez Meydanı’nın içinde sahne gerisinde, kulis olarak keten bezi ile çevrilmiş bir alanda eşyaları toplamaya çalışan, oyun içinde sahne performansını beğendiğim bir oyuncu, Haceli rolündeki Hasan DÜZCAN ile tanıştım. Ter içinde, kulisteki eşyaları toplamaktaydı.

Hasan, ”ben amatör oyuncuyum” dedi bana.

“Amatör ruhla çalışanlar profesyonel olurmuş Hasan.”

*

Yılanlar.

Yılanların, bir öç alma duygusu yok.

Yılanların, insanlarla bir zoru yok.

Buradaki yılanlar, insanlar arasında oynanan kirli oyunda bir sembol.

Asıl yılanlar, insanların ta kendisi.

Bazı insanlar, insan görünümlü yılanlar gibi.

Ne zaman sokacakları belli değil.

Güzel yüzleriyle, tatlı dilleriyle dolaşıyorlar aramızda.

Köylerde, kasabalarda, şehirlerde…

Yılanlar çok.

Tanımak gerekiyor.

“İnsan korktu mu, sopayı yılan gibi görürmüş.”

Korkakların kirli oyunları olurmuş.

Fakir Baykurt, bu kirli oyunu küçücük bir Anadolu köyünde görmüş.

Yılanların Öcü filmine bütün Dünya sahne olmuş.

Oyun sürekli oynanmakta.

Anlayan var mı?

Yılanlar bile…

 

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..