Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Yıldız Kenter ve çocukluğu

Yıldız Kenter ve çocukluğu
 

Devlet tiyatrolarının perdelerini açmasıyla beraber, aklıma ilk gelen isim olur Yıldız Kenter. Hayranlıkla izlerim onu sahnede ya da televizyonda. Hani o çok özenip baktığımız hayatlar vardır ya, neler gizler içinde, ne yaşanmışlıkları, ne pişmanlıkları vardır oysa.

Yıldız Kenter sürekli ekranlardan ve fotoğraflardan güler yüzüyle aklımdadır. Eğlenceli, neşeli ve keyif veren bir yanı var gibi gelir bana. Başından geçenlere ve yaşadıklarına okuyarak da olsa tanık olunca insan anlıyor ki, mutlu hayat yok! Sadece mutlu insan var.

Yıldız Kenter Ahmet Naci Bey ile Olga Cynthia’nın kızı. Ahmet Naci Bey Rönesans prensi gibi yetiştirilmiş bir adam. Ailesi, varlıklı ve aristokrat. Dedesi Bağdat kadısı, babası Galip Bey, Ayan azası. Çamlıca'da bembeyaz saçaklı, işlemeli tavanlı muhteşem bir köşkte yaşıyor. Ve ailesi bu genç adamı, iyi bir tahsil alsın diye İskoçya'ya Glasgow'a yolluyor.

Olga Cynthia Londra'da bir resepsiyonda tesadüfen Ahmet Naci Bey'in yanında oturan çok güzel bir İngiliz kadın. Yanındaki genç adama bakıyor ve gülümsüyor. Belli etmemeye çalışmasına rağmen, Ahmet Naci Bey'in dişinin ağrıdığını anlıyor. Anlamamaya olanak yok zaten, yüzü arı sokmuş gibi şişmiş. Olga, dişi apse yapan bu adamı görür görmez aşık oluyor. Adamın da ondan farklı bir yanı yok. Gözlerini Olga’dan alamıyor ve görüşmeye başlıyorlar. Aksi gibi Ahmet Naci Bey’in eğitim süreci tamamlanmış, ülkesine dönüp hariciyeci olarak çalışmaya başlaması gerekiyor.

Olga’ya evlenme teklif ediyor. Olga mutlu, halinden memnun ancak üzülerek bu teklifi geri çeviriyor. Nedeni ise Jack. Olga Cynthia'nın ailesinin, gezginci bir tiyatro kumpanyası var. Annesi, babası da oyuncu. Babası ölünce, annesi bir başka adamla Avustralya'ya kaçıyor. Olga'yı da anneannesine bırakıyor. Anneanne de 16 yaşındaki bu kızla nasıl başa çıkacağını bilemiyor. İyisi mi onu evlendireyim diyor. Kader bu ya, harbe giden koca dönmüyor ve geride 16 yaşında hamile bir genç dul bırakıyor. Jack, Olga'nın minik oğlu...

Ahmet Naci Bey aşkının arkasında durarak Olga ve oğlu Jack ile beraber Türkiye’ye dönüyor. Aşkından ve duygularından emin, hiçbir engeli kabul etmeden Olga ile evleniyor.

Bu aşk öyküsü, o yılların Türkiye'sinde pekte hoş karşılanmıyor.


İşgal yılları. Ruslar, İngilizler, Yunanlılar, İtalyanlar ülkeyi bölmeye çalışıyorlar. Zor ve karışık zamanlar. Herkesin herkese şüpheyle baktığı yıllar. İngiliz anne,İstanbul'un güzelliği karşısında büyüleniyor. O Boğaz'a bakmaya kıyamıyor. Savaş da neymiş, o dünyanın en mutlu kadını, sevdiği adamın peşine takılıp gelmiş. Onun için müthiş bir macera. Faytona binip Çamlıca'ya Ahmet Naci Bey’in ailesinin yaşadığı köşke geliyorlar. Dantela gibi saçakları olan beyaz bir köşk. İşte kabus, o köşkte başlıyor...

Aile İngiliz gelini istemiyor. Yıldız Kenter’in doğan ağabeyini bile kabullenemiyorlar. Olga zor zamanlar yaşıyor ancak yinede verdiği karardan pişman olmuyor. Müslüman olup Nadide adını alıyor ve kara çarşafa giriyor. Ahmet Naci Bey ise hayalini kurduğu mesleğini icra edemez duruma geliyor. O sene “hariciyecilerin eşi yabancı olamaz” kanunu çıkıyor. Eşinden vazgeçmenin adını anmadan mesleğinden vazgeçiyor. Ve fakirlik günleri başlıyor.

Ailenin en son doğan çocuğu Yıldız Kenter. Röportajlarında dün gibi aklında çocukluğu; “En son ben doğmuşum Çamlıca'daki köşkte. Ama bütün eşyalar zaten satılmış. Beni saracak bez yok, çarşaflar yırtılıyor filan. Sonra köşk de satıldı. Ben kendimi bildim bileli fakirdik. Ama ne yoksulluk. Gözümü kapatıp geçmişi düşününce, hep aynı kare geliyor gözümün önüne, bir evden bir başka eve taşınıyoruz, daha ucuz diye. Bir araba tutulur, İngiliz anne öne sürücünün yanına oturur, arkaya da, soba boruları, tel dolaplar filan, tıngır mıngır yeni eve gideriz. Ankara'da ve İstanbul'da hep fakir semtlerde yaşadık” cümleleriyle anlatıyor.

Nasıl bir aileydi sizin ki sorusuna ise; “İngiliz gavur ana, her daim sarhoş bir baba... Ama sevgi dolu bir aile. Fakirdik ama mutluyduk. Babam, içmediği zamanlarda inanılmaz iyi bir insandı. Müthiş bir centilmen. Evimiz dağınıktı, annem tertiple düzenle pek ilgilenmezdi. Zaten bütün bu sefaletimize rağmen, evde hep bir yardımcı vardı, nereden nasıl bulunurdu, onlara para ödenir miydi bilmiyorum. Hepsi de bizim evimizde yatarlardı. Ama ev, zaten yol geçen hanı gibiydi. Hastaneden çıkartılmış, 2 çocuklu kadın, sokakta dilenen bir nine, zerzavatçı, Mösyö Dörö diye bir kaçak Fransız, Cok diye İskoç, bir de üstüne sokak kedileri, köpekleri...

Garip bir aileydik. Etraftan tuhaf bakarlardı. Bir gün hiç unutmuyorum, yine kavga ettiler, babam hepimizi evden kovdu. Sarhoştu. Annem de topladı bizi, babamın arkadaşlarından birinin evine gittik. E orada kalacak halimiz yok ya, akşam geri döndük tabii. O da ne! Bütün komşular pencerede, ne oluyor diye bir baktık, babam var olan üç beş parça eşyamızı toplamış, kapının önüne yığmış. Komşular soruyor, ne oluyor diye. Evde badana var da diyoruz, babamızı korumaya çalışıyoruz. Bu arada baba aç kapıyı diyoruz, açmıyor. Bulaşık kapları, domatesler ve tuzluklarla birlikte biz de bekliyoruz, kapının önünde....

Bütün bunlar onu nasıl etkiledi?

“O kadar doğal geliyordu ki. Bizim ailede olur. Nasıl olsa, babamın sarhoşluğu geçer, kapıyı açar. Babam alkolik diye hiç utanmadım. Tuhaf bir şekilde normal kabullendim. Sarhoş-marhoş babamızdı, başımızın üzerinde yeri vardı” diyerek cevap veriyor.

Onlar dört kardeş. Zaman içerisinde babasını ve annesini kaybetmiş Yıldız Kenter. Üvey Ağabeyi Jack’ de hayatta değil. Yaşlandıkça annesine daha çok benzediğini ifade ediyor. Artık eskiye göre daha çok eşyası olduğunu, Olga gibi biriktirmeye hevesli olduğundan bahsediyor. Kendiside sevgi dolu bir anne. Gençlik yıllarında tiyatrocu olmasını istemeyen babasına rağmen bugünün çok değerli ve yetenekli bir oyuncusu.

Hani şimdi çocukların okumalarında birçok etkeni “psikolojisi bozuluyor” diye değerlendiriyorlar ya, her şey insanın içinde bitiyor. Okumaya hevesi olan her koşulda eğitime öncelik veriyor. Yıldız Kenter ideallerinin peşinden giden, hayatın hiçbir olumsuz koşuluna yenilmeyen, örnek bir isim.

 
Toplam blog
: 670
: 1923
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

İstanbul doğumlu. Kuantum Yaşam Koçu. EFT, NLP, ETKİLİ İLETİŞİM, BEDEN DİLİ gibi bir çok konuda e..