Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '08

 
Kategori
İnançlar
 

Yobazın yeni hedefi Volkan Konak mı?

Trabzon’un ve ülkemizin yüz akı, sanatın evrensel barış, sevgi diline inanan sevgili Volkan Konak’ın “Müslüman ülkede kadın olmak istemem” sözlerine gösterilen düzeysiz tepkilere hiç şaşırmadım.

Demokrasi, eşitlik, insan hakları gibi insanlığın kanlı tarihi sayesinde kazanılmış haklara saygı duymayan, kendi inanç ve görüşünün dışındakileri “recm” etmeye meyilli, ruhu faşistleşmiş pek çok kesimle birlikte yaşadığımızı biliyorum.

Bugün her biri çıkar gurubu haline dönüşmüş tarikat ehli cahil hocalardan İslam dinini öğrendiğini sanan, ancak gerçekte dinin gerektirdiği “mütedeyyin” ahlaktan yoksun bu “tek tipçi” zorbalarla, hem demokrasinin esenliği hem de dinin kutsal değerlerini koruma adına mücadele edilmelidir.

Çünkü Müslüman ülkelerin geri kalmasında, emperyalizmin sömürücü etkisinin yanında, siyasi ve maddi çıkarları için insanları kendi koydukları normlarla “cennetlik-cehennemlik” ilan eden, papazlık özentisindeki bu tip yobazların büyük rolü olmuştur.

Volkan Konak’ın sanatsal ve siyasal kimliğine saldırmak için fırsat kollayan bazı kesimlerin, bunu din üzerinden yapmak istemeleri son derece çirkin ve ucuz bir hiledir.

Hepimiz İslam dininin özüyle, çeşitli ülkelerdeki uygulamasının farklı hatta çelişik olduğunu biliyoruz.

Diğer dinler gibi İslam dini de, tarih boyunca siyasi güçlerin, emirlerin, kralların, şahların, padişahların elinde bir “itaat” aracı olarak kullanılmıştır.

Bugün de durumun farklı olmadığını anlamak için, demokrasiye geçemeyen Müslüman, Hıristiyan, Budist ülkelere bir gezi yapmak yeterli olacaktır.

Cumhuriyet sonrası yapılan onca reforma, yakın tarihteki AB kriterlerine rağmen, kadının ve kadın haklarının durumu, kendi ülkemizde oldukça vahimdir.

Müslüman ülkelerdeki “Kral çıplak” gerçeğini dile getirenleri “dinime küfrediyor” edebiyatıyla karalamaya çalışanların kafasındaki kadının yeri hiç kuşku yok ki eş, analık ve ev işleriyle sınırlı bir “hizmet” alanıdır.

Esas mesele, kadının erkeklerle eşit olduğuna inanan dindar ya da dindar olmayan çağdaş demokratik insanla, kadını erkeğin “yedeği”, “bahçesi” yapma uğraşındaki ortaçağ kafasının çatışmasıdır.

Bu ortaçağ kafası eskiden olduğu gibi bugün de desteğini dine dayandırmaya çalışıyor.

Oysa bütün dinler gibi İslam dinin de, kadının erkekle “bir elmanın yarısı” eşitliğini öngören gerçeği, artık herkesçe bilinmekte ve kabul görmektedir.

Onbeş yıl kadar önceydi.

PTT’nin karşı tarafındaki küçük bir kuruyemişçiye uğramıştım.

Dükkanın girişinde bulunan berbat giyimli, kırçıl sakallı, orta yaşlı bir adamın, içerideki televizyonda konuşmakta olan hemşerimiz Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ü kızgın ve alaycı bir yüz ifadesiyle izlediğini fark ettim.

Görünüşünden ve arada gösterdiği düzeysiz tepkilerden eğitimsiz biri olduğu kolayca anlaşılabiliyordu.

Ben dükkandaki ürünleri incelerken O, dükkan sahibine mahalli diliyle seslenerek “derin“ yorumunu yapıverdi:

“Hau adam var ya, imansızın biri.. Direk Allah yoktur diyemeyi da, lafi dolanduruyi” dedi.

Şaşkınlıkla adama baktım, kızgınlığı artık öfkeye dönüşmüştü.

Kendisine nazik bir şekilde “Siz bu konuları iyi biliyorsunuz herhalde, İlahiyatçı mısınız? ” diye sordum.

Adam, “Yok” dedi, “İlkokulu bitirdim ama kuran kursunda bize her şeyi öğrettiler, (Yaşar Nuri Hoca’yı kastederek) ha bunlar şimdi, hocaların oğrettuklerine yalan deyiler” diye tepkisini yineledi.

Tartışmanın ve adama bilimin, bilginin, okumanın erdemini anlatmanın mantığı yoktu.

Kara cahil bir vatandaşımız sırf öğrendiklerinden farklı, değişik şeyler söylüyor diye ünü ve bilimsel yetkinliği ülkemizin sınırlarının ötesine geçmiş, İslam dünyası içinde kitaplarına referans yapılan bir İlahiyatçı akademisyene bu denli saygısızlık yapabiliyordu.

Müslümanların ezici çoğunluğunun, kendi dinlerinin anayasası konumundaki Kuran-ı Kerim’i, anlamak ve öğrenmek amacıyla okuduklarını hiç sanmıyorum.

Nedense insanlarımız kendi dinlerini anlamak için piyasadaki binlerce kitaptan yararlanmak yerine, dini konuları başkalarından dinlemeyi ve öğrenmeyi tercih ediyorlar.

Başkalarından öğrenilen “din”, ister istemez “tablet” şeklinde alınan, sadece kısıtlayıcı ve yasaklayıcı “emirlerin” ezberlendiği, bireysel ibadetle sınırlı bir “ideolojiye” dönüşüyor.

Tamamen şekle indirgenmiş bu din kültürü nedeniyle, dinlerin temelini oluşturan sevgi, dayanışma ve hoşgörü söylemden öteye gidemiyor, insanlar da bir ahlak felsefesine tutunamıyorlar.

İslam ülkelerinde ve özelde ülkemizde maalesef “ruhundan koparılmış” bu geleneksel “din”in sancılarını yaşıyoruz.

Sonra da din adına, dinin kutsadığı en değerli varlığı, insanı canice yakabiliyor ve kadınları eve hapsetmeyi eleştiren sanatçıları da fütursuzca tehdit edebiliyoruz.

 
Toplam blog
: 152
: 700
Kayıt tarihi
: 17.07.08
 
 

Trabzonluyum ve bu kentte yaşıyorum. Kamuda inşaat mühendisi olarak çalışıyorum. Resmi görevimin..