Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '08

 
Kategori
Felsefe
 

Yine "saba"nın sihirli kolları

Yine "saba"nın sihirli kolları
 

müzikler güzellikler düşürür ruhunda güzellikler barındırana...


Yine “saba”nın sihirli kolları sardı tüm benliğimi.

“Bir beyaz mendilin sallanışını…
Unutmam o gece ağlayışını…
Silemem coşmuşum gözüm yaşını…
Açılıp sarmayan yarin kolları…
Uzayıp giden o tren yolları... ”


Saba”nın hüznüyle, sözlerin anlattığı ayrılık, öylesine yakışmış ki birbirine...
Bıraktığımda kendimi "saba"nın sihirli kollarının sarmasına...
Çaresizliğim, tek çarem olur..

Bu makamda hep içim ezilir.
Bir hüzün çöker ruhuma.
Yalnız hissederim kendimi.
Yaşama sevincim dağılır mı yoksa daha bir anlam mı kazanır karar veremem..
Ama içimden gelen ve akıl perdemi delen bir dürtü “saba”yla sarmalanmış derinliklerde kaybolmaya çoktan teşnedir...
Öyle ki böyle bir anda sanki ölüm bile umurumda değilmiş gibi gelir.

Gönlümden güzellikler, sevgiler, aşklar, mutluluklar, ayrılıklar, vedalaşmalar sıra sıra geçer, birbiri ardına…
Tamamlamak için “sahneyi”.

İlham perim boşanmış bir kere, kırarak aklımın süzgecini…
Benim bile sözüm geçmez kendisine…
Öyle ki, korkarım beni düşürdüğü bu halden..
Sanki artık ben ben değilim gibi…

Ruha işleyen bir doz “saba”… aklı ne kadar da çaresizleştiriyor.
Dua ederim Allah korusun diye peşinden gelebilecek “segah” la “buselik”ten beni...

Hep düşünürüm böyle anlarda kim kâr eder bana diye…
ve çaresizlik içinde, mutlulukla sarılırım “Hayyam”a.
Sanki ya daha iyi işlesin “saba”nın hüzün verici zehri ruhuma…
... ya da akıl versin diye…

“Ovada her kızıl lalenin teni
Bir padişahın kanıyla beslendi.
Yerden biten şu mor menekşe yok mu?
Bir güzelin yanağındaki bendi”

“Hadi canım… ben seramik ya da kristal olmayı uygun bulurum kendime”
diyebilmek de geçer içimden, cevap verme küstahlığında bulunmak istersem, Hayyam’a..
Öyle kıskandırıyor ki beni...

Artık yeni açılan dünyanın perdeleri, çoktan örtmeye başlamıştır, gerçek olanını…
Başlarsın yaşamaya, âlemde dolaşan ruhlar gibi.
Sanki diğerlerinin görmediklerini gördüğünü düşleyerek.

Hep düşünmüşümdür, Var mıdır bunun ilacı diye…
Çoğu zaman yazmak en güzel reçete gibi gelir,
tüm tabiplerin tartışmadan verebileceği..

Haydi kapat müziği, at kendini soğuk suyun koynuna, bastırsın diye teninin titremesi, ruhununkini..
Sen de bilirsin, bu romantizme doyulmayacağını…
Biraz nefeslen, nasıl olsa bir yenisi daha tetikler kısa zamanda seni.

Haydi dön herkesin rolü içinde rol yaptığı dünyana.
Tak kollarını “Kuklacı”nın iplerine, sallasın diye seni, sana biçtiği rol neyse…
Farkında olmanın, bir şey fark ettirmeyeceğini bilerek,
Diğer kuklaların, kukla olduklarını bilmediğinin…

“Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz:
Kuklacı felek, usta, kuklalar da biz.
Oyuna çıkarız ikimiz, üçümüz…
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.”

Sana biçilen rolde ya “..mendil sallarsın..”…
ya “…uzayıp giden tren yolu..” olursun,
ya da .... “bir dalda iki kiraz”…
Ama hepsinin makamı, aynı incelikte zedeler ruhunu…

Dinleyin:
http://fizy.com/s/1ajcsk

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..