Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '20

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

YOK MU BİR BABAYİĞİT

 

         

“Kekik bitkisinden, tüm insanlara faydalı olabi-

lecek preparatların (yani hazır ilaçların) kısa sürede

 üretilmesinin mümkün olacağı inancındayım.”

                                                    Prof. Dr. OKTAY YEĞEN

 

                1940’lı yılların ikinci, 1950’li yılların ilk yarısı…

                Antalya’ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene köyündeki evimizde şeker yoktu ama üzüm ve dut pekmezimiz vardı. Kuru üzüm ve leblebimiz olmadı hiç ama incir, ceviz, badem, dut ve nar eksik olmadı hiç.

                Yine çocukluğumda peynir yemedim hiç ama sütümüz, yoğurdumuz, tereyağımız da boldu; ayranımız ve çökeleğimiz de. (Çökelek yerine “keş” derdik biz.)

                Abarttığımı sanmayın sakın, aspirin ve gripin dahil, hiçbir ilaç girmedi evimize. 1953’te Aksu Köy Enstitüsü’ne gidinceye kadar kağnı, at arabası, bisiklet dahil, tekerlekli hiçbir araca da binmedim ben; sağlık memuru, ebe, hemşire ve doktor da görmedim.

                Hastalanınca ne mi yapardık?

                Köyümüzdeki tüm evlerde olduğu gibi, her derde deva bir ilacımız vardı bizim de.

                Nasıl mı?

                Şöyle: Karnımız ağrırsa içer; başımız, sırtımız, kolumuz, ayağımız ağrırsa sürerdik.

                Ne miydi, bu her derde deva ilacın adı?

                Kekik… Evet kekik, kekik suyu ve kekik yağı

                Gerçekten de her evde kekik de bulunurdu; kekik suyu ve kekik yağı da…

                Kekik, doğal olarak yetişirdi; köyümüzün kırlarında, dağlarında…  Acı bir bitki olduğu için koyun, keçi, sığır dahil, hiçbir hayvan yemezdi kekiği.

                Her yaz, temmuz ya da ağustos aylarında kekik yağı üreticiler gelirdi köye. Bu haber köylüye minarelerden yapılan tellallarla duyurulurdu. İşte o günden sonra isteyen herkes kırlardan, dağlardan topladığı kekikleri, “Kaynarca” denen kaynak suyunun başında üretim tezgâhlarını kurmuş olan kekik yağı ustalarına ücreti karşılığı satardı.

                Toplanan kekikler, büyük kazanlarda kaynatılır; yağı imbikten süzülerek alınırdı. Yağı alınmış kekik suyu, isteyenlere ücretsiz olarak verilirdi.

                Genellikle seyyar çerçicilikle ticarete atılan her Aksekili’nin bavul ve tezgâhının demirbaş ticaret malı, kekik yağı olurdu mutlaka.

                Bir şeyler ezberleme ve ezberletmenin eğitim olduğunu sandığımız için düşünme ve düşündürmeye alışmadık. Dolayısıyla kekik ve kekik yağı üzerinde de düşünmedik hiç. Doktora gitmek dururken, verdiği reçete ile eczaneden hazır ilaç almak varken, “koca karı ilacı” denen “kekik, kekik suyu vekekik yağı”ndan bize neydi; değil mi ya!

                Sanki milattan önce yaşamışım gibi o köyde, yukarıda anlattıklarımı çoktan unutmuştum ben. Ancak yaklaşık 20 yıl kadar önce, Aksekili bir bilim insanının bu konuyu ciddiye alıp araştırmalar yaptığını duymayayım mı?

                O günlerde eşim Güler Erkan’ın Türkiye gazetesinde “Biz Bize” adlı bir köşesi vardı. Bu konuda kendisine gönderilen bir faksı, birçok gazete köşe yazarı gibi okumadan çöp kutusuna atacağına, baştan sona bir yazının konusu yapmıştı.

                8 Aralık 1998 günlü “Bin Derde Deva” adlı o yazıdan birkaç paragraf okuyalım mı?

                “Antalya Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ö. Ü. Prof. Dr. Oktay Yeğen’den güzel bir faks aldım. Özetlemeye çalışayım sizin için:

                “Kesme çiçek ve turfanda sebze üretenler, bitki hastalıklarına karşı bazı kimyevi ilaçlar kullanıyorlar. Ancak bu ilaçlar, yalnız hastalık mikrobunu değil, toprakta yaşayan bütün yararlı canlıları da öldürmekte.

                “Ayrıca bu zirai ilaçlar, sulama ve yağmurlarla yeraltı sularına, derelere, ırmaklara, göllere geçerek bütün hayvanları, dolayısıyla insanları da olumsuz etkilemekte.

                “Uçucu olan ‘Metilbromid’ gibi ilaçlar ise havaya karışarak ozon tabakasının incelip delinmesine, böylece iklim değişmesine kadar varan yan etkileri olabilmekte.

                “İşte bu sebepten ABD ve Avrupa ülkeleri bu tür ilaçların kullanılmasını kendi ülkelerinde yasaklamışlar.”

                Evet, gelişmiş ülkeler, bu tür kimyevi zirai ilaçlar kullanılarak yetiştirilen sebze, meyve, tahıl ve baklagillerin insan vücudu için ne büyük zararları olduğunu anlamışlar. O nedenle, kendi ülkelerinde kullanmaz olmuşlar artık.

                Birleşmiş Milletler de 2015 yılından sonra, bütün dünyada “Metilbromid”in kullanılmasını yasaklamış. Olsun, bize ne! O yasağı deler geçeriz biz! Kim görecek, kim duyacak?

                Ara sıra gazetelerden okur, televizyonlardan duyarız: “Rusya, ihraç ettiğimiz 100 bin ton domatesi, zararlı ilaçlar kullanıldığı gerekçesiyle geri çevirdi.”

                Elin oğlu, elin kızı akıllı… Dışarıdan aldığı sebzeyi, meyveyi, tahılı, laboratuarlarında tahlil etmeden almıyor. Yararlıysa “evet”, zararlıysa “hayır” diyor. “Zararlı bir şeyi yedirmem ben yurttaşlarıma.” diyor da başka bir şey demiyor.

                Neden böyle yapar ki, bu gâvuroğlu gâvurlar!

                Biz 12 ay yiyoruz; bir şey olmuyor da size ne olacak ki? Korkaklar! Cesur olun biraz, cesur!

                Sizin, “Zehirlidir, kesinlikle yenmez” dediğiniz domatesleri, biberleri, salatalıkları denize döktüğümüzü mü sanıyorsunuz siz? Yiyoruz biz, yiyoruz. Afiyetle yiyoruz hem de.

                Ancak, şakası yok, bu gâvurların. Aynen Ruslar gibi Almanlar, Ukraynalılar ve Fransızlar’ın da… Yetiştirdiğimiz ürünleri ihraç etmek istiyorsak eğer, o zararlı ilaçları kullanmamalıyız artık.

                “Kullanmayalım da, sebze ve meyvelerimizi böcekler mi yesin?” diyeceksiniz. Hayır, onlara da yedirmeyelim. Nasıl mı?

                Böcekleri engelleyen ama insanlara zarar vermeyen bitkisel ilaçlar kullanarak…

                Bitkisel ilaçların en etkilisi de kekikAkseki dolaylarında doğal olarak yetişen bu bitkiyi, yaklaşık çeyrek yüzyıldır araştırıp inceleyen ve ilaçlar üreten Prof. Dr. Oktay Yeğen de bir Aksekili

                Hemşerim, Alman meslektaşlarıyla birlikte uzun araştırmalar yapıp da olumlu sonuçlara ulaşmış, elde ettiği bilgileri de yayımlamış.

                Akseki’de kekikten tarımsal ilaçlar üretecek bir fabrika kurulması için proje hazırlayan bilim adamımız, bu projesini ilgili bakanlıklara sunmuşsa da aradan yaklaşık 25 yıl geçmesine karşın olumlu bir yanıt alamamış.

                Bizim bakanlıklarımız bu tür işleri pek sevmez. Var olanları bile satıyorlar yabancılara. En iyisi ya Almanlar kursun bu fabrikayı ya Ruslar!

                Sebze ve meyvelere zararlı mikropları yaşatmayan kekiğin bizler için ne kadar yararlı olduğunu bir bilseniz! Prof. Dr. İlber Ortaylı, 17 Eylül 2019 günü, internet ortamında “Kekik Nedir? Dünya Bunu Neden Gizliyor?” başlıklı yazısında saymakla bitirememiş. İşte O’ndan küçük bir alıntı:

  • Bedeni kuvvetlendirir.
  • İştahsızlığı giderir.
  • Kalp çarpıntılarını keser.
  • Hazmı kolaylaştırır.
  • Sinirleri kuvvetlendirir.
  • Bağırsak iltihabını iyileştirir.
  • Salgı bezlerinin düzenli çalışmasını sağlar.
  • Böbreklerde ve mesanedeki mikropları öldürür.
  • Kanser hücrelerinin yeni damar sıkışmasını önler.
  • Afrodizyak (yani cinsel istek uyandırıcı ve artırıcı özelliği vardır.
  • Hastalıklara karşı direnme gücünü artırır.
  • Çocuklarda görülen kansızlığı giderir.
  • Kan dolaşımını düzenler.
  • Müzmin öksürük, astım, bronşit ve zatürreeyi tedavi eder.
  • Grip, nezle ve anjini iyileştirir.
  • Kekik suyu, romatizma ağrılarını dindirir.
  • Kandaki şeker miktarını azaltır.
  • Şeker hastalarının yaralarını 1 haftada iyileştirir.
  • Pankreas onarımı yapar, insülin salgılanmasını sağlar.
  • Şeker tedavisinde çok etkilidir.
  • Bedendeki solucan, kurt ve parazitlerin yumurtalarını çatlatır ve öldürür. Bunu yapabilen tek ilaçtır.

Daha çok var, daha çok… Onları da haftaya anlatalım.

 

                                                                                                                Hüseyin Erkan                                                                                                                        huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

               

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..