Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Yine insan

Yine insan
 

Uçurum


Bildiği şeylerin tekrarından kim hoşlanır ki? Ancak kimi kez, bir sebeple ve şekilde şahsi etkinliğini bastırmak durumunda kalanın dillendir(e)mediğini, düşünce ufkunda denk gelinen eski bir dost hissedişi saymak ve sadece buna ilişkin bir sıfat kullanmak (dillenen ve dinleyen için) mahzurlu olmayabiliyor. Kaderin, az irade ile önceden öngörülemeyen bir kalın çizgisi icabınca, edibin yazıda, şairin şiirde, ressamın resimde keşfe koyulduğu alemleri "bakın şimdi" diye başlayarak söze dökmeye çalışan biri konumuna sürüklenmiş olmamız, bu yazıda anlatılanların da, gerekçenin de ilgilisi değildir.

Açıkçası biz, o ufuklarda denk geldiğimiz hissedişlerin içtenliğini ve alabildiğine engin uzaklıklarını öne çıkartmayı daha insanî bulanlardanız. Maddî alemin varlıklarının var mı yok mu olduğunu, sıfır ile sonsuzun hem var ve hem de tanımsızlığını aşamamış insanın, sonunda tıkanıp her şeyi maddî gözlemlere dayandırmasını, bunun adına bilim deyip bir de ölümden korkmaya devam etmesini tuhaf karşılamıyoruz. Her şey aralarındaki bir dönüşüm çerçevesinde madde ve enerjiden ibaretse, ölünce çıkartılan bir elbise derecesine indirgenen cesede, nasıl olup da insan denebildiği ilginç bir sorudur. Zira denirse, üzülmenin alemi de yoktur. Akılcı ve zeki olmak arasında bu yüzden derin ve tehlikeli ayrımlar vardır. Akıl ve kardeşi mantıkta duygu yok iken, insanın kendine başkaldıran ve bu şekilde kendini aramaya koyulan yönüne hitap eden zekâsında hisler, inkârı mümkün olmayan ağırlıkları ile söz sahibidirler. Etki-tepki kadar basit değildir olup bitenler. Ya da sonuçlarından anlaşılmaz her şey. Ve hayat denilen şey de, tıpkı ona arkadaş ettirilen zaman gibi, o kadar da pozitif değil. Hakim olmaya çalışılanın hükümranlığını kabul etmek olur bu. Ve ölümle her şeyin bitecek olmasını. Yazık ki kendine pozitif deyip aklı öne çıkaran, böylece her şeyi eşya alemine göre tanzim edip, onların varlığını kendine hükümran kabul etme çelişkisine saplanan insan, mutlak BİR'le vuslat yerine tanımsızlar girdabında dönedurmaktadır. Ve işte bunalmaktadır. Adına toplumsal çalkantı diyenler de var.

Bunalmak aynı zamanda "çıkış" aramak demektir, çıkış, paylaşmak demek. Dünyayı ve dünyalığı değil! Ama insanı ve insanlığı! İnsan dünyaya ait değildir. Giderken çıkartılıp çürümeye bırakılan bir ceset değildir insan.

Paylaşmak? Ortak kullanmak mı? Neyi ve ne kadar? Common yani..Ya da communism? Geleneksel ve aktarılan kültürün verileriyle ülkülüler, bunu hemen reddedecektir. Oysa o insanları bu tür bir paylaşma çizgisine getiren, kendini arama uğraşlarıdır. Yani sıfır ve sonsuz arasında pes edip, maddeye (akla uygun olana) sarılmaları. Madde, material veya materialism. Mutlak BİR'e hem çok yakın ve hem de çok uzaklar. En azından gelenekçi kültürün dışına çıkıp aramanın tadını almışlar. Bulmaları şaşılacak şey sayılmamalı. Bulunca haz almaları ve sarılmaları da... Tam şu anda, yazıyı hazırlarken yani, bir dostun bir büyüğünü kaybettiğini öğrendim. Bu alemden başka bir aleme doğduğunu. Eşya alemindeki ölüm, zekânın keşfe koyulduğu sırların alemine doğmuş az önce. Hiç de akılcı değil... Çünkü akıl, bozulmuş ve tamiri imkânsız bir madde kümesi (makine) sanmakta cesedi. Ona göre, ölenle paylaşılacak hiçbir şey kalmadı. Hayat bitti. Heyhat, insanın kendini inkârındaki dehşete bakın!

Paylaşmak başka bir şey, daha başka, daha insanca. Maymunun insana benzerliklerini tam bir maddî gözlemci olarak zeka tâbiri ile ifâde etmeyi geçersiz kılan, "biz üç buçuk kişiyiz, ben, eşim, kardeşim ve köpeğim" diyen sanal bir dostun köpeğini insanlaştırmasını anlamayı gerektiren bir şey. Paylaşılan kişiyi maddî varlığının ötesinde görmeyi gerektiren. Hatta, maddi varlığını iptal etmeyi şart koşan. Peki ama bu nasıl olacak?

Birkaç tip insan görüyorum: Arayanlar, aramayanlar, aramaktan yılanlar ve bulanlar. Doğru yerde arayıp da bulanlardan olmanın lezzetini düşlüyorum sonra. Dünyadan tad almak bu olsa gerek. Aşk bu. Allah için sevmek ve buğz etmek. İyiyi emretmek, kötüden men etmek. Hiç de akılcı değiller. Kaldı ki akıl da madde değil!

Ve paylaşmanın bir ileri ucunda o eşsiz müessese: Evlilik! Hakikate ulaştırdığı için ve kadar değer hak eden madde, kimlerle paylaşılacağı huzur hissiyle ilgili olan yönü, kurallar, öne çıkan ve arda düşenler. Bunlar; toplumun yapısından, yetişme şartlarından ve alınan kültürden etkileniyor. Ancak ortaya çıkan soru işaretlerini geçiştirmek, onları mantık süzgecinden geçirememeyi onların yokluğuna delil saymak, sıklıkla yaşanan ve yine maddi alemin temalarına bağlanarak onların yokluk ve varlıklarıyla değişeceği sanılan huzursuzluklar.

İnsan kendini bulmaya kararlı ama önce kendi bileğini bükmesi gerekiyor. Borçlarını ödemek için tarladaki ürününü tefeciye yok pahasına daha yetişmeden satan çiftçi misali, bu arayışlar dahilinde yaşadığı tadları, kendini o huzur ikliminde hissettiren hazlar olarak algılaması, dertlerini azaltmak bir yana artıracaktır insanın. Halk dilinde buna iflas derler.

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..