Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '10

 
Kategori
Siyaset
 

Yine bir Cuma günü, yine tutuklama kararları…

Yine bir Cuma günü, yine tutuklama kararları…
 

Kaynak:Milliyet.com.tr


Yazıma Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile başlamak istiyorum; O dönemlerin gençleri annelerimiz, babalarımızdı:

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

K. ATATÜRK
20 Ekim 1927

******

O anne ve babaların evlatlarıyız bizler, evlatlarımız evlenme ve askerlik çağlarına ulaşmış…

******

Hiç bu kadar ihtiyaç duyulmamıştı, Atatürk tam olarak neyi kastediyor diye sorgulamamıza, ezberdi bir nevi, gerçek olabileceğini aklımızın köşesinden dahi geçirmemiştik ki!

Biz, cumhuriyetin harcanabileceğini hiç düşünmemiştik!

O dönemlerden temelleri atılan fabrikaların satılabileceğini, vatan topraklarının yabancılara altın tepsiler içerisinde sunulabileceğini de…

Cumhuriyeti korumak durumunda kalacağımızı da hiç düşünmemiştik; vatan dışı düşmanlara karşı donanımlı bir orduya sahiptik, vatan içi ise konduramamıştık!

Üniversite yıllarımdı, yani rakam olarak 1985’ler falan, irticai faaliyetler baş gösteriyordu, farkındaydık, ancak ihtimal vermiyorduk!

Örgütlendiklerinin gayet farkındaydık: İzmir’de dahi her bir sokağa genç, alımlı bayanlar yerleşmekteydi, konu komşu muhabbetleri ile sakin ses tonlarını kullanarak yandaş toplama çalışmaları yapıyorlardı; Cuma toplantılarına çağırıyorlardı, sanki kısır, börek yiyip, çene çalacaklarmış havasında!

Kız kardeşime musallat olmuştu biri, nasıl masum yüzlü, konuşması öyle dinlenilesi… Yok, diyordu, kimseyi etkilemek değil amacım…

Israr ediyordu gelip, gidip, bir Cuma da bana gelin!...

Kardeşim pas vermedi, ancak birkaç komşusunun ailecek görüşmeye başladıktan sonra tesettüre girdiklerine şahit olduk!

******

Bizler bu gelişmelere şahit olduk, bu kadarına varacağını, inanın, yine de tahmin etmiyorduk!

******

Gencecik çocukların beyin yıkanmalarına da tanık olduk, Numan, mesela, aile dostumuzun oğlu, eniştesi vasıtasıyla eğitime alındıktan sonra pek sevdiği anneannemin, annemin bile elini öpmez oldu; namahrem diye!

******

Bir Cuma daha, yine tutuklama kararları çıkartılmış, birçok komutana!

Bir çok gazeteci, profesör, yeterli kişiliklere sahip olanlara olduğunca!...

Biz bunları çok yaşar olduk son yıllarda, cebren ve hile ile vatan bölünüyor, satılıyor, kaleler içten fethediliyor!

TSK, yani bir ülkenin savunma gücü neden siyasal amaçlar uğruna çökertilmeye çalışılır?

Bir ülkenin bir siyasi partisi o ülkenin savunma mekanizmasını zayıflatmaya çalışarak ne kazanmaya çalışır?

O ülkenin savunma mekanizması zayıflarsa bir siyasi parti ne elde etmeyi planlıyor olabilir?

O ülkenin iyiliğini diyemeyiz bu durumda; yoksa her bir ülkenin güvenliğini sağlayan savunma durumunda olan ordusudur!

Bu gücün, yani savunmanın, yani ülkenin varlığının korunmasının kime ne zararı olabilir?

Konu budur, kısaca!...

O zaman, yine dönüp, Atatürk’ün gençliğe hitabesini okumak gerek:

“Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir”.

Devam ediyor, tam da durum bu günlere işaret ediyor:

“Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”

******

Daha ne densin, neyin olmasını beklemekteyiz?

Hala uyanmadıysak, ehh yani, bize de yazıklar olsun!...

Demek ki, ille de sultalık, ille de şeriat istiyorz!

Gülgün Karaoğlu

Temmuz,24/2010

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..