Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

ZEREN KEZİBAN KARAASLAN

http://blog.milliyet.com.tr/zerenkezi

24 Şubat '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Yılkı atlarıyız sanki!

Yılkı atlarıyız sanki!
 

Seçime doğru giden marazi alışkanlıkların sahnelendiği tanımsız ve talihsiz günler... Yalanların nakaratında nafile zamanlar yine... İdeolojilerin sonu baskısı, etnik köken itiatkarlığı projesi.. Dinler arası çatışma, dünya krizi, filistin faciası... Ve itirazsız bakakalan biz insanlar... Gittikçe çoğalan bir temrin hali...

Kimiz biz, neyiz... Celepli çoban kaldırınca sopasını sürüye katılanlardanız... Sessizler, bizsizler korosuyuz.. Bir masumiyetsizlik haliyiz... Işığımız yok ateşimiz sönmüş... Kırk uyuyanlarız mağaralarımıza çekilmiş!

Saatler düşsüzlüklere kuruluyor, günün aydınlığı arşa şikayet ediyor zamanı, günün karanlığı aşkın kuraklığına savruluyor... Bu kuraklıkta birbirimizi ötekileştirip güvensizleşiyoruz biz de bilmeden... Ve gittikçe yalnızlığa ittiğimiz kendimiz e sebepler arayıp avunmaya yoruluyoruz... Oysa ; hey özgürlük’le , çav bella yı söylerdik çokça, insan hakları ve, evrensel değerlerle coşsun dünya diye kolları sıvardık hep; şimdi yılkı atlarıyız sanki...

Dara düşüp dağıldığımız perdeleri kapalı pencereler ardındayız.. Olması gerektiği yerde olamama tedirginliğinde kış mevsimindeyiz... Puslu havanın tuzağında tuzdan tezden uzak Şubat ın ilk makamındayız...

Geciktirilmiş bir tanışıklığı gerçekleştirecek bir telefon görüşmesinden avucuma konan kısa bir cümle parıldıyor...Geciktirilmişlikle alakalı evrenin bir komplosu mu bu, yoksa tesadüf mü çarpıcı kılan cümleyi! oldum olası kelimelerini özenle seçip cümle kuran insanlara hayranımdır... Daha bir araya gelmeden, karşılıklı konuşmadan bir sesi bir sözü bir vakti paylaşmadan hayran oldum bu cümleyi kuran insana...

”bir araya gelelim” steplerden kopup gelen ılık bir rüzgar dokundu gözlerime... Tonları havalanıyor renklerin, mini minnacık bu cümle antep işiyle işleniyor...

geçmişten nirengiler toplatıyor..

Kımıldamak istemeyen sesimde kıpırtılar

Usul usul akmaya başlıyor nehirler,

rüzgar öpüyor damlardan bacaları

Tütüyor ortalıkta kahvenin sıcak dumanı

Biz olma umudu damarlarda dolaşıyor

Masumiyetin tam kıvamı

Bu hayatın tuttuğu bir aynamı, yoksa biz insanların sırlı simli aynası mı...

Ganj nehri ağlayanları gibi/ küllerimi veriyorum sana/ bir de ellerimi demiştim bir şiirimde... şimdi; ellerim! Ellerim durduğum karanlığa itiraz! Ve ellerimdeki kader çizgisi: “Umudu dürt umutsuzluğu yatıştır” diyor!

omuzlarımda dağların heybeti... Gürültüüsü olmaz dağların diyorum usulca ve tebessüm çağırıyorum nergiz ilmindeki dağlara... ve bayram sabahına koşan çocukluğum

oluyorum...

Akıl çağı

Tabula-rasa

Şuur ve şiir

Bir kış bir kuş masalı

Bir serenat hali

Katmanlarım

Soru imleri

Kalemlerin hünerinde tuşların dilinde bir müjde... Şubat doğumlu bu cümle terazinin bir kefesinde diğer kefesinde cevabı sızlanan sualler.. İçimden dışıma yürüyorum şaşkınlık dışımdan içime koşuyorum saklanmışlık... Yoldan bakıyorum güzellik, geçmişten bakıyorum ateş, çağdan bakıyorum özlem, kentten bakıyorum madde ve mana...

Hangi kalıplardan çıkar rüzgar

Hangi mağrurluk çağırır uçurumları

Hangi yaprak ağacını boyar

Ve hangi şarkı yenilgimizi puanlar..

Globalleşme diyorlar global hoşluk!.. Oysa bilmiyorlar global boşluk...global sarhoşluk...

Hangi tarihin hangi coğrafyanın süssüz armağanı bu, “bir araya gelelim” e özlem duyuran... Rus yazarın minik öyküsünü de hatırlatan..

Balık, yengeç, turna arkadaş olup yolculuğa karar verir, seyahatlerini gerçekleştirecekleri kızağı hazırlar haydi derler: Eyvah o da ne! Haydi kelimesi duyulur duyulmaz; turna havaya, balık suya yengeç de geri geri adımlarla her biri kendi yoluna gider, dağılırlar yani.. .Bir araya gelip yolculuğu gerçekleştirememişlerdir... tıpkı günümüz insanları gibi... Peki hangi bilim ilgileniyor, hangi disiplin yörüngesinde ve hangi günlere düzelecek bu sorun...Hangi yaklaşımlarla yeni farkındaliklar rotamız olacak..

Neydik, kimdik biz, neden- niçin- nasıl bir araya gelememeyi başardık... Bir eksiklik bir esriklik hali bu hoş olmayan...Neden kaydolduk fotoğraflara, neden hep ezberimizdeki türkülerle avunduk... Neden unuttuk bereketini yağmurların.. badesi alaturka olan mühür bileklerimizde, ney sesine sarar düşümüzü meteforlar...

Nasıl şarkısız kaldık böyle notaları kapadık... Elimiz kolumuz bağlanmış uyumuşuz koyaklarında umarsızlığın... Oysa ne demiş üstad “uyurken düzeltemeyiz yüreğimizi”

Bir araya gelelim demek... yenilmedik demek... üretebilmek demek...

aynı yerde olmak; paylaşmak, emek demek

birlikte demek; yanyana beraber demek ve başarmak, çoğalmak demek

biz demek örgütlenmek demek yani!..

ne demişti ece ayhan:” aşk örgütlenmektir bi düşünün abiler”

örgütlenmek de aşk demek kardeşler...

“Bir araya gelelim”cümlesi cümle kapısından içeri giriyor, uyandırıyor; dürtüyor umudu, umutsuzluğu yatıştırıyor...Ben de livar oluşturuyorum bu cümle için hemen...

Perdeleri açıp pencereden bakıyoruz bir ihtilal bir ihtimal hali... Ziguratlara tırmanıyorum ritmimi geri istiyorum gövdemin... Ve algı kapılarımızın temizliğini...

Renkler gökkuşağı

Dizeler şiir

Müzik aletlerinden orkestra

Suyla renkleri buluşturuyoruz, yüreğimizden seviyoruz.

Nezihe Araz; ışığı yak demez ışığı uyandır dermiş! bizde ışığı da uyandıralım ateşi de...Ve daha çok ışık isteyelim...

Nerde kaybolduysak orda bulunalım

Nerde uyuduysak ordan uyanalım

Nerde soyunduysak orda giyinelim

Nerden kapadıysak ordan açalım..

Nerde bıraktıysak orda başlayalım

Keziban Karaaslan/ 06.02.2009

 
Toplam blog
: 35
: 573
Kayıt tarihi
: 18.02.09
 
 

Bağımsız bir yaşam sanatsız düşünülemez! diyen bir kaç yıldır Gaziantep' te yaşayan, kamuda çalışan ..