Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '11

 
Kategori
Deneme
 

Yoğurtçu Arif Amca

Yoğurtçu Arif Amca
 

Yoğurtçu geldi hanım.


Yoğurtcu Arif Amca 

Çıngırağın sesini duyduğunda kadın, sofrayı kurmaya çalışıyordu. Hemen küçük kızını çağırdı. ”Çabuk al şu tası ve parayı. Yoğurtçu Arif Amca geçiyor, git bir kilo yoğurt al da gel sofraya. Çabuk, çabuk! Kaçırma Arif Amcanı, koş, koş diyorum sana! ” 

Küçük kız telaşla koştu sokağa. Yoğurdu çok seviyordu. Bütün gün yoğurt yese sanki doymayacaktı. Ama özellikle üstündeki kalın kaymağına bayılıyordu. Sokağın başına baktı . Yoğurtçu, omuzundaki ağaç askısına yerleştirdiği yoğurt tepsilerini yere indirmiş ve başına toplanan birkaç komşuya yoğurt tartmaya çalışıyordu. Sıraya girdi, beklemeye başladı küçük kız. 

Yoğurtçu Arif Amca hem babasının seyyar esnaf arkadaşlarından biriydi hem de mahalleden komşularıydı. ” İnekçiler” de derdi mahalleli onlara. O zamanlar mahallede apartman denen koca koca binalar yükselmeye başlamamıştı henüz. Hemen herkesin oturduğu evler bahçeli, küçük, şirin evciklerdi. Belki bir iki tanesi iki- üç katlıydı. Çoğunun bahçesinde koyun, keçi ya da tavuk beslenirdi tek tük de olsa. Ama tavuk hemen herkeste vardı. Kimse bakkaldan yumurta almayı bilmezdi. Evdekilere yetecek kadar yumurta verirdi tavuklar. Daha fazlasını kim ne yapsın? 

Yoğurtçu Arif’in ailesi inek beslerdi kocaman bahçelerinde. Süt ihtiyacı olan komşular ellerinde tencerelerle inekçilere gider ve alüminyumdan yapılmış litre kabıyla tencerelerine süt dolduran Arif’in karısından sütlerini satın alırlardı. Kalan sütü de geniş alüminyum tepsilere mayalar ve ertesi gün satması için kocasının ağaç omuz askısına takardı Münire Teyze. Nereli olduklarını bilemiyordu çocuk, inekçilerin. Ancak kendi yaşıtı sayılabilecek kızlarıyla evcilik oynarken, kızların şiveli konuşmalarına hep gülesi gelirdi. Daha sonraları, yaşı ilerleyip de şiveleri ayırt etmeye başlayınca, Rumeli göçmenlerinden olduklarını düşünmeye başlamıştı, anılarında canlandıkça inekçiler. 

Sıra kendisine gelmişti. Elindeki tası ve parayı uzattı. Yoğurtçu küçük kızın gözlerine baktı ve nereye dikildiğini gördü. Küçük kız tepsinin kenarına yığılmış yoğurt kaymaklarına bakmaktan kendini alamıyordu. “ Kaymak da mı istiyorsun? “ dedi Arif. “ Hı- hı “ dedi küçük kız. “ Anan kızmasın sonra? “ “ Babam korur beni “ dedi ufaklık. Yoğurtçu tasa kaymakları ve yoğurdu koyarak el terazisiyle tartmaya başladı. Bir kiloyu biraz geçmişti, kızın parası bir kilo içindi. “ Olsun “ dedi içinden Yoğurtçu. Kızın kaymağı ne kadar çok sevdiğini iyi biliyordu. Bebekliğinden beri tanıyordu kızı ve özellikle kaymağa düşkünlüğünü hep gülerek hatırlardı. Tartma işi bitti, tası kızın eline tutuşturdu. “ Sakın tasa dikme gözlerini, yola bak, düşersin, anandan bir ton sopa yersin, dikkat et. Babana selam söyle. ” “ Baş üste” dedi küçük kız ve sevinçle yoğurt tasını kucaklayarak eve doğru hızla yürümeye başladı. 

Birkaç adım atmıştı ki, gözleri tasın içindeki kaymaklara takıldı. Arif amca ne demişti? Tasa sakın bakma, gözün yolda olsun, takılır, düşersin”. Olsundu, düşmeden, kaymakların hepsini eve varana kadar yer bitirirdi. Ve o açlıkla parmaklamaya başladı. Tadı ağzına yayıldıkça kaymağın, kendini rüyada sanıyordu ufaklık. Yedi, yedi, yedi. 

Kapıya gelmişti bu sürede. İttirdi kapıyı ve içeri girdi. Annesi holde bekliyordu kendisini. “Nerede kaldın? Yemek soğudu sofrada, tez git, gel demedim mi sana? “ dedi kadın. ” Tez gidip geldim anneciğim ama Yoğurtçu Amcamın başı kalabalıktı ancak sıra geldi bana. ” Dedi ve elindeki tası annesine uzattı, biraz da çekinerek ve korkuyla. Kadın çocuğun kendisine uzattığı tasa uzandı, elinden aldı ve gözleri öfkeyle parladı. “ Yine mi kaymak doldurttun verdiğim parayla ve hepsini yolda parmaklayıp yedin. Ha ? Sana soruyorum, cevap ver çabuk! ” “ Ama anne! “ diyecek oldu küçük kız. “ Sus mızıldanma. Sana kaç kez dedim, o kaymaklarda sokağın bütün tozu, kiri toplanıyor. Sonra da kalkıp hepsini iştahla yiyorsun. Ömrüm senin hastalıklarınla mı geçecek benim? Hem bu kalan yoğurt kime yetecek? “ “ Söz veriyorum, bir daha yapmam anne, ne olur kızma.” dedi. Ama, biliyordu ki bu sözünü asla tutamayacak. Dayak yeme ihtimaline bile razıydı. Çünkü her şeyden vazgeçerdi kaymaktan asla… 

Çocukluğum... 

 
Toplam blog
: 17
: 641
Kayıt tarihi
: 08.09.08
 
 

1 Nisan 1961 İstanbul doğumluyum, aslen Eskişehir'liyim. 33yaşında bir kız ve 30yaşında bir erkek..