Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '06

 
Kategori
Mesleki Eğitim
 

Yılları çöpe mi attık?

Yılları çöpe mi attık?
 

Liseyi yeni bitirmiştim. “Lise” derken düz lise değil Endüstri Meslek Lisesi, bölüm; elektrik.

Şansımıza biz Endüstri Meslek Lisesine başlar başlamaz, bir değişiklik oldu. Fizik, Kimya başta olmak üzere bize ileride lazım olacak ne kadar ders varsa hepsi kaldırıldı.

<ı>Çok sevindik, bu sevincin bir tokat gibi önümüzdeki yıllarda ensemize ineceğini nereden bilebilirdik!

Okulun ikinci yılı bizi civardaki fabrikalara staja göndermeye başladılar. Haftanın üç günü staj, iki günü okul! Okulda gösterilen de meslek dersleri. Liseyi bitirmek çok zor olmadı benim için ama lisenin son sınıfında üniversiteye girme telaşı başladı...

Ana derslerin çoğunu görmediğim için çok açığım var. Açığı kapatmak içinde dershaneye gitmem gerekiyor. Dershaneler şimdi ki gibi değil. Yalnızca hali vakti yerinde olanların çocukları dershaneye gidebiliyor.

<ı>Endüstri Meslek Lisesinde ne işin vardı be Ali?” diye soracak olursanız...

İnanın ben de bilmiyorum. Ortaokulu bitirmişim, işin açığı başarılı bir öğrenci değildim ortaokulda. Evdekiler, <ı>nasıl olsa bu adamdan hiçbir şey <ı>olmayacak meslek lisesine gönderelim bari kolunda altın bilezik olsun diye düşündüler sanırım.

O dönemde ne kadar polis, subay, astsubay sınavı varsa hepsine girdim ayrıca adettendir biz de ortaokula bitiren her öğrenci bilumum sınavların hepsine birden sokulur ki çocuk sınav tecrübesi kazansın...

Değişik sınavlara girmenin iyi yanı; görmediğin memleketleri görme şansı bulman. O kadar!

Lisenin son yılı cehennem gibi bir yıl oldu benim için. Taksitlerini on iki aya böldüğümüz dershaneye hafta sonları sabahtan akşama kadar gidiliyor. Haftanın üç günü “Aymar yağ” fabrikasında elektrik stajı. Haftanın iki günü okul!

Yedi gün doluyum.

Hormonların bundan haberi yok ama hormonlar o dönemde bütün vücudu eline geçiriyor, derslerden, sınavlardan, dershane taksitlerinden daha önemli kızlar oluyor.

Şimdilerde öğrenciler sınava hazırlanabilmek için doktor doktor gezip rapor alıyorlarmış. Bizim zamanımızda okula gitmemek çok büyük ayıptı.

Sonra nerden doktor bulacaksın da rapor alacaksın. Benim o döneme kadar gördüğüm tüm doktorlar SSK’ da, onlar da işinin uzmanı olmuş!

Derdini anlatıyorsun, daha cümlen biter bitmez, reçeteyi yazmaya başlıyor.

Reçetedeki ilaçları yine SSK’dan alıyorsun, yalnız hem ilaçları almak hem de muayene olmak için sabahın köründe orda olmak ve öğleden sonraya kadar beklemek zorundasın.

Günlerden cumartesi, tak etti canıma bu yoğunluk.

Arkadaşlarda kanıma girdi, “kızlarla okey oynamaya gidelim” dediler.

Taksitleri on iki aya bölünmüş dershaneyi ektim, hayatımda ilk ve son kez.

Kızlı erkekli toplulukların takılabildiği cafeler yeni açılmış, toplumda kültür değişimi yaşanıyor.

Masaya oturduk, cebimde babamın verdiği harçlık, kaybedersem hesabı ortağımla beraber ödeyeceğim, çok değerli seyrek alınan harçlıkla vedalaşmak, helalleşmek zorunda kalacağım.

Harçlığımı kaybetmemek için deli gibi taş takip ediyorum.

O el, elime dört çift geldi. Çifte gidiyorum. Çift yaparsam sekiz sayı kazanacağız ve harçlık kurtulacak.

Tam oyunun toz duman olacağı yerde!

Yanımda ki sandalyenin çekildiğini ve birisinin yanıma oturduğunu duydum. Masadaki arkadaşlar sustu.

Sandalyenin sesini, babamın sesi bastırdı.

Cafeden eve babamla nasıl gittim, bir ben biliyorum birde Allah.

O zaman iki sınav var, ilk önce öğrencileri seçiyorlar buna öğrenci seçme sınavı deniyor. Arkasından öğrencileri yerleştiriyorlar buna da öğrenci yerleştirme sınavı deniyor.

İkinci sınava girmek için ilkinde barajı geçmen gerekiyor.

Barajı geçtim.

İkinci sınava girdim.

İyi geçmedi ama iyi geçmediğini nasıl söylersin ailene, arkadaşlarına.

Soranlara “süper geçti” diyorum. Süper diye diye... İnsan attığı yalana bir süre sonra kendi de inanıyor...

Durduk yere beklenti içine girdim.

Bu arada benim tercihler hep basın yayın. Ne alakaysa hangi hayalin peşinden gittiysem!

Meslek lisesi oku, sınava gir tercihlerin basın yayın olsun.

Atıp tutarken Boğaziçi den bir giriyorum, Hacettepe den İTÜ den çıkıyorum. Aşağısı hiç kurtarmıyor.

Sınav sonuçlarının açıklanacağı hafta dayımın (Allah rahmet eylesin) kızının düğünü var. Lüleburgaz’dayız.

Cuma kına gecesi, cumartesi düğün, sınav sonuçları da cumartesi akşamı açıklanacak. Düğün başlamadan akşam saat yedi gibi oradaki bir dershaneye gittim. Sıraya girdim.

Numaranı söylüyorsun, telefon edip soruyorlar.

Sıranın bana gelmesini hiç istemiyorum.

Ya kazanamadıysam!!!

Kazanamayanlar hıçkırıklara boğuluyor.

Bir anne kız benim önümdeler, onları hiç unutmadım bundan sonra unutacağımı da sanmıyorum.

Numarayı yazdıkları kâğıdı dershane görevlisine verdiler.

Telefon edildi.

“Üzgünüm kazanamamışsın” dedi dershane görevlisi.

Annesi numaranın yazılı olduğu kâğıdı, görevlinin elinden hışımla aldı. Kızının gözünün içine baka baka buruşturdu ve çöpe attı.

İşte bir yılı da böyle çöpe attın kızım” dedi.

Kızın titreyerek ağlamaya başlaması hala gözümün önünde.

Benim içinde bir telefon açıldı, aranan yer neresiyse?

Görevlinin yüz ifadesinden kazanamadığımı anladım.

Gerisi kâbus.

Düğüne nasıl gittim, evdekilere kazanamadığımı nasıl söyledim. Anımsamak, yazmak bile istemiyorum.

Hayattaki ilk mağlubiyetimi almıştım. Sonra başka yenilgiler de aldım. Fakat bu yenilgiyi hiç unutmadım...

Yıllar sonra dayımın kızının düğününde çekilmiş, renkleri solmaya başlamış naftalin kokan fotoğraflara bakarken bana soruyorlar.

“Ali suratın neden burada çok asık?”

"Bilmem" diyorum gülerek, hiç hatırlamıyorum.

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..