Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '14

 
Kategori
Felsefe
 

Yitik zamanlar

Yitik zamanlar
 

Düşüncelere dalmanın en güzel saatleridir o anlar. Gecenin bir saati uykunuz bölünüp, kalkıp karanlıkta uzaklarda karanlığa asılı kalıp  göz kırpıştıran yalnız yıldızların ışıklarına daldığınız anlar. Sessizlik gün boyu farkında olmadığınız saat tiktaklarını da büyütmüştür. Karanlıkta zaman geçmezmiş gibi asılı durmaktadır artık. Oysa zaman geçmektedir. Bir sinsi tahta kurdu gibi başından beri ileriye yönelik anlarınızı acımasızca kemirmektedir. Giderek daha bir farkına vardığınız kalp atışlarınız zamanın geçmekte olduğuna tanıklık etmektedir. ”Su sesi ve kanat  şakırtısında” akıp giden zaman düşünceleri peşi sıra sürüklemektedir. Dünyanın gidişi ürpertmektedir sizi. Aklınıza Dostoyevski’nin bir deyişi takılır. ”Tanrı öldüyse eğer, her şeye izin verilir." Karanlık korkutur sizi, içinizden ıslık çalmak geçer. Oysa karanlıkta ıslık çalmak ışığı getirmez.
 
Görece zaman içerisinde insanlığın ışığı getirebilmesi, ateşi yakabilmeyi becerebilmesi için binlerce yıl geçmiştir. O günden bu yana insanlar ateşi yakıyor, kimileri aydınlanmak adına, kimileri yok etmek için. Gücü ve erdemli olmayı birlikte ellerinde bulunduramayanların yalnızca görece kaba güce sahip olanların yaktıkları ateş, tarihin ilk günlerinden bu yana ve halen bir yitik zamanın küllerini biriktiriyor. Doğanın dengelerini yok etmekten, bireysel düzeyde insan onurunu yok etmeye yönelen dizginlenemez bu kaba güç, anlaşılmaz bir şekilde kendisine yandaş da buluyor, bir insani düşüşün dramını sergiliyor. Aslında zorlamalar ya da vaad edilenlere boyun eğilmesi, insanın gerçek düşüşü değil midir?
 
Zaman gerçekten görecedir. Kimileri için tarifsiz güzellikler içinde göz açıp kapayana kadar akıp gidiverirken, kimileri için arkadan kürek kemikleri arasına saplanmış puşt bir hançerin soğukluğunda can yakıyor. Zaman geçmiyor, yıldızlar sönüyor bir bir uzakta…
 
Zamanın akışını iyi yönde şekillendirebilme yeteneğinden yoksunluk, onun getirdiklerine katlanma kaderciliğini ve kendini avutma, haklı çıkarma gayretini sürüklüyor peşi sıra. O zaman; eğer varsa pişmanlığınız zamanınızın bolluğunda tuvallere yansıttığınız renk karmaşası rahatlatır mı dersiniz vicdanınızı? Hak etmiş mi sayılırsınız gök yüzünün kutsal mavisini, soluduğunuz havayı? Uyuyabilir misiniz gönül rahatlığı içinde? Bir ömür boyu etrafına ipekten bir koza örüp, sonra delerek çıkan ve bir günlük yaşama sahip bir kelebeğe dönüşen ipek böceği size bir şeyler söylüyor mu? Onun tek bir günlük özgürlüğü için hayatını verişini anlayabiliyor musunuz? Ya da bataklıklarda bir günlük yaşam için dünyanın en güzel renklerine açan çiçekleri. Akşamın alaca karanlığında batan güneşin kızıllığını taşıyarak kanatlarında özgürce uçuşan sonsuzluk kuşları ne söylüyor sizin için. İçinizi dolduruyor mu hiç, bir bahar yağmurundan sonra mis gibi toprak kokusu. Çatlayan bir tohumun yaşam sevincini içinizde duymayalı sahi ne kadar zaman geçti sizin. En son ne zaman birisine gönül dolusu seni seviyorum dediniz. En son ne zaman ağladınız, biliyor musunuz? Oysa siz ne kadar çok insanı ağlattınız…
 
Yine de ”Asıl kötüsü insanın hapishaneyi içinde taşıması” iken; zamanı tutsak etmiş gibi eriyen kaslarına karşılık ürkütücü bir şekilde giderek büyüyen durgun su bakışlı gözleriyle öylece ölüme yatmış olanlar yakıcı sessizlik içinde kime neler söylemeye çalışıyorlar. Yasalar karşısında ”boynu kıldan ince” olup insanlığın tüm tarihi içinde var olan zorlamalı düzene uyma, kendisinin ve toplumun ahlaksal sorunlarıyla yüzleşme yiğitliğini gösterip, yaşadığının ahlakını savunanlar kendilerini boşuna mı feda ediyorlar yoksa? Galileo’nun “şimdi beni öldüreceksiniz ama olsun, dünya gene de dönüyor” deyişinden bu yana insanlık değerleri için uğraşanların varlığı bırakın ısıtsın içinizi.
 
Spinoza’ya göre “yaşamı düşünmek erdemdir." .Erdem aynı zamanda insanın kendi bilincinde olması demektir. Güç karşısında insanın kendi bütünlüğünü, onurunu koruması demek olan özgürlük, ahlaklı olmanın da temel koşuludur. İnsanı anlamak, onu suçlamamak anlamını taşır. Çünkü iyi ve kötü ne düzenekseldir, ne de önceden kurgulanmıştır. "Yasaları yapmak kolay, ama insanları anlayışla karşılayabilmek zordur."
 
Zaman geçmiyor, yakıyor... Ve Yunus Emre’ye göre “az söz erin yüküdür."
 
Akın YAZICI
 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..