Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '17

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Yıldızlar geçidi

Yıldızlar geçidi
 

“1886 yılında, Londra’nın kavurucu sıcağında, William Gladstone İngiliz İmparatorluğu Başbakanlığı için Benjamin Disraeli’ye karşı yarışıyordu. Viktoria devrinden bahsettiğimizi düşünürsek, kim kazanırsa kazansın, dünyanın yarısına hükmedecekti. Seçimden önceki son haftada bu beylerin her ikisi de tesadüfen aynı genç hanımla akşam yemeği yemişlerdi. Doğal olarak, basın genç hanıma, birbirine rakip bu iki kişinin üzerinde nasıl bir etki bıraktıklarını soruyordu.

“Bay Gladstone ile yemek yedikten sonra onun İngiltere’deki en zeki insan olduğunu düşündüm. Ama Bay Disraeli ile yemek yedikten sonra benim İngiltere’deki en zeki insan olduğumu düşündüm” demişti.

Seçimi kimin kazandığını tahmin edin!”[1]

Belki kendi gündelik yaşamında dünyayı yönetecek seçimlere katılmıyorsun, ama kendi sahnenin seçimlerindeki en önemli ve aslında tek adayı sensin.

Sahne senin. Seç. Bugün hangi yıldızlar yer alacak?

Belki tek başına sen, belki de etrafındakilerle birlikte bir yıldızlar geçidi olacak?

Koçluğun en önemli temellerindendir takdir etmek. Sözcüklerle olmayabilir her zaman. Gülümseyen bir çift gözle, içten bir sarılmayla, ufak bir dokunuşla birden göz kırpıverir bir süredir orada durup duran yıldızlar.

Ve birden karşındaki, senin sahnende pırıl pırıl parlayan bir yıldıza dönüşüverir.

Sende ve herkeste, her şeyde takdir edilecek bir şeyler vardır.

Bazen görmezsin, bazen gördüğün halde üzerinde durmazsın. Kendinde. Yani çevrendeki her şeyde.

Sırf yıldız olabilmek için” var olmak”, bıçağın öteki keskin ucudur. Kendi ışığını başkalarının değerleriyle parlatmaya çalışırsın. O değerler yok olunca bir gün, aniden, yıldız gibi kayarsın.

Bir de görmediğin halde söylemek: samimiyetsizliktir. Voltajı düşüktür ışığının.

Hissedilir. Belki gözle görülmez cızırtılar ama görüntüye de sese de bedene de akseder.

İşe yaramaz.

Eğer gerçekten hissediyorsan, bugünkü şovunu ilan et sahnende:

İşe giderken elinde süpürgesiyle her gün gördüğün ve artık gözlerini senden kaçıran o çöpçüye öyle bir “kolay gelsin” de ki, kendinin o an “en değerli” olduğunu fark etsin.

Yıllardır her sabah saatlerce köşesinde dikilen o simitçiye öyle bir selam ver ki, üç kuruşluk simitleri elmasmış gibi hissettirsin.

Okuldan evine dönen kızını, öyle bir bastır ki göğsüne, düşük notları uçuşsun havada, arkalarında yıldız tozlarını bırakarak…

Kafede yanına oturan kediye yumuşacık dokunuşlarınla göster şefkatini. Minnetini mırıl mırıl göstersin.

Eşinin sabah bin bir zorlukla yatıştırdığı saçlarına şöyle bir bak ve –belki de ilk kez- ona ne kadar yakıştığını söyle, her gün seninle uyandığına şükretsin.

Bundan böyle her gün bir Yıldızlar Geçidi koy sahneye. Üzerine as şovunun afişini. Bedenine öyle bir otursun ki, önünden geçenler, davetini üzerlerinde hissetsin. Yer kalmasın salonda.

Ve önce kendini parlatarak başla işe.

Döndür spotları kendine ve bu sabah nasıl yenilenerek kalktığını hisset.

Vücudunun güne, senin gününe nasıl hazırlandığını takdir et.

Kalbinin yeni şeyler hissetmek için nasıl çarptığını, zihninin yepyeni çözümlere nasıl çalıştığını gözlemle.

Nefesini derin derin alırken seni yeni günün getirdiklerine nasıl açtığını, verirken de seni geçmişte olanları bırakmaya nasıl hazırladığını fark et.

Kendini takdirle başla.

Bugün aynanın karşısında kendine dünden biraz daha fazla bak.

Işığının nasıl parladığını seyret.

 

Ve Seçimi Kim Kazanacak Tahmin Et.

 

Zeynep BALABAN



[1] Karizma Miti, Okuyan Us Yayınları, 2013

 
Toplam blog
: 8
: 149
Kayıt tarihi
: 22.11.16
 
 

1976 İzmir doğumluyum. GSÜ Reklam/Halkla İlişkiler Blm.nden mezun olduktan sonra Sorbonne Üniv. S..