Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '06

 
Kategori
Balıkçılık
 

Yine geliriz!

Yine geliriz!
 

Acemilerle balığa gitmem.

Balığa gelmek isteyen arkadaşlarıma ilk sorduğum soru da, daha önce hiç kıyıdan balık tutmaya gidip gitmedikleridir.

Dün gece işler erken toparlanınca, balık takımlarını şöyle bir kontrol edip, soluğu limanda aldım. Birkaç gündür, yapışık ikizler gibi dolaştığımız Volkan da yanımda, Volkan bizim kardeş şirketin muhasebecisi.

Büyükçekmecede eğitim var, sabahları Çorludan Silivri’ye kadar beraber geliyoruz.

Sonra o otobüse biniyor.

Akşamları da aynı şekilde beraber dönüyoruz.

Limana giderken Volkana balığa gideceğimi ve gelmek isteyip istemediğini soruyorum

O da “balık tutmaktan çok hoşlandığını, bir dönem bu işlerle fazlasıyla haşır neşir olduğunu, gelmekten memnun olacağını” söylüyor.

“Haşır neşir” kelimesi benim için yeterli “işi biliyor” diye düşünüyorum kendi kendime.

Balıkçılardan yem olarak kullanmak için yarım kilo istavrit alıyoruz, bu arada tezgâhlarda üç- dört kiloluk levrekler var. Alacağımdan değil ya insan ister istemez fiyatını soruyor.

O iri levreklerin kilosu ‘50 milyon liraymış’, dört kilo olsa 200 milyon.

Vay anam vay!!

Zaman zaman oltaya da gelmese, levrekte yiyemeyeceğiz.

Arabayı park ediyorum. Bir çırpıda iş kıyafetlerimden kurtulup, arabanın bagajında taşıdığım eski kot pantolonumu ve içi miflonlu yağmurluğumu giyiyorum.

Takım çantası, kamışlar, kova ellerimizde, fenerin yanında yerlerimizi alıyoruz.

Uğurlu gelsin diye kocaman bir kova gezdiriyorum yanımda fakat şimdiye kadar bu kovayı silme doldurmak hiç kısmet olmadı.

Limanda bizden başka kimse yok, bunda havanın çok soğuk olmasının etkisi büyük.

Fırsat buldukça bilediğim jilet keskinliğindeki çakımı, takım çantamdan çıkartıyorum, yemlik istavritleri yaprak kesip, daha da küçülttükten sonra iğnelere takıp oltayı denize fırlatıyorum.

Çok geçmeden gecenin ilk balığını alıyorum.

Bizim bitli dediğimiz ‘izmarit’

Bu arada, Volkan kamışla cebelleşiyor.

Kamışı kepçe gibi tutuşundan bu işi ilk defa yaptığının farkına varıyorum ama adamı getirdik bir kere.

Kamışı açıyoruz, saatler süren uğraşlardan sonra bağlayabildiğim takımlardan bir tanesine kurşunu ve yemleri de takıp oltayı denize fırlatmasını istiyorum.

Volkan bütün gücüyle oltayı denize fırlatıyor, olta deniz yerine karaya düşüyor.

Takımda 100 gram kurşun var, liman kalabalık olsa, adamın elini kana bulaması işten bile değil. İşin garibi suç aletleri de bana ait!

Bu arada benim oltaya ikinci izmarit yakalanıyor.

Yemleri değiştirip, oltayı tekrar denize fırlatıyorum.

Volkanla göz göze geliyoruz.

Surat hem soğuktan kıpkırmızı, hem ağlamaklı!

Dayanamayıp, oltasını denize fırlatıyorum..

Misinanın boşluğunu alıp, beklemeye başlıyor..

Bu arada ben izmarit şov yapıyorum yedi sekiz...

Volkanda tık yok.

“Ali benim oltaya balık gelmiyor”.

“Topla ağabey yemleri yemişlerdir, bir kontrol edelim.”

Tam tahmin ettiğim gibi, yemler gitmiş,

“Yemleri değiştirebilecek misin?”

Cevap vermiyor misinayı sarmaya başlıyor.

Adamın doğuştan basireti bağlanmış, çekerken misina kayalıklara takılıyor ve fazla çekiştirmekten olta kopuyor.

Kızıyorum ama ne yapacaksın.

“Yeni takım bağlarız ağabey” diyorum, topla sen..

Toplarken de misinayı makineye karıştırıyor.

Dokunsam ağlayacak..

Dokunur muyum?

Volkan tek balık yakalayamadan.

Geceyi bitiriyoruz.

Hiç konuşmuyor tam arabaya binerken

Soruyor, “yine geliriz değil mi?”

Sesim kurtlar vadisindeki Laz Ziyayı andırıyor.

GELİRİZ DİYORUM VOLKAAAAN GELİRİİİİZ

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..