Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '07

 
Kategori
Anılar
 

Yine Naime Teyzelere gidelim anne...!

Yine Naime Teyzelere gidelim anne...!
 

Siz hiç ekmek aşı yediniz mi? İlle de Bolu usulü olacak ama…

Mis kokulu köy ekmekleri (mutlaka Bolunun Paşaköyü ekmeği ) ince ince dilimlenir ve kızartılır(mümkünse sobanın üstünde). Ufak parçalar halinde doğranıp, derince bir tepsiye dizilir.

Ayrı bir kapta kıyma, soğan , ayrıca mutlaka yeşil soğan ve doğranmış yeşil biber kavrulur. Küp kesilmiş domatesler ve arzu edilirse biraz da salça ilave edilir(Ben biber salçasını tercih ediyorum). Et suyu da ilave edilerek, birkaç taşım kaynatılır. İnmeye yakın ince kıyılmış maydanoz eklenir. Ateş kapandıktan sonra, önceden çırpılmış bir adet yumurta azar azak ılıştırılarak eklenir. Bol sulu olan bu karışım/harç tepsideki köy ekmeklerinin üzerine dökülür. Üstüne sarımsaklı süzme yoğurt, en sonra da kırmızı biberli kızdırılmış tereyağ eklenerek, afiyetle yenir.

Evde kalan ekmekleri değerlendirmek üzere yaratıldığını tahmin ettiğim EKMEK AŞI , zaman içinde Bolunun müthiş damak zevkine uygun olarak değişim geçirmiş, turistik motellerde, lüks restorantlarda bile ikram edilen özgün ve harika bir yemek olup çıkmış ortaya...

Hiç kimse Naime Teyzem gibi yapamazdı ekmek aşını. Hiç unutmadım onun ekmek aşlarının tadını. Naime teyzemden bana geçen, çocuklarımın da çok sevdiği ama asla onunkinin tadını tutturamadığım, klasiklerimdendir benim Bolu usulü ekmek aşı.

İlk bakışta hemen göze çarpan kocaman göğüsleri, her daim gülen yüzü ve gülünce çizgi gibi olan gözleri, mavi siyah ipek saçları, bembeyaz teni, tatlı dili, harika kahve falları ile sadece mahallemizin değil, bütün Bolunun Naime teyzesiydi O.

Kendimi bildiğim 60 ' lı yıllarda belki de annemle birlikte tanıyıp, annem kadar sevdim onu. O zamanlar sinemacılık yapan eşi Sabahattin amca işleri batırır, borçlara girer, Naime teyzem ne yapar eder, yine düze çıkarırdı ailesini. Bazen inşaatcılık yapıp, ilave odalar yapardı, mütevazi evlerine, sonra da orayı bekar bayan öğretmenlere kiraya verirdi. Tüm mahallenin çocuklarının en sevdiği yer olurdu hep, o ev. Havuzlu bahçesinde oyunlar oynadığımız, özellikle ilave odalarında kış gecelerini geçirmeye bayıldığımız...

Neler oynamazdık ki, Ayşe ablanın önderliğinde…Nesi var, sessiz film, dağ, şehir ,nehir…el üstünde kimin eli var... Naime teyzenin kızı Ayşe ablanın doğum günlerine gitmek, bana büyüdüğümü anlatırdı sanki. Bayılırdım bu duyguya. Ve o zamanlar çabucak büyümek isterdim nedense tüm çocuklar gibi. Bu duyguyu yaşamak dahi, Naime teyzemlere gitmek için yeterli bir nedendi….

Ama benim tercihim otoriter Ayşe abladan yana değil, küçük Aysından tarafaydı daha çok...

Üst kata çıkan merdivenlerinin tepesine asılıp sallanma biçimindeki boyumu uzatma oyunu , en sevdiğim oyunumdu. Bir de eski taş aynalı konsollarında kendimi hayran hayran seyretmek…O zamanlar çok güzel olduğumu sanırdım hep, taş aynada kendimi seyrederken. Ama otoriter Ayşe Abla, nedense bu güzellik oyunumu bozardı acımasızca. Yine kendimi hayran hayran seyrettiğim bi gün “ Ben çok güzelim di mi Ayşe abla “ dediğimde, “ Ehh.. işte ortalama bi kızsın işte “ demez mi! İlk kez onun sözünden sonra başlamıştım güzelliğimi sorgulamaya…Sanırım bluğ çağıma ilk adımlarımı attığım günlerdi o günler…

Ama Aysın…öylemiydi yaa…Kayıtsız şartsız güzel olduğumu desteklerdi benim (!) Taş aynadaki görüntümü hayran hayran izleyişinden anlardım bunu. Hem o çok eğlenceliydi. Benden dört yaş küçük oluşundan mı neden bilinmez, benim oyunları yönetmeme hiç itiraz etmezdi mesela. Mahalle kavgalarında da koşulsuz müttefikimdi her daim…

Çocukluğumun en sevdiğim komşu eviydi Naime teyzelerin evi. Çıngıraklı kapıyı çalıp, “ bu akşam bi maniniz yoksa, size geleceğiz “ demeye bayılırdım . Genellikle babamın klüplere takılıp kaldığı dönemlerdi, o zamanlar. Annem biraz sinirlense de, benim hoşuma giderdi açıkçası babamın evde olmadığı akşamlar. Zira Naime teyzelere gitme zamanı demekti benim için .

Bazen da Sabahattin Amcanın işlettiği localı sinemalara gitme akşamı. Tam Bolunun göbeğindeki şehir sineması, alt katta büyük salonu, üst katta balkonu, ortada da locaları ile muhteşem bir sinema salonuydu .60 lı yılların ortalarında yıkılan o sinema gibi bir sinema salonu görmedim ben, bir daha hiçbir şehirde. Localara kurulup film seyretmek en büyük keyfimizdi. Film arasında da içilen leblebili gazozlarda cabası. Sanırım o zamanlar Nuri Alçolu, Coşkunlu filmler henüz yok olsa gerek, gazozlarımızı hiç sakınmadan, büyük bir keyifle içerdik hep…Ayşecik, Belgin Doruk, Ayhan Işık, Muhterem Nur, Filiz Akın gibi o dönemin unutulmaz oyuncuları ve filmleri ile ilk kez o localarda tanıştım. Hiç unutamadığım Poseidon Macerası ile de…

Sinemacı Sabahattin amca, sinemaya gönül vermişti ama işlerinin çok da iyi gittiği söylenemezdi sanırım. Bazen Naime teyzeyi ağlarken , annemle kafa kafaya dertleşirken bulurdum. Sabahattin amca çapkın olmalıydı. İstanbula film almaya gittiğinde, uzun zaman dönmezdi. İşte ne olursa o arada olurdu. Sanırım bizim artistleri sevdiğimiz gibi, o da severdi.” Yine yedi bitirdi paraları, o kadınların peşinde “ diye ağlardı Naime teyzem. Bütün mahallenin dikişlerini o dikerdi, becerikli elleriyle, bütçelerini denkleştirmek için. Burda mecmuaları alınır, patronlar çıkarılır, hep birlikte sülfileler yapılırdı. Eee... o zamanlar konfeksiyon yok…Şık olmak kolay değildi yani , şimdiki gibi…Naime teyzemin ve annemin başında boza pişirmek şeklinde olurdu, dikiş seansları daha çok. Elbiselerin hafta sonu en büyük eğlencemiz olan sinema günlerimize yetişme zorunluluğu vardı çünkü. Kolay mı, Bolunun en yakışıklı delikanlıları sinemaya gelecek !

Kimse ekmek aşıyı, yoğurtlu yayla çorbasını, keşli cevizli etli mantıyı Naime Teyzem gibi yapamazdı. Hele yaprak dolmaları…İçine sevgi katardı besbelli…

Akşam bir kere kapağı Naime teyzelere attık mı gerisi kolaydı. Tam kalkacağımıza yakın, tilki uykusuna yatardım acele .Tilki uykusuna yatmak demek, o gece Naime teyzelerde kalmak demekti benim için. Ve sabahleyin tüm çocuklarla birlikte harika köy ekmekli, tereyağlı ballı kahvaltılar demekti. Bizim evin hiçbir yemeği Naime teyzeninki gibi olmazdı, nedense…Hatta bu işi öylesine ifrat derecesine vardırmıştım ki…Annemin en büyük rakibesi olmaya başlamıştı Naime teyzem. Annem tatlı tatlı söylenip dururdu kimi “ Sen Naime teyzeni benden daha çok seviyorsun…”

Bir de hamam sefaları. O zamanlar eski evlerimizde banyolar yok ve Bolu çok soğuk. Hamamlara gidilirdi, pazar günleri. Bayılırdım, Naime teyzemin beni yıkamasına. Hiç kaynar su dökmezdi vücuduma. Saçlarımı da acıtmazdı , tararken. Tatlı tatlı, usul usul yıkardı. Çok şaşardım , onu çıplak gördüğümde, iri göğüslerini nerelere sığdırdığını merak eder dururdum. O da birini bi yana , ötekini öbür yana savurur bizi güldürür… Biz de bi daha yap…bi daha yap Naime teyze!!! nidaları ile ortalığı inletirdik…

Ölümlük dirimlik komşumuzdu Naime Teyzem. Bütün mahallenin ölümlerinde , O evlerin değişmeyen asli unsuruydu sanki. Dedem, ninem, amcam… Ve annem…

İnsanın kadim dostunu toprağa koyması nasıl bir duygudur , ben de öğrendim sonraları...

Önce büyüklerimiz, ardından anne kuşaklarımız gitti, Naime teyzem gibi...

Sonra da deprem, herkesi ayrı bir yana savurdu. Her kuytusunda anılarımız, bahçelerinde çocukluğumuz kalan üç katlı evlerin yerlerinde plazalar var şimdi...

Artık ne ekmek aşının o eski tadı, ne hamam sefaları , ne de eski taş aynalı konsol kaldı.

Bazen rüyalarımda, eski cumbalı ahşap evlerimizin odalarından birinde hala yaşayan küçük bir kız , ortaya çıkıyor durup durup…Ve güzelim davudi sesi ile avurtlarını şişirip mırıl mırıl şarkılar söylemekte olan annesine sesleniyor :

Bu akşam yine Naime teyzemlere gidelim anne…!

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..