Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '11

 
Kategori
Öykü
 

Yıldızlar ve saklı yanılsamaları

Yıldızlar ve saklı yanılsamaları
 

"Cansu, tatlım neden ağlıyorsun?"


"Karmakarışık durumdayım İpek. Vaktin var mı, öğlen buluşalım mı? Seninle paylaşmazsam çıldıracağım."

"Hay Allah!! Merak ettim şimdi. Tamam Cansu'cum, yarım saat sonra Mercy'de olurum."

İpek çocukluk arkadaşıydı. Çok iyi anlaşırlardı. İtalyan Lisesi'nde de birlikte okumuşlardı; ama üniversiteyi İpek İtalya'da okurken, o Türkiye'de kalmıştı. Birbirlerinden uzaklaştıkları o dönemde hayatlarına giren erkekleri pek konuşamamışlardı; ama resimlerini paylaşmışlardı. Yakışıklı İtalyanları bırakıp da Türkiye'ye döneceğine hiç inanmıyordu İpek'in. Ama yanılıyordu. Mezun olur olmaz dönmüştü İpek ve bir dış ticaret firmasında çalışmaya başlamıştı. İşletme okuyan Cansu ise hayalini gerçekleştirmiş, bankacı olmuştu. İş yerleri birbirine çok yakındı. İki arkadaş eski günlerine dönmüşlerdi. Haftada bir iki akşam dışarıda yemek yiyorlar, hafta sonları birlikte geziyorlar ve yaz tatillerinde de dünyanın gitmedikleri bir köşesine kaçıyorlardı. Caner'le de Bali'de tanıştılar. O da yalnızdı ve İpek'ten gözünü alamıyordu. İlk burukluğu, ilk yürek kırıklığını o seyahatte yaşamıştı Cansu. "Bu gece koca oda senin." demişti İpek, muzır bir gülümsemeyle. Sonraki üç gün boyunca da genellikle yalnız kalmıştı.

İpek ve Caner, umarsızca düşen yaprakların yağmurla kucaklaştığı bir sonbahar günü evlendiler. Cansu İpek'in şahidiydi. Hiç olmadığı kadar ağladı o gün. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Yapayalnız kalmıştı, biliyordu. İpek balayından döndükten sonra bir akşam yemeğe çağırdı onu. O eski sıcaklığın yerinde yeller esiyordu. Bu soğukluğun nedeni Caner'di. Cansu'yla nadiren göz temasında bulunuyor, kısa cümleler kuruyordu. Belli ki -eşinin samimi arkadaşı bile olsa- bekar bir insanla bu kadar yakın olunmaması gerektiğine inanıyordu.

Artık evlerine gitmemeye başlamıştı Cansu. Telefonla konuşuyorlardı. İpek'in ağzından "Hadi kızım, evlen artık. Bak evde kalacaksın."dan başka bir söz çıkmıyordu. Bu dileğin arkasında, seninle tekrar yakın olabilmemiz için evlenmen ve ailece görüşmemiz şart anlamı yatıyordu.

"İki haftadır sizi aynı bankta otururken görüyorum. Sevdiğiniz deniz mi, martılar mı yoksa adalar mı?"

"Aslında bir şey görmüyorum. Sadece bakıyorum. Belki martılar da sizin gibi fark etmişlerdir ve merak ediyorlardır beni. Yaşamı burada sorgulamayı seviyorum."

"Ne çıktı sorgu sonucunda?"

"Ömür boyu yalnız kalacağım."

"Benim düşüncemi çalmışsınız." derken gülümsedi adam. Cansu yavaşça başını ona çevirdi. Herhalde ancak kırkındaydı ve masmavi gözleriyle inanılmaz çekici görünüyordu.

Cansu ve Kaya üç ay sonra evlendiler. Buna en çok İpek sevindi. Hatta o somurtuk Caner dahi gülümsüyordu. Kaya ile çok iyi anlaşmışlardı. Bunda en büyük etken, ikisinin de futbol hastası ve Beşiktaşlı olmasıydı. Ya maça gidiyorlar ya da mutlaka birinin evinde toplanıyorlardı. Biranın dozu kaçınca da şarkılar-türküler gırla gidiyordu. Cansu ve İpek, "Ne yapacağız bu sarhoş kartallarla?" diye tatlı bir hayıflanma içine giriyor, mutfakta moda dergilerini karıştırıyorlardı. Aslında İpek günlerdir Caner'in çocuk isteğini konuşmak istiyordu Cansu'yla; ama Kaya'nın tedavi gördüğünü bildiğinden arkadaşını üzmemek için o konuyu açmaya cesaret edemiyordu.

Her zamanki gibi çok kalabalıktı Mercy. Sanki insanlar yemeğe değil de artık nam salmış sütlü Türk kahvesini içmeye geliyordu. İpek önce geldi ve nispeten kuytu bir köşe buldu. Londra'ya son gidişinde keşfettiği Echandia marka çantasını boş koltuğa koydu. Üzerine de DG ceketini. Cansu bu marka merakından nefret ediyordu; ama o bir Terazi kadınıydı ve baştan çıkarıcı edasının arkasında bitmek tükenmek bilmez alışveriş aşkı ve kendine yakışanı giymesi yatıyordu. Otuz beşine yaklaşsa da hâlâ çok güzel bir kadın olduğunun farkındaydı. Erkeklerin bakışlarını üzerinde hissetmekten utanmaz bir keyif alıyordu. Caner de Bali'de bir görüşte vurulmamış mıydı. Pekâlâ Cansu'yu da beğenebilirdi; ama onu seçmişti. Oysa o günlerdeki romantik Caner'le şimdiki futbolkolik arasında koskoca okyanuslar vardı.

"Geciktim İpek'cim, kusura bakma. Çok oldu mu geleli?"

"Yok tatlım, şimdi geldim ben de. Hayrola, gözlerin dolu dolu! Neler oluyor Cansu? E, hadi anlat. Meraktan ölüyorum!"

Cansu gözlerini kaçırıyordu. Allah'tan garson imdadına yetişti. Ortak zevkleri Cajun Salata söylediler. İpek gözünü dahi kırpmadan bakıyordu Cansu'ya.

"Birisi var İpek."

"Nee, kahretsin yaa!! Tahmin etmiştim zaten. Bunu senin gibi bir kadına nasıl yapar? Nefret ediyorum Kaya'dan."

İpek'in bu tepkisine bir anlam verememişti Cansu. Kaya gibi yakışıklı bir erkeği rahat bırakmayacaklarını söyleyip dururdu. Birkaç kez Kaya'ya mânâlı bakışını da yakalamıştı gerçi; ama kötü bir anlam yüklememişti. Belki o da kocasından hoşlanıyordu ve o nedenle bu kadar tepkiliydi.

"Kaya değil İpek. Benim hayatımda biri var."

İpek ağzındaki lokmayı yutamadı. Gözlerini Cansu'dan ayıramıyordu. Konuşamıyordu da. Suyundan irice bir yudum aldı, konuşmaya niyetlendi.

"Na nasıl yani? Sen ne diyorsun Cansu! Kaya gibi bir kocan varken, onu aldattığını mı söylüyorsun bana? Sen kafayı mı sıyırdın? Kim bu adam, nasıl bir adamı Kaya'ya tercih ettin, çok merak ediyorum."

"İstersen tabağını bitir de anlatmaya öyle devam edeyim. Çünkü duyduklarından sonra yemeğe devam edebileceğini sanmıyorum."

"Delirtme beni Cansu. Anlat çabuk."

"İsmi Demir. Bir factoring şirketinin genel müdürü. Benden on beş yaş büyük, evli ve yirmi yaşında bir kızı var."

"Sana söyleyecek tek kelimem bile yok Cansu. Aptalsın sen. Hem de en âlâsından. Kendine çıtır bir jigolo bulsan anlamaya çalışacağım da koskoca adamla ne işin var? Üstelik evli. Kızı öğrense ne der! Ya eşi?"

"Kaya'yı ne kadar tanıyorsun İpek? Sana göre: Uzun boylu, yapılı, iyi eğitimli-kariyerli, masmavi gözlü ve çok yakışıklı bir adam ve ben dünyanın en şanslı kadınıyım, değil mi? En son ne zaman seviştiğimizi sorsana bana? Beni en son ne zaman arzuladığını, sevdiğini söylediğini; çiçek aldığını, birlikte romantik bir yemek yediğimizi!! Hadi sor. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil. O yakışıklı kocam beni arzulamıyor bile. Belki de bir sevgilisi vardır; ama inan araştırmakla uğraşamayacağım. Değmez çünkü."

"Canım benim. Ne kadar üzüldüm. Ama çocuk istiyordunuz hani ve Kaya da tedavi oluyordu!"

"Kırk yılda bir benimle olmayı lütfediyor beyefendi. Ama prezervatifi ondan önce giriyor yatağa! Ne çocuğundan bahsediyorsun sen."

"Bak şu işe ya!! Kim bilir benimki ne haltlar yiyordur! Nefret ediyorum erkeklerden. Topunun Allah belasını versin. Hepsi aynı. Eski günlerimizi ne kadar özlüyorum canım. Hadi, Demir'i anlat biraz bana."

"Peki. Bir gün hızlı adımlarla bankadan içeri girdi ve yüksek meblağlı bir hesap açtırdı. Oysa şirketi bizden oldukça uzaktı ve bizimle çalışma isteğine bir anlam verememiştim. Ama ne yalan söyleyeyim, karşımdaki güçlü duruşundan, konuşmasından çok etkilenmiştim. Sonra sık sık aramaya, parasını farklı şekillerde değerlendirmeye başladı. Bakışlarındaki, sesinin tonundaki başkalaşımı fark ediyordum. Bir süre ondan uzak durmaya çalıştım ve başka arkadaşlarıma yönlendirdim; ama olmadı işte. Kapıldım gittim. Harika bir erkek o. Son derece aktif, sportmen ve gerçek bir centilmen. Yaşını hiç göstermiyor. O ses tonuna, uzun parmaklı ellerine, bana bakışına, dokunuşuna, beni sevişine bayılıyorum. Kadın olmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu onunla anladım. Eşiyle uzun süredir problemleri varmış. Karısı alkol bağımlısı; ama bunu tetikleyen kötü bir olay geçmiş başlarından ve kadın bir daha toparlanamamış. İki sene önce kızının kendinden büyük bir erkekle sonu kötü biten bir ilişkisi olmuş. Kızlarını vazgeçirebilmek için aylarca uğraşmışlar. Adam kızı hayâl dünyasında gezdirerek birlikte olmuş ve sonra da terk etmiş. Kız ağlayıp zırlayınca da darp etmiş. Demir araştırmış ve adamın evli olduğunu öğrenmiş; ama daha da üzülmesin diye kızına bir şey söylememiş. Kızı o günden beri psikolojik tedavi görüyormuş ve zaman zaman da hastaneye yatıyormuş. Kızına aşırı düşkün olan annesi de bu olaydan çok etkilenmiş ve teselliyi içkide aramaya başlamış."

"Ne kötü bir hikaye yaa! Kadın şimdi bir de seni duysa, köprüden atar kendini valla! Kız da hastaneden çıkamaz herhalde. Dur bir dakika ya, lafı nereye getirmeye çalışıyorsun sen?"

"Demir boşanacak İpek. Bana evlenme teklif etti. O'nu çok seviyorum. Daha otuz beş yaşımdayım ve hayatımın sönen renkleri onunla yeniden ışıldamaya başladı. Kaya ile hiç mutlu değilim. Demir de evinde mutsuz bir erkek. Mutlu olmak için neden hayatımızda yeni bir sayfa açılmasın ki."

"Off Cansu!! Neler anlattın bana yaa! Öğle tatilinde konuşulacak konu muydu bu? Hadi ara bankanı, ben de bizimkileri arayayım. Birkaç saat gecikeceğimizi söyleyelim. Birer kadeh de şarap söylüyorum ben. Senin yüzünden kovulacağız kızım."

Cansu Demir'le çok mutluydu. Oysa ondaki uzaklaşışın Kaya farkında bile değildi. Varsa yoksa futbolu ve işiydi. Ellerinden kayan Cansu'yu görmüyordu ya da görmek istemiyordu. Caner'in iş seyahatinde olduğu zamanlarda Cansu, İpek'te kalacağım bahanesiyle geceyi Demir'le geçiriyordu. İpek de bu durumu biliyor, idare ediyordu. Cansu en değerli dostuydu ve onun yanında olmalıydı. Demir öyle müşfik, öyle sevgi dolu bir erkekti ki onu neden daha önce tanımadığına üzülüyordu Cansu. Çok mutluydu. Gözleri ışıldayan arkadaşını gördükçe İpek de mutlu oluyor, içindeki şeytan, acaba ben de Caner'i şutlayıp Kaya'ya mı yazılsam diyordu!

Cansu ve Kaya tek celsede boşandılar. Sadece İpek vardı duruşmada. "Bunu neden yaptığını hâlâ anlayabilmiş değilim." dedi Kaya ayrılırken. Gözleri kıpkırmızıydı. Belki de bütün gece ağlamıştı. Acı bir tebessümü tamamlayan tokalaşmayla ayrıldı adliyeden Cansu. Evden giden Kaya olmuştu. Beşiktaş maçlarının değişmez locası olan kanepe artık onundu ve boylu boyunca uzandı. Bağıra bağıra ağladı önce. Sonra gözlerini sildi. Demir'i arayıp müjdeyi vermeliydi. O'nun boşanması biraz daha yumuşak geçişle olacaktı. Kızına ikinci bir darbe vurmak istemiyordu. Cansu anlayış göstermesi gerektiğini biliyordu. Çünkü çocuklarının ablası olacaktı.

Demir'i aradı. Telefonu açılmıyordu. Bitmek, tükenmek bilmez toplantılarından birinde olduğundan emindi. SMS gönderdi.

"Bitti. Artık sadece seninim aşkım."

Bu evde kurtulacağı iki şey daha kalmıştı. Yatağı ve Kaya'nın üzerine tünediği lanet olasıca kanepe. Demir'le yenilerini alırlardı. Artık bu evin erkeği Demir'di ve onun zevkleri de önemliydi. O an aklına gelen bir şey gülümsemesine neden oldu. Şu anda yine bekâr bir kadındı ve Caner yine araya mesafe koyacaktı. Demir asla Kaya gibi cıvık ve futbol delisi bir adam değildi ve Caner'le anlaşamayacakları da kesindi. İçinde futbol-bira-fıstık olmayan bir evi olacağına sevindi.

Kanepede uyuyakaldı. Uyandığında saat üçe geliyordu. Demir aramış olabilir miydi, duymayacak kadar mı derin uyumuştu! Telefonuna baktı hemen. Ne arama vardı ne de sms. Tekrar aradı Demir'i. Telefon açılmıyordu. Meraklanmaya başladı, sekreterini aradı.

"Cansu Hn, Demir Bey bu sabah acilen Ankara'ya gitti. Gün boyu toplantıları olacak. O nedenle telefonuna bakamıyor olabilir. Yalnız, size verilmek üzere bir zarf bıraktı. İşte mi, evde misiniz; bir arkadaşımla ulaştırayım size."

Evdeyim dedi. Demir'in ne yazdığını da çok merak etti. Çok romantik bir erkekti. Gönderdiği çiçeklere eklediği kartları hatırladı. Gülümsedi. Nasıl olsa az sonra görecekti. Sadece yatağı değil, yatak odasını tamamen değiştirmeye karar verdi. Kaya'nın kokusu bile kalmamalıydı evde. Fonda Janet Jackson, That's the way love goes ile ona düşüncelerinde destek oluyordu.

Zil çaldı. Koşar adımlarla kapıya gitti, açtı.

"Cansu, iyi misin, n'oldu, neyin var?" diyerek, telaşla içeri girdi Kaya!"

"Kahretsin ya, kurtulamayacak mıyım senden, ne işin var evimde? Biz boşandık Kaya, anladın mı? Öyle her aklına estiğinde gelemezsin buraya!"

"Anlamadım bir şey! Dur kızma hemen. Ben eşinizin komşusuyum. Kendisi biraz rahatsızlandı, sizin derhal eve gelmenizi istiyor diyen bir adam aradı beni. Ben de koşup geldim."

"Nasıl yani yaa!! Bu ne saçmalık, ne uyduruyorsun sen?"

Tekrar çalan zille kapıya döndüler. Bana bırak dedi Cansu, gelenin kim olduğunu bilerek.

Elindeki küçük beyaz zarfı uzattı kapıdaki adam ve iyi günler dileyerek uzaklaştı. Artık ne kadar iyiyse gün diye düşündü Cansu.

Üzerinde Cansu yazılı zarfı merakla açtı. Kaya'yı umursamadı.

Cansu,

Lütfen mektubumu sesli oku ki karşında merakla sana bakan ahlâksız adam da duysun! Bana ve aileme acıların en büyüğünü çektiren, biricik kızımı mahveden, canım eşimi alkolik eden, beni de insanlıktan çıkaran adam işte şu anda karşında duran uçkur düşkünü kocan Kaya. Pardon, 'eski kocan Kaya' demeliydim. Şimdi diyeceksin ki 'benim suçum neydi?' Haklısın, daha on sekizinde hayata umutla bakan kızım da bana aynı şeyi sormuştu: 'Benim suçum neydi baba?'


İşte şimdi ben de o adiye aynı acıyı yaşattım. Ve bu sayede sen de o ahlâksızdan kurtulmuş oldun. Soracağın bir hesap varsa borçlun karşında duruyor. İki yıldır ilk kez bu gece huzurla uyuyacağım.

Hoşça kal

Demir

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..