Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '10

 
Kategori
Anılar
 

Yıldönümü

Yıldönümü
 

resim alıntıdır. "Benimle yaşadığın her gün için sana çok teşekkür ederim…"


Tam on bir sene evvel bugün tanıştık. Onu gördüğüm ilk anda çarpıldım demeyeceğim çünkü öyle olmadı. Çok güzel değil, çekici hiç değil. Öyle incecik, manken kalıplarında da değil. Bildiğin normal kız işte. Hafif balıketinde, uzun saçları beline kadar. Toparlak yüzlü, beyaz tenli. Bildiğin bir kız işte. Haa, boyu da fazla uzun değil. Standart ölçülerde ama benimle hemen hemen aynı. Eskiden daha uzun olsaydım diye heves ederdim ama onu tanıyınca bu heves uçup gitti. Birbirimizi öyle tamamlıyorduk ki… Boy posmuş, güzellikmiş, zayıfmış, şişmanmış… Hiç ama hiç anlamı kalmadı. Öyle doğaldı ki, sanki yıllardır tanıyordum onu. Öyle sıcaktı ki, ilk andan itibaren hiç ayrılmak istemedim yanından. Ve öyle tatlıydı ki… Gül reçeli gibi… Sakızlı muhallebi gibi. Çok tatlı…

Tanıştığımız günün anısına özel bir yere götürmek istiyorum bugün. Soruyorum arkadaşlara hemen. Falanca alışveriş merkezinde Mezura restaurant. Gidin, pişman olmazsınız diyor birisi. Özellikle soslu makarnaları süper diyor öbürü. Bir krem karameli var kesinlikle yemelisin tavsiyeleri arasında arayıp yer ayırtıyorum. Benim karıma da böyle bir yer yakışır değil mi?

Önce çiçekçiye uğrayıp en sevdiği beyaz lilyumlardan bir demet yaptırıyorum. Niyetim, öğle saatinde işyerine gidip sürpriz yapmak. Gitmeden evvel telefon edip yerinde olduğunu kesinleştiriyorum. Atlıyorum bir taksiye, yarım saatte yanındayım. Beni görünce hafif bir şaşkınlık yaşıyor. Ardından gözleri ışıl ışıl atılıyor boynuma. Mutluluğun verdiği hazla derin derin çekiyorum nefeslerimi. İşte mutluluk bu olmalı. Heybeme doldurduğum sevginin ağırlığı hiç bu kadar mutlu etmemişti beni.

_On bir yıl önce… Bugün girdin hayatıma. Benimle yaşadığın her gün için sana çok teşekkür ederim… Seni seviyorum Dilek.

Gözleri doluyor, ağladı ağlayacak. Tekrar yumuşacık sarılıyor belime doğru. Saadet içinde elinden tutup kaçırıyorum sevdiğimi.

Restauranttan içeriye girdiğimizde garsonun biri hemen yapışıyor yanımıza. Bize ayrılan yere doğru sürüklüyor. Menüyü elimize tutuşturup, müfettiş edasıyla dikiliyor tepemizde. Sanki not verecek öğretmen gibi, kalemi defteri elinde hazır bekliyor. Kampa girmişiz gibi hissediyorum bir anda. Dilek’te aynı duyguları hissetmiş olacak ki çekingence açıyor menüyü. Garson bey maymun gibi kollarını uzatıp işaret ediyor parmağıyla.

_Hanımefendi… Dana bifteğimiz spesiyallerimizdendir… Mutlaka deneyin…

Tabii, tavsiyelerle geldik ya zaten. Deneyelim bakalım. Siz nasıl uygun bulursanız ifadesiyle onaylıyoruz adamı. Çok geçmeden kocaman tabakların içinde zar inceliğinde geliyor biftekler. Bunun neresinden başlasak diye anlamsızca bakıyoruz birbirimize. Sonuçta siparişi vermişiz, elimiz mahkum yiyeceğiz. Tabakları cızırdatarak kesmeye çabalıyoruz. Epey bir savaştan sonra küçük parçalar halinde atıyoruz ağzımıza. Sakin çiğneyişlerle indiriyoruz midelere. Ardından yine meşhur soslu makarna konuyor önümüze. Bildiğin spagetti makarna işte. Üstünde domates sos, üstelik kabukları bile soyulmamış. Vardır bir bildikleri diye çatallarımıza dolayarak yemeye gayret ediyoruz. İkinci savaşımız makarnadan da zaferle çıktığımızda alnımızda boncuk boncuk terlerle arkaya yaslanıyoruz.

Aşkım benim yaa… Nasılda gülümsüyor bana doğru. İşte bunun için seviyorum bu kadını. Her yerde, her şeyde benim yanımda olduğu için. Gözlerini benden ayırmadığı için… Beni her halimle kabul ettiği için.

Nihayet ünlü krem karamel. İkimizin önüne de epeyce kararmış bir karamel geliyor. Krem diyemiyorum çünkü kremlikten oldukça uzak duruyor şu anda. Olsun canım, gözlerimizin içinde kaybolurken ne yediğimizin çok önemi yok değil mi? Birbirimize aidiz ya, gerisi teferruat yani.

Yemeğimizin bittiğini gören müfettişimiz kaçırırcasına topluyor masayı. Üstüne birde çay falan mı içsek diye düşünürken hesap kutusunu dayıyor önüme. Hay Allah, çayı da başka yerde içeriz artık. Kutunun kapağını açtığımda kamyon çarpmış gibi oluyorum. Hesabı kutu ile getirmeleri hayra alamet değilmiş. Çıkan fatura bir hazine niteliğinde nede olsa. Neredeyse maaşımın yarısı. O boncuklaşan terler iyice büyüyüp top haline geliyor hemen. Bu kadar para almadım ki yanıma. Kredi kartının limiti de dolu. Böylesine heveslendiğim sürprizi yerin dibine batırdım resmen. Ellerimin titremesinden kutunun kapağı trak diye kapanıyor bir anda. Gayriihtiyarî sıçrıyorum yerimde.

_Hayatım… Şunu alır mısın? Bende unutmuşun cüzdanını…

Minnettarlık içinde bakıyorum karıma. Bir kez daha âşık oluyorum o anda. Hesabı denkleştirip atıyoruz kendimizi dışarıya. Derin bir oh sesi duyduğumda çeviriyorum başımı. Dilek, gülümseyerek bakıyor bana. Uzanıp öpüyor yanağımdan.

_Çok teşekkür ederim bitanem, harika bir yemekti. Deri kıvamındaki bifteğiyle… Lastik gibi uzayan makarnasıyla… Ve kömür kokulu krem karameliyle… Asla unutulmayacak bir yıldönümü oldu…

Kollarımız dolanıyor birbirimize. Kahkahalarla evimizin yolunu tutuyoruz. Öyle ya, bu hesaptan sonra ayın sonunu getirmek için muhasebeye girişmek lazım. Çok işimiz var çooook…
 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..