Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '07

 
Kategori
Yılbaşı
 

Yılbaşında insanlığın son durumları (1)

Yılbaşında insanlığın son durumları (1)
 

(Bölüm 1)

Yıllar geçip gidiyor, gündemde küçük değişiklikler var: Zalimler savaşına devam... Kurban Bayramı Noel'le aynı zamanda kutlandı ama Saddam yine de asıldı. Demirel'le birlikte Türk siyaset tarihine Türkiye'nin 'Hacivat-Karagözü'nü oynayanlardan biri olarak geçen duyarlı devlet adamı, şair Bülent Ecevit vefat etti. Memleketini, Ermeni sorununda çamurun içinde yalnız bırakan bir Türk yazarı Nobel ödülü aldı. AB'nin Türk milletini 'belki bir gün' kabulenebileceği yutturmacaları devam ediyor... Gerçek dostum, babam, kansere ve insanların ihanetlerine yenik düştü ve aramızdan ayrıldı. İhanet edenlerin hepsi de Nobel ve ayrıca Oscar ödülüne aday... Türkiye'deki o kafa, yine 'çalışmadan nasıl zengin olurum'un peşinde. Bu ince farklara rağmen, 2004'den 2005'e girerken, dünyanın içinde yaşadığı gerçeklerle şimdiki gerçeklerin aynı olduğunu görerek, 2007 yeni yılına özel, bir şey yazmak benim de içimden gelmedi. Belki, bu yıl biraz karamsar görünüyor olabilirim; ama duyarlı insanların yüzündeki gülümsemede hiç acılar olmaz mı? Yine de, herşeye rağmen, insanlığa hala ümidim var... Ümitsiz yaşanır mı?

2004 YILINI GERİDE BIRAKTIK, YA İNSANLIĞI?

Ömrümüzden bir yıl ve bir yaş daha, avuçlarımızın içindeki kum taneleri gibi kayıp giderken, dünyanın her ülkesi, yeni yılın gelişini farklı ruh hali ve şartlarda karşıladı. New York’da 750.000 kişi yeni yılı coşkuyla kutlarken, Güney Asya’da 26 Aralık’ta tsunami felaketinde 150.000 den fazla insan hayatını kaybetti ve milyonlarcası da açlık, sefalet ve salgın hastalıkla ölümüne bir savaşa girmiş halde, Demokles’in kılıcı başlarının üzerinde beklerken, hayatlarını kaybeden yakınlarının acılarıyla yeni yıla girdiler.

Zenginler, (felaketin olduğu yerde tatile gidenler dışında) her ülkede eğlendi; çeşitli yollardan haklı ya da haksız olarak kazandıkları paraları yediler, yoksullar da zenginleri eğlendirmek için yırtınırken üç kuruşa talim ettiler; yeni yıla ailelerinden ayrı girdiler ve hayatlarını, bir türlü çıkmayan piyangonun büyük ikramiyesine (Yanlışlıkla Erzurum’da dokuz çocuklu Ahmet Bayram’a çıktı belki size de çıkabilir!) olan ümide endekslediler. Zaten zenginlerin eğlendiği bir şölende yoksulun ödülü, zenginin sıyırmağa tenezzül etmediği ve köpeği yesin diye masanın altına attığı pirzolanın kemiğini köpekten önce tırtıklamaktır. Bilimadamlarına göre zenginle yoksul arasındaki fark, sadece yaşamdan alınan zevk ya da yaşanan ağır şartlar değil. Bir de ‘sismik fark’ var; yani,zengin ülkelerin insanları meydana gelen deprem ve su baskını gibi doğal afetlere karşı ayakta durabilmeyi sağlayacak yöntemler geliştirip dayanıklı yapılar inşa ederken, yoksul ülkelerin garibanları kargacık burgacık, altyapısı yetersiz şekilde, ilkel yöntemlerle yapılmış bina ya da barakaların içinde, doğanın gazabına teslim olmayı alın yazısı olarak kabul etmiş halde bekleyerek, yüzyıllık geri kalmışlığın faturasını ödüyorlar. Felaketlerin getirdiği sefillik sadece yoksullar içindir, zenginler için değil.

Kendisinden başkasına değer vermeyen, eğlence ve rahatlıktan baska hiç bir şeyden doyum bulamayan insanların çoğunlukta olduğu bir toplum düzeninde, New York Şehri, Amerika’daki diğer büyük şehirleri de sollayarak Noel ve yılbaşı tatilinde eğlence ve lüksün gözde yeri olma şerefine ulaştı. Aslında, bu arada, Amerikalılar, olay karşısındaki duyarsızlıklarıyla dünyadan ne kadar kopuk bir toplumsal ruh içinde yaşadığklarını gösterdiler. Dünyanın her tarafından gelen ve çeşitli inanç sistemlerini paylaşan insanlar tarafından kurulan ABD, son yüzyılda, hayatın amacının, sadece ondan alınan zevkle ve doyumla doğru orantılı olduğuna inanıncını felsefe edinen bir rüyanın utopik ülkesi oldu.

New York başta olmak üzere Amerika’nın pek çok şehrindeki eğlencelerde sular seller gibi paralar aktı. New York Şehri’nin Times Meydanı’nda, aralarında dokuz –on saat ayakta bekleyenlerin de olduğu, Amerika ve dünyanın diğer ülkelerinden yaklaşık 750,000 kişi, 2005 yılının gelişini müjdeleyen o yüzyıllık ışık küresinin inişini saat 12’yi gösterirken izlemek, 2004’ün son dakikalarını geriye doğru saymanın zevkini yaşamak ve geceyi New York’a has bir Noel havasında daha da unutulmazlaştırmak için biraraya geldi. Havanın diğer yıllara oranla çok daha ılık olması, katılanların sayısının artmasında başlıca etkendi. Yani herşey çok güzeldi. Great! (Harika) Wonderful! (Mükemmel)... Konuklar arasında hükümetinin savaş politikasına karşı gösterdiği insancıl yaklaşımları ve karşı tavırlarıyla, Demokratların da saygısını kazanan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ve New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg’in olduğu gecede halk, meydana alkollü içecek getirmeden de, canlı müzik eşliğinde çılgınlar gibi eğlendi. Yeni yıla girdiğimiz o anda, müthiş sevinç çığlıkları koptu, insanlar birbirlerine sarıldı. Bu arada, bu eğlenceden hemen önce, Güney Asya ülkelerinde tsunami felaketi nedeniyle ölen insanlar için de formalite gereği bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. En azından meydandaki herkesten ‘tsunami kurbanları’ için bağış olarak 1’er dolar toplanıp orada acil bir ‘New York Yılbaşı Tsunami Kurbanları Yardım Fonu’ oluşturulabilirdi. Oradaki birliktelik, sıradan bir yılbaşı kutlamaktan daha önemli bir anlam taşıyabilirdi. Ama herşeyde olduğu gibi bu konuda da düşkırıklığı yarattılar...

Alp İçöz

(Devam edecek...)

 
Toplam blog
: 52
: 1767
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

"İnsan, aslinda gönül gözüyle görmeli dünyayı. Herşey, o iç dünyanin merkez olduğu kişiliğine şek..