Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yıldızlara yakın çocuklar

Yıldızlara yakın çocuklar
 

Rahşan Atar


Hiç kendinizi bile tanıyamadığınız zamanlar oldu mu, benim oldu…

Bir hafta sonu Taksim deyim İstiklale doğru yürürken bir çocuk elini uzattı bana, durdum göz göze geldik, güneşten kararmış tenini minicik kirli parmaklarını gördüm, bir şeyler satmak için yolumu kestiğini düşündüm ama elleri boştu. Sokakların kirliliği bile gizlemiyordu o kocaman kara gözlerini.

Gülümsedim, o da güldü. Işıl ışıldı gözleri… Ben den ne istiyordu sormadım, güzel gözlerine kilitlenip kaldım.

Yapış yapış olmuş saçlarına dokunsam, tel tel ayrılır mıydı acaba. Dokundum saçlarına, küçücük ellerinden tuttum. Onun kirli saçları tel tel ayrılmadı ama benim yüreğim minyonlara bölündü. Milyonlarca karnım aç ‘sinyali’ veren sokak yaşayanlarına…

Birkaç adım yürüdükten sonra biraz da tedirgin etrafıma baktım, simitçi den iki simit aldım oturduk kaldırıma. Yan yan bana baktı, ben başlamadan başlamadı. Mutlu ailelerdeki şenlikli akşam yemekleri gibi, her kez gelmeden başlamayalım…

Hadi başla dedim, etrafına bakındı İstiklalin akıp giden kalabalığına. ‘Sence her kez burada mı dedi’. Söze dökülen ilk kelimeleriydi, sesini duydum cılız, ürkek, utangaç sesini… O an sımsıkı sarılmak geldi içim den ama daha da utandırmamak için yapmadım, kirli yanağından öptüm.

Her kez burada çocuk dedim, biz buradayız’...

Onlar sokak çocukları, onlar kendi aydınlıklarımız da baksak da görmeye korktuğumuz, bir toplumun yüzleşmeye bile cesaret edemediği senin, benim, onun, kısacası her birimizin karanlıkta kalan yüzlerimiz. Gün için de sokaklara çıktığımız da potansiyel suçlu ilan ettiklerimiz, yanımıza yaklaştıklarında vebalılar gibi hızla yanlarından uzaklaştığımız ya da uzaklaştırmaya çalıştıklarımız. Onlar, bizim yok saymaya çalışsak da ‘eksik’ yanlarımız…

Bir toplumun gelişmişliğimidir yoksa geri kalmışlığımı onları sokaklara iten? Yıllardır nedenleri üzerinde durdu psikologlar, pedagoglar, toplum bilimciler v.s genel olarak nedenlerini hepimiz biliyoruz. Aile içi şiddet, geçim sıkıntısı, parçalanmış aile olmak, kentleşme ve nüfus artışı. Ama benim karşılaştığım çocuğun durumu bütün bunlardan farklı geldi bana. O ve onun gibi olanlar yani benim ‘yıldızlara yakın çocuklar’ dediklerim. Onlar büyük şehirlerden göremediklerimiz, unuttuğumuz, seslerini duymadığımız çocuklar yani ‘uzaktakiler’. Hep bir ezberimiz vardır genelimiz biliriz, ‘orda bir köy var uzakta o köy bizim köyümüzdür’ tatlı bir melodidir dilimize dolanan ‘gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür’ ama her nedense hiç gitmeyiz bizim olan köyümüze… Onları ancak haber bültenlerin de ya bir suçlu, ya da işlenen bir suçun mağduru olarak görürsek hatırlarız, ya da seçim kampanyaları sürecin de en etkili malzeme…

Yer Tunceli’nin en ücra kalmış köylerinden biri, yerel seçimlere çok az kalmış, sabahın erken saatlerin de koca bir tır belirdi Kader ananın derme çatma evinin önünde, uzunca karla kaplanmış yolundan. Kader ana bakıyor, soğuktan buz kesmiş elinin biri başında anlamaya çalışıyor… Çok geçmeden duruyor yanında, içinden görevli iniyor…

Görevli: Günaydın teyze

Kader Ana: Günün Aydın ola oğul, hayırdır inşallah

Görevli: Hayır teyzem hayır. Bak biz sana geldik, kömür erzak yakacak getirdik.

Kader Ana: Niye ki oğul?

Görevli: Niye si var mı teyzem. Hükümet unutmadı sizi hem bak dahası da var beyaz eşya da getirdik.

Kader Ana: O ne ki oğul?

Görevli: Bulaşık makinesi teyzem.

Kader Ana: Ne işe yarayacak?

Görevli: Artık elin sıcak sudan soğuk suya değmeyecek, sen değil bu makine yıkayacak bulaşıklarını.

Kader Ana: İyi de bu evde sular akmaz ki oğul, bak şu karşıdaki geldiğin karlı yolun sonunda çeşme var, ben her sabah erkenden o yoldan gider su taşırım evime, bu senin getirdiğin alet taşıma su ile çalışır mı?

Görevli: Bize götür dağıt dediler, getirdik. Senin kimin kimsen yok mu?

Kader Ana: Var oğul, bak şu gördüğün kara oğlan benim torunum bir o var bir de ben. Anacığı onu doğururken öldü, karın kapattığı yoldan hastaneye varamadık. Hastane çok uzak kalır bizim köye her kış kapanır yollar, boyumuzu aşar metrelerce kar.

Görevli: Oğluna ne oldu o nerede ki teyzem.

Kader Ana: Oğlum Zonguldak da madenci, her yıl ya bir ya iki kere gelir buraya ölümle yaşam arasın da alnının ‘ak karasıyla’ geçim savaşın da, Allaha emanet oğul…

Benim varım yoğum torunumdur bir gün daha fazla yaşamak için dua edersem sadece onun için.

Görevli: Üzüldüm başın sağ olsun, Allah sizlere ömür versin teyzem.

Kader Ana: Üzülme oğul, zahmet etmişsin al götür getirdiğin o eşyaları da, bizimki kader oğul ‘KADER’…

İşte Taksim de karşılaştığım ışıl ışıl gözleriyle bana bakan çocuğun hikayesi bu, böyle bir diyalogla başlamış. Küçücük yüreğinde koskocaman umutlarıyla düşmüş yola, büyük kentler de büyük adam olurum diye. Yalnızca onun için bir gün daha yaşamayı dileyen babaannesinin dileği onun da dileği olmuş, bir gün daha yaşayacaksa onu daha rahat yaşatabilmek umuduyla. Yolları kardan kapanmayan, karlı yolları ulaşımsızlıktan insan öldürmeyen, okulları, hastaneleri yakın olan, çeşmelerinden suyu şırıl şırıl her daim akan taşı toprağı altın İstanbul’ a…

Hayata benim penceremden bakın demiyorum sizlere, hatta hiç bir önemi yok aynı görüşte olup olmamamızın…

Ve diyorum ki nereden bakarsanız bakın ‘orda bir köy var uzakta o köy bizim köyümüz dür, gitmesek, kalmasak da ‘yıldızlara yakın’ olmanız dileğiyle…

Büyük kentlerden ücra köylere uzak kalmadığımız, umut dolu aydınlık yarınlara sevgiyle kalın…

Rahşan Atar

23/08/2010

 
Toplam blog
: 25
: 598
Kayıt tarihi
: 18.08.10
 
 

Resim yapıyorum... Ustası değilim bu işin... Ama en iyi kendimi resmederim... Bembeyaz boş bir tu..