Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yine de güzel bir gün

Yine de güzel bir gün
 

Otobüste uyuyakalmışım yine. Yorgunluğa ve uykuya yenik düşmemek için kulaklıkta son ses "Hayko Cepkin" bağırıp haykırdığı halde göz kapaklarımın bana itaat etmemesi ne yazık. Başım kâh öne, kâh arkaya düşünce uyanır gibi oluyorum her seferinde, ve gören oldu mu diye de sağa sola bakınıyorum. Ya görmemişler, ya da utanmayayım diye tepki vermiyorlar.

Camdan dışarı bakınca öyle bir ayılıyorum ki şaşkınlıktan! Dışarıda bayram havası; sokaklar cıvıl cıvıl. Acaba bugün özel bir gün de benim mi haberim yok diye cep telefonumdaki tarihe bakıyorum. Yoo, sair bir gün ve ben gerçekten bundan hiçbir şey anlamıyorum...

Kulaklıkları çıkarıyorum, artık ayılmışım ve Hayko Cepkin'in avazı çıktığı kadar bağırmasına ihtiyaç duymuyorum. Otobüste ne çok gürültü varmış meğer. Herkes birbiriyle tatlı tatlı, keyifli keyifli sohbet ediyor. Otobüsün sürücüsü yolcularla -alışık olmadığım bir şekilde- son derece kibarca konuşuyor. "Buyrun efendim, paranızın üstü." Ardından radyoda haberlerin başlaması üzerine radyonun sesini yükseltiyor. Diksiyonu düzgün bir spiker, "Bir Türk bilimadamı kanser için ilaç geliştirerek tıp dünyasına damgayı vurdu sayın dinleyiciler... Türkiye yine Eurovision'da birinciliği yakaladı... Başbakan, ekonomimizin iyiye gittiğini ve işsizlik oranının son 2 yıla göre %87 oranında azaldığını açıkladı... Tüm ulusal TV kanallarının başlattığı ve çok sayıda yerel kanalın da destek verdiği "Türk Gençliği Elele" kampanyası tüm dünyada yankı uyandırdı ve Asya ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere toplam 61 ülke bu kampanyayı destekledi. Bilindiği üzere, kampanya kapsamında, ülkeler arası yapılan savaşların artık tamamıyla tarihe karışması öngörülüyor..."

Böylesine iç açıcı haberleri daha önce hiç üstüste duymamışım! O kadar şaşırıyorum ki, şaşkınlıktan ineceğim yerden 2 durak önce iniveriyorum otobüsten ve yürümeye başlıyorum. Sonra yine o kıraathanenin önünden geçmek zorunda kalacağım için pişman oluyorum ama artık çok geç tabi. O da ne? Kıraathanedeki genç-yaşlı herkes, her zamankinin aksine okey oynayarak sigara içmek yerine, masalarda oturmuş, önlerindeki kağıtlara bir şeyler yazıyorlar. Biraz daha yaklaşınca, önlerinde irili ufaklı, çeşitli dillerde sözlükler görüyorum! Evet, işsizlikten dolayı bütün gün laklak eden bu insanlar şu anda çeviri yapıyorlar! İnanılır gibi değil!

"Acaba ben başka bir boyutta mı yaşamaya başladım?" diye geçiriyorum içimden. "Saçmalama Özlem, öyle şeyler sadece bilimkurgu filmlerde olur" diyorum. Yürümeye devam ediyorum. İnsanlar gerçekten tuhaf davranıyorlar, çünkü herkes gülümsüyor! Herkes mutlu görünüyor!

Annemin oturduğu apartmanın kapısına gelip zile basıyorum, kapı açılır açılmaz burun deliklerimden içeri mis gibi ve taptaze balık kokusu giriyor. Annem bile kapıyı gülümseyerek açıyor! O bile mutlu görünüyor! Kapı açılınca balığın kokusu daha da yoğunlaşıyor. "Yoksa bu koku burdan mı..." derken, annem "Evet tabi" diyor. "Ama anne, ben kendimi bildim bileli bu eve hiç balık girmedi ki. Bir kez aldık diye bizimle 1 hafta konuşmamıştın?" Ben bu cümleyi daha bitirmeden, "Balık olmadan olur mu? Hem lezzetli hem faydalı" diyerek annem beni yine şaşırtıyor. Karşımdaki bu kadının yakasına yapışıp "Çabuk söyle sen kimsin ve anneme ne yaptın ve kimin için çalışıyorsun?" diye sorular sorasım geliyor ama filmlerdeki sözler gerçek dünyada havada kalacağından vazgeçiyorum.

Sehpada gazete görünce "Aaa, gazete mi aldınız?" diyorum. İnternet gazeteciliğine öyle alışmışım ki, orada o somut nesneyi görüp ne kadar özlediğimi farkediyorum ve elime alıp kokluyorum... Manşetteki haberi görünce " Ben galiba öldüm ve cennetteyim" düşüncesi geçiyor aklımdan. "Yapılan genel seçimlerin sonuçlarına göre, ATP(Atatürk'ün Türkiyesi Partisi) halkın %84'ünün oyunu alarak bir rekor kırdı. Uzmanlar, bu oranda tüm dünya ülkelerince artık tanınmış olan "Türk Gençliği Elele" kampanyasının büyük payı olduğunu belirtiyor."

"Yoksa delirdim ve halisünasyon mu görüyorum?" diye düşünürken, 5 duyu organıma hitap eden böylesine gerçekçi bir halisünasyonun imkansızlığı geliyor aklıma, "ya da çok ileri safhaya geçtim ve artık bunun tedavisi yok" diye düşünüyorum. O sırada annem elinde bir tomar kağıtla geliyor yanıma. "Bak" diyor. Hepsi de, benim için yapılmış olan alışverişlerin taksitlerinin bittiğini gösteren belgeler. Canım annem, çeyizimi tamamlayayım derken onca yükün altına girmişti ama önümdeki kağıtlara göre tüm borçları kapatmış. "Nasıl yani" diyorum anlamlandıramadığım için. Kanımın çekildiğini, ağzımın ve dudaklarımın kuruduğunu, ve kalbimin yerinden fırlayacakmışçasına çarptığını hissediyorum aniden. "Ama nasıl olur? Daha dün telefonda söylediğin şeyler? Bu kadar borcun altından kalkmak için mucizenin gerektiğinden bahsetmiştik?" diyorum. "Demek ki o mucize gerçekleşmiş işte kızım" diyerek arkasını dönüp gidiyor. Ben de öylece bakakalıyorum...

İnternete giriyorum birkaç dakikalığına. Facebook'a bakıyorum, tam 27 mesaj gelmiş, ve hepsi de öğrencilerimden. Bir çoğu bana teşekkür etmiş ve SBS'de istedikleri puanı alıp hedefledikleri okula yerleştiğinden bahsediyor. Bir tanesi, bana 2 adet test sorusu göndermiş, "100 soruluk testten 2 yanlışım çıktı hocam, bu soruları açıklayabilir misiniz? " diye bir not iliştirmiş. Gülümsüyorum. Başka bir mesajda tıklıyorum, en haylaz ve dersle en alakasız öğrencilerden birinden gelmiş: "Bugün 30'ar soruluk 4 test çözdüm, toplam 3 yanlışım ve 2 boşum var. Çarşamba günü saat 14:00'da kimseye söz vermeyin olur mu? Soruları size göstereyim hocam" diye yazmış. "Yok, kesin başıma bir iş geldi ve şu an yoğun bakımdayım. O yüzden böyle rüyalar görüyorum başka açıklaması yok bunun" diyorum.

"Teyzeeee!!!" Yeğenim Şule gelip sarılıyor boynuma. O tatlı yanaklarından sıkı sıkı öpüyorum. Ne kadar özlemişim! "Tatlım benim, neden evime gelip bende kalmıyorsun hiç?" diye sitem ediyorum. "Biliyor musun bugün okulda ne oldu?" diyor. "Anlat bakalım fıstık..."

"Hayat Bilgisinden yazılı olduk ve 100 aldım!"
"Aferim teyzesinin bitanesi!"
"Dün de matematikten yazılı olduk ve 100 aldım."
"Bravo sana! İşte benim yeğenim!" diyorum ve o benzersiz tatlılıktaki yanaklarından daha da sıkı öpüyorum.

Tuhaf bir şey... Garip bir his kaplıyor içimi... Tarifi mümkün değil. Bir durağanlık, bir sessizlik, bir boşluk sarıyor etrafı. Bir anda irkiliyorum ve bir ses... bir ses giriyor kulaklarımdan içeri, ama yankılanarak.

"Hanım abla! Nerede inecektin?"
Bir de bakıyorum ki hala otobüsteyim, son durağa gelmişiz ve benden başka yolcu yok. Anlıyorum düşümdeymiş o güzel dünya meğer. Şoföre cevap vermeden sessizce iniyorum ve evimin yolunu tutarken, gidince akşam yemeği için ne pişirsem diye düşünüyorum...


<özlem boral="" ulugöl="">

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..