Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '09

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

YİNE 27 MAYIS... VE TARİH BİLİNCİ

YİNE 27 MAYIS... VE TARİH BİLİNCİ
 

Aylardan Mayıs; günlerden 27… Siz, geçtiğimiz pazartesi de diyebilirsiniz.

Boyalı/boyasız her türlü basına; homolu, popolu tv ekranlarına bakıyorum, tarıyorum, süzüyorum medyamızı…

“Biri”leri safta toplanmış, sıra sıra dizilmiş, kol kola girmiş, hep birden haykırıyor…

AKP’nin Fettullah uzantılı dergisi yayınlıyor, CHP’nin internet üzerindeki mail-grubu “yazar”ı, Burak Somay yazıyor/belki de kusuyor/ ve netice olarak, şöyle buyuruyor:

- 27 Mayıs halkın egemenliğini gasp eden bir askeri cunta hareketidir…

- 27 Mayıs, demokrasi karşıtlarının “güç-birliği”dir.

- 27 Mayıs, sol akımlara açılan pencerenin adıdır.

- 27 Mayısçılar, Yassıada’yı uçuracaklardı; Celal Bayar’ın doğduğu köy bombalanmıştır; her türlü melanet, her nevi ihanet ve her cins keramet, onlardan menkuldür…

Nedendir bunca yıl sonra, “giderek” yoğunlaştırılan 27 Mayıs karşıtı kampanyanın sebep-i hikmeti?.. Bizce, önemli bir sorudur bu. Sorulması, üzerinde düşünülmesi ve cevapları üzerine tartışılması gereken ciddi bir soru…

Gelin soğukkanlı bir tutumla, 27 Mayıs’ın kime ve neye karşı yapıldığını ve Türkiye Cumhuriyeti’ne neleri kattığını ve kime karşı olup, kimden yana olduğunu tespit etmeye çalışalım.

Bu tespiti yaparken de, kaynak olarak 1961 Anayasamıza başvuralım.

1961 Anayasası’nın “Başlangıç” maddesinin metni aynen şöyle:

<ı>Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan;
Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk Milleti;

<ı>Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak ve;

<ı>«Yurtta Sulh, Cihanda Sulh» ilkesinin, Millî Mücadele ruhunun millet egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahip olarak;

<ı>İnsan hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal adaleti<ı>, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devletini bütün hukukî ve sosyal temelleriyle kurmak için;

<ı>
Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu Anayasayı kabûl ve ilân ve onu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı inancı ile, hürriyete, adâlete ve fazilete âşık evlâtlarının uyanık bekçiliğine emanet eder.

İşte 27 Mayıs Devrimi budur!..

Dikkatli bir gözle yukarıdaki satırları bir daha, bir daha okuduğumuz zaman, 27 Mayıs 1960 hareketinin de ne olduğunu anlarız; bu harekete, üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen saldırmayı kendilerine hedef koymuş insanları, partileri, cemaatleri ve bunların yurt dışındaki ağa-babalarını da…

27 Mayıs, “<ı>Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı” yapılmıştır…

Anayasa’yı, demokratik düzeni, TBMM’ni, tümü ile ortadan kaldırarak, arkasını emperyalizme yaslamış, dine dayalı teokratik-dikta rejimi kurma heveslilerine karşı… Çağdaş demokrasinin, millet egemenliğinin, sosyal hukuk devletinin, rayından çıkartılmak istenen Atatürk Devrimciliği’nin, milli dayanışmanın ve sosyal adaletin tesisi için milletin “direnme hakkı” kullanılarak, başarılmış önemli bir kilometre taşıdır 27 Mayıs!..

27 Mayıs, 1950’li yıllarda başlayan “Karşı Devrim hareketinin kırılma noktasıdır!..

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden kurulmasının tarihidir.

27 Mayıs ülkemize, Dünyanın en ileri ve en çağdaş Anayasasını armağan etmiştir.

Hukuk fakültelerinin Anayasa kürsüsü profesörlerinin titiz bir çalışmayla ortaya koydukları taslak metinlerin, tesis edilen Kurucu Meclis tarafından birleştirilerek, oluşturulması sonucunda halk oylaması ile Türk milleti tarafından kabul edilen bir anayasadır 1961 Anayasa’sı…

İnsan hakları, hukuk devleti, sosyal devlet, yargı bağımsızlığı, anayasa yargısı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin kurumsal olarak hayata geçirilmesi gibi çok sayıda çağdaş hukuk devleti normlarını içeren bu Anayasa, daha sonraki yıllarda karşı devrim sürecinin taşeronlarının sürekli olarak ayağına takılan bir engel olarak, o günlerde temellendirilmişti...

İşte bugünün taşeronlarının 27 Mayıs’ın yakasını bir türlü bırakmak istememelerinin nedeni budur!..

Çünkü, halen yaşamakta olduğumuz koşullarla, 27 Mayıs’a neden olan koşullar arasında ister istemez bir takım benzerlikler kurmakta… Ve gerçekte 27 Mayıs’ın tarihi gerçeğine değil; bugünlere tuttuğu ışıktan rahatsız olmaktadırlar…

Telaşları bundandır.

Tedirginlikleri, gerginlikleri bundandır… Çünkü 27 Mayıs, bu zihniyetin nasırına basmaktadır…

Çünkü 27 Mayıs’ın, Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama enerjisinden ürküntü duymaktadırlar... Bu enerjinin, er veya geç bu ülkede demokrasiyi, hukuk devletini ve tam bağımsız, laik Cumhuriyetini yeniden tesis edeceğinden korkmaktadırlar.

Onun için umurlarından değildir, 12 Mart ve 12 Eylül…

Varsa yoksa dertleri, 27 Mayıs, 1920’nin anti-emperyalist Milli Meclisi ve Lozan’dır…

Ve onun için Lozan’a karşı, Sevr’in…

27 Mayıs yerine 12 Eylül’ün…

Ve laik Cumhuriyet yerine, ılımlı İslam modellerinin peşindedirler.

Türkiye’nin insanı, tarihi iyi süzmek zorundadır.

Tarihi, bir hikâyeler külliyatı olarak değil, ortak kültürümüzün tecrübe mirasından bilimsel bir biçimde süzülmüş olan “tarih bilinci” ile anlamak zorundadır.

Tarih bilinci, bir sohbet aracı değildir.

Tam tersine, aktif olarak, bugünümüzü yönlendiren, yarınımızı kuşatan bir aydınlıktır.

İşte 27 Mayıs bu aydınlığı, yaratıcısı olduğu 61 Anayasası’nın en başına, “Başlangıç İlkeleri”nin içine kazıdığı için düşmandırlar, O’na…

Yeni kuşaklar bu gerçeği bilmek, görmek ve anlamak zorundadırlar.

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..