Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

31 Mart '09

 
Kategori
Aile
 

YİNE ŞAKA YAPTI

YİNE ŞAKA YAPTI
 

YİNE ŞAKA YAPTI

Tarih 1 Nisan 1998. Haberi alıp ta ulaştığımızda geceydi. Üç gün önceki fırtınadan sonra yaz gibi sıcak, yaz gibi mis kokuluydu hava. Yaşlıydı, hastaydı, ölümü bekleniyordu ama O bizim babaannemizdi. Gözümüzü açtığımızdan beri, her gittiğimizde görmeye alıştığımız, sekiz basamakla çıkılan evin girişinin önündeki betona konulmuş, kısacık taburenin üzerinde, elinde bastonuyla oturmuyordu artık. Ama gözlerim karanlıkta, inatla onun orada her zamanki haliyle oturan görüntüsünü görmek için uğraşıyordu. Bir ses mi duydum yoksa duymak mi istedim bilmiyorum “Ka kızım hoş geldin orti” diyen ses ona aitti. Ses havada sallandı neşeyle, merdivenleri çıkarken, hissettim. Hava akide şeker gibi kokuyordu.

Babamın, halalarımın, amcalarımın doğduğu, büyüdüğü, büyüğünden küçüğüne herkesin yüreğinde değişik güzel anlamalar taşıyan, yaşlı-yorgun, büyük evin bütün lambaları yanıyordu. Kalabalık gruplar halinde bütün odalar doluydu. Her acılı zamanlarımızdaki gibi sahne aynı düzende kurulmuş, tabut evin girişindeki büyük hole, masanın üzerine konulmuştu. Misafir olduğu son gece, onu uğurlamaya oğulları, kızları, torunlarının çoğu gelmiş, gelemeyenler taa Viyana’dan ağlayan seslerini telefon kablolarından evin içine kendi boşluklarının yerine doldurmaya uğraşıyorlardı.

Soğuk, korkulası, yıkıcı, yakıcı, ortalığa cevapsız soruları dolduran, acımasız ölüm, sinsice ama vakitlice almıştı birimizi daha aramızdan. Ne acılar yaşamıştık güzelliklerimiz yanında değişik zamanlarda aynı bu evde, aynı sahneyi tekrarlayan duygularımızla birlikte. Ölümden başka hiç bir şeyden korkmayan babaannem büyük korkusuyla karşılaşmış, sakince uyuyordu tabutun içinde. Karanlık, cinler-periler, yılanlar, yorgunluk, hastalık hiçbir şeyden korkmayan cesur, çalışkan, komik evet çok komik bir kadındı. Bizi güldürmek için anlattığı terbiyesiz hikayeler, sahipleri gittiği için bir pembelik bir utangaçlık getirmişti sanki tabutun üzerine. Ölüme duyulan korku, ölümle yüzleşen insanın kişiliğine uymak için ortadan çekilmiş onun yerine gözle görülür biçimde duyulan sevgi dolmuştu bütün eve.

Bizim ufacık gördüğümüz ama ölünce boyunun uzunluğuna inanamadığımız babaannemiz, akıllarımızda, yaşadıklarımızda, çatlaklık derecesindeki yaptıklarıyla, sevimli ve komik görünüyordu. Her an yerinden kalkıp bastonunun eğri yerini boynumuza takarak öpmek için çekecek gibi ya da sırf onu terbiyesiz konuşsun diye kızdırdığımız zamanlardaki gibiydi. Görünmeyen ama duyulan sevgi; gözlerden akan berrak yaşlarda, ellerimizle dokunduğumuz, korkmadan öptüğümüz, buruşuk cansız suratta, yüreğimizde hissetiğimiz hep var olacağını bildiğimiz tatlı sıcak duygularda yeniden bulmuştu kendini.

Ölmek nedir bilmiyorum. Ölünce nereye gidilir gerçekte, zaman nasıl geçirilir, özlemler neyle giderilir, sevgi nasıl ifade edilir, pişmanlıklardan nasıl kurtulunur, keşkeler var mıdır? Hiçbirini bilmiyorum ama yaşamanın ne demek olduğunu öğrenmek isteyen herkes ölümde bulabilir cevabı. Yaşarken uzattığın sevgi dolu ellerin, isteyene esirgemeden gösterdiğin gülüşün, helalinden çalışarak bıraktığın rızıklar, sevdikçe genişleyen, sevdikçe büyüyen, büyüdükçe kalabalıklaşan yüreğin seni yalnız bırakmazlar öldüğünde. Ellerinle, sevgiyle diktiğin bir fidan büyür de kökü toprağın altında olsa bile gelir. Sevgi gösterdiğin bir çocuk ne kadar küçük olursa olsun asla unutmaz koşar da gelir büyük insan olunca. Yemek verdiğin bir köpek olabilir ama senin göremediğini görür de gelir, duvarların canı yok sanılmasın, yaşayanla canlanmışsa eğer, sevgiyle ilahiyle katılır, ortak olmayı becerebilmişsen bir derde, dert dert olmayı bırakır da devaya gelir, sevgini zapt edemeyip sıkıca sarılmışsan hayata, hayatın küçücük dallarına, hayat çirkinlikleri bırakır da güzellikleriyle gelir. Korktuğun ölümü yalnız yaşamazsın o zaman.

Cansız bir kadın yatıyor, bedeni toprağın ruhu Allah’ın. Bize kalan yaşadıklarıyla verdikleri. Sekiz evlat, kırkbeş torun, sayısız torun çocuklarının hepsinde bir parça bırakarak gitti. Bizim bilmediğimiz uzun boyu (kamburu çıkmıştı da), masmavi kocaman gözleri, dinmek bilmeyen çalışkanlığı, sınırsız direnci, yaşama sevgisi, Allah korkusu, kiminde utangaçlık kiminde korkusuzluk, bendeki delilik ve patavatsızlık, sayılması sonraya kalmış benzerliklerin hepsi bize ondan kaldı, koltukta bastonuyla oturan resmiyle birlikte. Hep dua ettiği gibi baharda öldü, şakalı şen bir günde. İşlerin yoğun olmadığı sadece baharın getirdiği çiçekler içinde, sıcacık ve sessizce. Kalabalık, mıknatıs gibi çekilmişti isteyerek o güzel yere o güzel güne. Günümüzde kara yoktu ölümüyle birlikte, günümüz güzeldi bıraktığı sevgi yoğunluğu içinde. Bedeni olmasa da, ruhu aramızda olacak her gülmemizde her ağlamamızda.

Damatlardan biri yalandan şikayet edecek “Babaanne torunun bıyıklarını kes diyor” torunlarına laf söyletmez ya cevap verecek beklemeden “O ki sen kancık kocalardansın kes der tabi”. Kızlardan biri şımararak yanına yaklaşarak “Babaanne çocuğum olmuyor” “Çocuksuz olmaz kıran mı girdi kocanı değiştir” diyecek gülerek. Belki cebinden akide şekeri çıkarıp sıkıştıracak eline avutmak için. Delikanlı torunlardan biri “Babaanne ben birini seviyorum ama o beni sevmiyor” “Sevmezse sevmesin ortalık karı dolu alırız birini orti” diyecek. Diktiği ağaçlar çiçeklere durdukça yaşayacak, meyveleri yiyerek karnını doyuran kuşların cıvıltısında ismi sayıklanacak, gece sohbetlerinde verdiği terbiyesiz cevaplarda anılacak ama sevgiyle olacak bütün bunlar. O sevgisini esirgemeden yaşadı, kalabalık bir sevgi seliyle uğurlandı. Hiç durmadan çalışarak açıkta kalmadı, doğurduklarını yalnız bırakmadığı için yalnız kalmadı.

Seni seviyoruz babaanne, armut zamanı, fındık zamanı yine buradayız sakın hiç bir yere ayrılma.

NOT: 98 den kalma bir yazı. Gömüldükten sonra bazı torunlarıyla diğer ezan okunana kadar mezarlıkta bekledik babaannemi baş ucunda, korkuyorum beni bekleyin dediği için. Ne garip beklerken gülmelerimiz bile oldu.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..