Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '07

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Yitirdiğimizi kazanma yolunda

Yitirdiğimizi kazanma yolunda
 

Günümüzde hemen her insanın yakındığı benzer sıkıntı ve problemler vardır: İşlerin peşinde koşturup durmaktan kendine, ailesine ve dostlarına zaman ayıramama, yapmak istediklerini yapamama ve kendine güvenememe gibi… Bazı insanlarda ise; bıkkınlık, bitkinlik ve ümitsizlik hâkimdir. Gününü gün eden insanlar bile kendilerine güvenmedikleri için gönüllerinin derinliklerinde bir huzursuzluk hissetmekte; onlar dahi çok çabuk ye’se düşmektedirler. İnsanlar bu sorunlar karşısında ister işadamı, ister ev hanımı, ister öğrenci vb. her ne olursa olsun; başarı ve mutluluklarında önemli değişiklikler olmasını isterler. Bu tür insanların çoğu, başarılarının artmasına, kendilerini iyi hissetmelerine katkı sağlayacak düşünce, tutum ve davranış değişikliklerine bedel ödemeye çoktan razıdırlar. Onlara göre bu ihtiyaç o kadar acildir ki, reçete olarak sunulan düşüncelerin olumsuz tesirlerinin olup olmayacağını, bünyeye uygun düşüp düşmeyeceğini biraz olsun araştırmaya bile vakitleri yoktur. Bundan dolayı bu acezenin “Bana ne yapacağımı söyle, izleyeceğim adımları göster” demekten başka yapabilecekleri bir şey yoktur.

Aslında bu, yadırganacak bir vaziyet değildir. İnsanlar tarih boyu iyiye, güzele, huzura ve başarıya ulaşmak için muhtelif rehberlere ihtiyaç duymuşlardır. Bu arzuya ise; insanın aklını, temayüllerini, fikirlerini, isteklerini, hayallerini ve diğer duygularını doğruya yönelten bir rehber bulduklarında ulaşabilmişlerdir. Bunun temelinde ise; sağlam bir hayat felsefesi, ulu bir ahlâk sistemi ve duvarları saygıyla örülüp içi özgüvenle doldurulmuş bir fazilet abgâhı yer almaktadır. Maalesef önce Batı’da, sonra da kendi coğrafyamızda bu yüksek ahlâk sistemi ve insanî değerler -başta özgüven ve saygı olmak üzere- yenilik adı altında fersude bir hâle getirildi.

Bu yıkımın insanda meydana getirdiği boşluğu doldurmaya aday yeni bir uzmanlık alanı ortaya çıktı:“Kişisel gelişim.” İnsana hayatın her alanında rehberlik yapacak, kişinin kendine olan itminan ve saygısını arttırıp insanın bir “Buhranlar anaforu”ndan çıkaracak ve kendini iyi hissetmesine yardımcı olacak bir uzmanlık alanı! Bu uzmanlık alanı, kişinin kendini tanımasını, hareketlerinin ve alışkanlıklarının incelenmesini, zihninin çalıştığının anlaşılmasını konu edinen psikolojiye dayanıp, mutluluğu ve başarıyı arayan insanlara, kendini geliştirmeleri halinde arzu ettiklerine ulaşabilecekleri vaat edilmektedir. İddia şudur:”Hayatınız değişecek, problemlerle asla uğraşmayacaksınız. Hiçbir şey istemediğiniz gibi olmayacak. Yeter ki içinizdeki gücü ortaya çıkarın.” Bu düşüncelere göre hayatın her safhasında tercih edilmeyi sağlayan ve ehemmiyeti git gide artan beceriler ise şunlardır:”Etkin problem çözme ve proje geliştirme, iletişim-arz ve ikna becerileri, zamanı verimli kullanma, strese karşı dayanıklı olma, kişisel isteklendirme sağlama, yaptığınız işlerde özgüven sahibi olma”…

Burada, üzerinde düşünülüp açıklanması gereken husus, bu yolla veya yollarla vaat edilene ve ulaşılmak istenene ulaşmak gerçekten mümkün mü? Yoksa bu yollarla insana kazandırılan şey, göstermelik ahlâk, göz boyayıcı bir saygı ve abir bir özgüven midir? Görünen o ki, bu teknikler ve çareler ağır ve derin sorunları çözmek için kullanılıyor, bazen de onları gideriyor gibi nümayan oluyor; fakat problemlerin menba’ına inerek onu kökten çözmüyor ve bu sorunların muttasıl ortaya çıkmasına engel olamıyor. Bilakis özellikle benlik ve enaniyetin dizginlenmez olduğu bu dönemde “Ben yaptım” demek gibi değişik tabirlerin gölgesinde insan ruhunu ukalalaştırıyor.

İnsanın karakteri, kabiliyet ve istidatları ortaya çıkarılmalı; onların gelişmesi için tabii ki çaba sarf edilmelidir. Ama böyle bir neticeyi elde etmek için kullanılan üslup, ferdi şımartacak ve onu bencillik girdabına sürükleyecekse o üsluptan derhal vazgeçilmelidir. Çünkü meseleyi şahsın dar imkânlarına, sınırlı iktidarına ve güçsüz iradesine bina etmek her şeyi daraltma ve zayıf bırakma olur. Böylece insan nefsini merkeze koyup onu esas kabul eder, yaptığı her iş ve elde ettiği her muvaffakiyette enaniyetini sürekli besleyen marazî bir varlık halini alır. Nefis merkezli, , kendine aşırı güvenen biri de azıcık sürçüp düştüğü zaman ise bütün bütün ümitsizliğe düşer, tutunacak bir yer bulamaz ve bir daha da doğrulamaz.

Aslında, insan böyle bir vartaya düşmeden de özgüven sahibi bir kimseden beklenen şeyleri ortaya koyabilir. Her şeyden evvel nefsiyle hareket etmek yerine vicdanıyla hareket edip ona verilen kabiliyetleri kullanabilir. Böylece abesle iştigal ederek özgüvenini fersudeleştirmez, “Ben yaptım” gibi ham sözlerle kendine olan saygısını adamet ve ukalalık umanına itmez, hedefine ulaşma yolunda büyük adımlar atıp mefkûresinde muvaffak olur ve yeni başarılara davetiye çıkarır.

Hâsılı; insanın kendine güven ve saygısının artması için iştiyak duyduğu kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

 
Toplam blog
: 6
: 566
Kayıt tarihi
: 28.10.07
 
 

Şiir yazıp, memleket meselesi konuşmaktan başka hiçbir şey yapmayan bir adam... 12.09.1988 Van doğ..